Her şey bir arkadaşımın telefonuyla başladı. "Üç günlüğüne tekneye kaçmaya ne dersin?" Ne diyeceğim "Oleeeyy" derim tabii... Biletleri alıyoruz Yeşilköy Atatürk Havalimanı'ndan Bodrum'a doğru yola çıkıyoruz. Türk Hava Yolları'ndan gelen "Üç saat önce alanda olunuz" uyarısını dikkate alıp apar topar Yeşilköy'ün yolunu tutuyoruz. Ama 15 dakika gibi kısa süre içinde işlemleri bitirip 'hızlı geçiş'ten geçip lounge'taki yerimizi alıp büfedeki tüm yemekleri yiyerek zaman geçiriyoruz. Uçak hınca hınç dolu... Bayramda belli ki Bodrum çok kalabalık olacak. Yaz başı ve Ramazan boyu basında çıkan "Bodrum bomboş" haberlerine inat anlaşldı bu hafta dolup taşacak. İstikametimiz Palmarina Bodrum... Teknemiz burada bağlı. "Turist yok" diyorlar ama sağımız solumuz mega yat dolu. Marinada yetkililerle sohbet imkanı yakalıyorum ve cuma günü 500'ün üzerinde yatın giriş yaptığını öğreniyorum. Bu yıl marinada epey değişiklik yapılmış. Malum geçtiğimiz yaz Nobu olan yer bu yıl Zuma olarak hizmet veriyor. Anjelique ve Fenix de Palmarina Bodrum'da bu yıl ilk kez açılan diğer mekanlar. Tekneyle açılmadan önce Zuma'da bir akşam yemeği yakışır diyoruz. Marinada tur atıp dükkanların altını üstünü getirdikten sonra Zuma'ya gitmeye karar veriyoruz.
DOMATES Mİ SEÇİYORSUN!
Bu arada Mudo, Yargıcı gibi mağazaların oldukça dolu olduğunu gözlemliyorum. Lüks markalarda ise enteresan sahneler yaşanıyor. Örneğin Azeri bir turist elbiseleri parmakla işaret ederek satın alıyor. O başka mağazaya doğru yol alırken yardımcıları ödeme ve paketleme konusunda devreye giriyor. "Manavdan domates mi seçiyorsun mübarek?" diye içimizden geçirip Zuma'nın yolunu tutuyoruz.
YEMEK SAATİ 22.00
Saat 20.30'da mekandayız... Ama masalar nispeten boş... "Rezervasyon ful" diyor yetkili. Bodrum'da geç yemek yeme adeti son sürat devam ediyor. Saat 23.00'e doğru biz kalmak üzereyken gençlik yüksek ökçe ayakkabıları, Chanel, Miu Miu çantalarıyla yeni yeni teşrif ediyor. Bu arada Zuma'da fiyatlar sanıldığının aksine makul. Örneğin Alman Riesling şarabını 190 TL'ye içebiliyorsunuz. İsim vermeyeyim ama İstanbul'daki Türk zincir kafelerde bile fiyatlar daha yüksek. Yemeklerse leziz... Özellikle zencefil soslu tavuk ve kaburgası tek kelimeyle muhteşem. Ama yazlık yerlerde suşilerde nedendir bilmem bir sorun oluyor. Yeşil çaylı dondurmamızı da mideye indirdikten sonra teknenin yolunu tutuyoruz.
MÜZİKLER KARIŞIYOR
Ertesi sabah yelkenleri fora yapma günü. Koylar bir bir gezilecek ve denizin tadı çıkarılacak. Ama önce marinadaki beach'lere bir göz atalım diyoruz. Buraya kadar gelmişken bir piyasa araştırması yapmadan dönmek olmaz. Palmarina Oteli'nin plajını bu yıl Berksan işletiyor. Sık sık basında duyduğumuz Çilek Beach burada. Hemen ilerisinde ise Hande Yener'in Sebastian'ı var. Her iki plajda da yaş ortalaması maksimum 25 bilemediniz 30. Erken saatlerde iskeledeki localarda yerini alan gençlik saat 17.30 deyince hızla iskeleyi terk etmeye başlıyor. "Ne oldu bir olay mı var?" diye endişeleniyorum happy hour partisinin başladığını öğreniyorum. Müziğin sesi yükseliyor ve herkes dans etmeye başlıyor. 19.30 civarı parti bitiyor ve plaj yavaş yavaş boşalıyor. Berksan ve Sebastian'ın müzikleri arada birbirine de karışıyor. Özellikle rüzgarlı günlerde uzaktan dinlerseniz iki müziği birden duyma şansına erişiyorsunuz. Bu arada plajda bir selfie ve fotoğraf çekme modası tüm hızıyla devam ediyor
DONDURMA BARINA HÜCUM!
