Aile ilişkileri, hane içi, malum bizde mahrem sayılır. Bunun için ilişkiler ve yaşananlar çok da deşifre edilmez, hatta anlatılması çok da hoş karşılanmaz. Ama sinemamız, özellikle bağımsız sinemacılarımız, uzun zamandır kamerasını bu mahreme çeviriyor. İnsanın ailesiyle kurduğu ilişkisinin, pek çok alandaki ilişkisinde belirleyicisi olduğu düşünülürse bu mahreme el atmakta bir beis yok. Sinemacılarımız aileye odaklanırken, genellikle aile içi ilişkilerin mahrem kabul görülmesini sorgulamaktan öte, mahremiyetin bir örtü olarak kullanıldığı ilişkilerle ilgileniyor. Birbirine yabancılaşmış insan portreleri, bir gerçeği gizlemek için suskunluk sözleşmesi yapan bireyler, zorunluluktan birbirine katlananlar... Araf, Üç Maymun, Özür Diliyorum, Hayatboyu, Köksüz, Kor, Saklı, Ana Yurdu ilk akla gelen aileye bakan son yıllardaki önemli yapımlar. Bu filmler bazen bilinen ama konuşulmayanı yüzümüze vuruyor, bazen farkında olmadan yaşananlarının hane halkına etkilerini anlatıyor. Ama net olarak söylenen şu: Ailedeki erkek egemen yapı, türlü türlü sorunların da müsebbibi.
DOKUZ YIL SONRA NUR
Mehmet Eryılmaz'ın Misafir'i de bu söylemi daha net bir şekilde ortaya koyuyor. Aslında Misafir, yönetmenin 2007'de çektiği, köklerinden kopmuş, hayatın savurduğu insanların dünyasına götürdüğü Hazan Mevsimi-Bir Panayır Hikayesi'nde tanıştığımız Nur'un (yine Zümrüt Erkin oynuyor) üzerine kurulu. Yıllar önce terk ettiği 'baba ocağına' annesi (Ayten Uncuoğlu) hasta olduğu için kızıyla geri dönen Nur'un yaşadıkları anlatılıyor filmde. Baba ocağı ama bu ocağı tüttürmekten aciz bir baba (Tamer Levent) var karşımızda. Ama yine de otoriter ve sert. Artık yatalak olan anne uzun zaman önce bu otoriteye teslim olmuş zaten. Evin oğlu da sorun çıkmasın diye teslim olurmuş gibi yapıp hayatını sürdürüyor. Mehmet Eryılmaz'ın karakter odaklı senaryosunda görünürde bütünlüklü bir aile fotoğrafı var karşımızda. Ama karakterler arasındaki ilişkilere bakınca zorunluluktan bir arada durduklarını da görüyorsunuz. Yıllar önce baba otoritesine teslim olmadığı için evi terk eden Nur'un, bir misafir gibi durması da bu yüzden. Ama Eryılmaz aynı zamanda annenin ölüme yakın haliyle bu dünyada bir misafir olduğumuzu hatırlatıyor inceden inceye.
HANEDE BİR MİSAFİR
Nur'un özellikle annesiyle ilişkisi filmde öne çıkıyor. Tıpkı geçen hafta vizyona giren Ana Yurdu'nun tespit ettiği gibi Misafir de anne-kız ilişkisi üzerinden ataerkil yapının kimi zaman kadın (anne) eliyle devam ettirildiğini gösteriyor bize. Kocasının kızına karşı işlediği 'günahlar' sonrasında annenin suskunluğu, aslında yuva yıkılmasın diye kadının otoriteye teslim olmasının bir göstergesi olarak sunuluyor. Film de günahlara sessiz kalamayınca insanın hanesinde, gelip geçici bir misafir haline gelindiğini imliyor. Eryılmaz'ın bıçak sırtı bir konuda karakterlerini yargılamadan onların arasındaki ilişkiye odaklanması, oyuncu yönetimi konusunda bir orkestra şefi gibi uyumlu performanslar alması, sağlam sinematografisi Misafir'i yılın öne çıkan yerli yapımlarından biri haline getiriyor.