Sebastian senin, Çilek benim dolaşırken bir de araya spa'da masaj keyfi atınca gün kararıyor ve tekneyle açılmak hayal oluyor. Ama marinada yapacak o kadar fazla aktivite var ki insan es geçmek istemiyor. Örneğin muhteşem dondurmaları soslarla sunan Magnum'un barı. Spor hocam duymasın ama buranın önünden her geçişimde beyaz çikolatalı böğürtlenli ya da sütlü soslu dondurmaları midye indirdim.
REZERVASYON ŞART
İkinci akşam için bu yıl Bodrum'a transfer olan Fenix'e gidiyoruz. Bu sefer çoğunluğa ayak uydurup 22.00'de gidiyoruz. Bodrum gençliğini yakalamak lazım. Fenix'te yaş ortalaması Zuma'ya oranla daha büyük. 22.00'de içeri girdiğimizde bir tek bizim masanın boş olduğunu görüyoruz. Rezervasyonsuz yer bulabilmek mümkü değil. Fenix'teki fiyatlar da gayet makul görünüyor. Burada size tek tavsiyem poşe yumurtayla servis edilen kral yengeci denemeniz olacaktır. Zeynep Fadıllıoğlu tarafından yapılan mekan dekorasyonuyla fark yaratıyor.
SNAPCAHT'İN EĞLENCEYE KATKISI
Fenix'te 24.00 civarı yemeği bitirip teknemize doğru yol alırken Türkçe pop müzik sesleri bizi yoldan çıkarıyor. Marinanın ortasında hizmet veren Agency'de Selen Servi sahnede kopuyor, dinlemeye gelenler ondan fazla kopuyor. Hoplayanlar, zıplayanlar, şarkıları hep bir ağızdan söyleyenler. Hemen bardaki yerimizi alıyoruz ve bizde eğlence korosuna dalıyoruz. Burada Snapchat fırtınası devreye giriyor. Ben sahneden video koydukça, izleyenler arayıp "Biz de geliyoruz" diyor. Saat 02.30'da sahnenin sona ermesiyle mekandan çıkıyoruz. Ama eğlence kanımıza girmiş bir kere. "Şimdi durmak olmaz Anjelique'te devam" diyoruz. Ama girmemizle çıkmamız bir oluyor. Mekan henüz yeterince kalabalıklaşmamış.
ÇOCUKLAR GİBİ ŞENDİK
Bu kadar eğlenceden sonra ertesi sabah uyanma saati sarkıyor, dostların "Hadi sonsuzluk havuzunda buluşalım" ısrarlarını geri çeviremiyoruz. Malum Nobu, Zuma oldu ve sonsuzluk havuzu bu yaz pek çok konuşuldu. Zuma'ya giriş ücretli. İçeri girdiğinizde personel size iki seçenek sunuyor. Ya 100 TL ödeyip giriş yapıyorsunuz ya da 200 TL ödeyip bunu içeride harcayabiliyorsunuz. Biz bütün günü geçiririz ve buraya kadar gelmişken edamame, beef tataki yemeden dönmeyiz diyerek 200 TL'lik paketi seçiyoruz. Havuz yerine deniz isteyenler için de ön tarafa silent beach yapılmış. Buradan havuza giriş kolay değil ama deniz tercih edenler için ideal. Havuzun içindeki bar bir taraftan serin sularda yüzerken diğer taraftan bir şeyler içmek isteyenler için yapılmış. Ama ne kadar ısrar ederseniz edin buraya yemek servisi yapılmıyor. Hindistancevizinin içinde servis edilen pina colada kokteylini de elinize aldınız mı kendinizi Hawaii'de gibi hissediyorsunuz.