Ben
yolculuğun insanı götüreceği yerle değil, bizzat yolculuğun kendisiyle ilgilenirim, severim... Yol insanı yaşadıklarından uzaklaştırır, kendine yakınlaştırır. İnsana bakmanın değil, görmenin ayrıcalığını hissettirir. Rotamız Venedik... Sürprizlerle dolu yolculuğun ilk durağı Venedik'in en gözde oteli Belmond Hotel Cipriani. Pera Palace Hotel Jumeirah,
Doğu Ekspresinde Cinayet romanının efsanevi yazarı Agatha Christie'nin 125. doğum yılı kutlamaları kapsamında Venice Simplon-Orient Express Trenleri ve Belmond Hotel Cipriani ile birlikte Venedik'te bir davet veriyor ve biz de bu tarihi atmosfer içinde yolculuklar yapacağız. Hotel Cipriani, George Clooney'nin görkemli düğününden yansıyan görüntülerle radarımıza girmişti. Otelin en özel odalarından birine yerleşince, "Sakın Clooney ve eşi düğün gecesi burada kalmış olmasınlar?" diyerek bir heyecana kapıldım ama onlar hemen karşımdaki odada kalmışlar. Agatha Christie'nin roman kahramanlarının şovuyla renklenen özel kutlama gecesinin en büyük sürprizi ise şu sözleri duymaktı; "Yarın Orient Ekspres ile Verona'ya gidiyoruz." (Yeni adı ile Venice Simplon-Orient Express.) İşte yolculuğun bilinmezi, sürprizi, keyfi... Ama hemen ardından küçük bir uyarı: Lütfen şık giyinin. Blue jean, şort ve terlik olmaz... Venedik sıcak mı sıcak, nefes alınmıyor. Ne giyeceğiz ki? Hepimiz özeniyor, en şık kıyafetlerle gara gidiyoruz. Trene binecek yolcular kendilerini her açıdan özel hissediyor. Kırmızı halılar serilmiş. Personel peronda yolcuları bekliyor. Ve bizde de büyük bir heyecan. Önce trenin içinde küçük bir tur yapıp, sonra öğle yemeği için kendi vagonumuza geçiyoruz. Trende klima yok. Camlar açılıyor. Püfür püfür gidiyoruz. Ama ne zaman yanımızdan bir hızlı tren geçse sarsılıyor, o gürültüden korkuyoruz. (Hız çağının insana getirdiği ağırlıklar!) Tabii bir saatlik bir yolculuk başka, bu yolculuğa hazırlanarak gitmek başka... Yolcular arasında birbirinden şık hanımlar gözüme çarpıyor. Saçlar yapılı... Topuklu ayakkabılar. Şık kıyafetler, inciler, vs... Bu nostaljik yolculuk insana kendini özel hissettiriyor. Kendimizi bir filmin karelerinde, bir romanın sayfalarında hissediyor, art arda fotoğraflar çekiyoruz. Şehrin hızlı ve hoyrat hayatlarından sonra bu atmosfer hepimizin ruhuna iyi geliyor. Eskiye duyulan özlem belki de bundan; farkında olarak ağır ağır yaşamak. Dörtlü yemek masalarının cam kenarında oturup yemeklerimizi yerken kendimi Agatha Christie gibi hissediyorum. İnce işlemeli ahşap panellere, perdelere, gümüş yemek takımlarına, dantel örtülü koltuklarına bakıyorum. (Yataklı kabinlerin konforu en lüks otel odalarını aratmıyor.) Bu trenle yalnız başına seyahat edeceksin... Önünde bir kalem, bir de kağıt olacak. Şehirlerden geçeceksin, insanlardan geçeceksin, hayatlardan geçeceksin... Çuf çuf sesleri arasında bir kendine gideceksin, bir hayale. Ve tadına varacaksın yaşadığının ve hayatın... Ve belki sen de kendi romanını yazacaksın.
MÜTHİŞ BİR DENEYİM
85 kabinli trenin içinde üç ayrı restoran var. L'etoile du Nord, Cote d'Azur ve L'Oriental. Seferler martekim ayları arası yapılıyor. Lüksün tanımı artık değişti. İnsanlar anı biriktirmenin ve özel deneyimler yaşamanın peşinde. Anlatılacak bir hikaye olması önemli. Tabii bunun da bir bedeli var. Orient Ekspres ile yolculuk kuşkusuz çok özel. Eğer kendinizi onun hikayesinin içine yerleştirebiliyorsanız daha da özel. Şirketin yolculuk takvimine bir göz attım. Venedik'ten kalkan trende bir gece ve iki gün geçirerek Paris'e varıyorsunuz, fiyatı 2080 euro. 28 Ağustos'taki sefer ise daha özel. Yılda bir kez İstanbul'a gelen tren, 28 Ağustos'ta Paris'ten hareket edecek. Budapeşte ve Bükreş'ten sonra 2 Eylül'de İstanbul'da olacak. Bu yolculuğun fiyatı ise 7130 euro.
LÜKSÜN SİMGESİ
Orient Express ilk seferini 1883'te yaptı. Paris'ten kalkan trenin varacağı yer İstanbul'du. Sonrasında farklı güzergahlar kullanılsa da Avrupa'nın kültür başkenti Paris ile doğunun incisi İstanbul efsanevi trenin en ünlü istasyonları oldu. Mata Hari, romancı Agatha Christie, Bulgar Kralı Ferdinand, zenginler, asilzadeler hep bu trenle İstanbul'a geldi. Ve Avrupalı zenginlerin trende yaşadıkları bu lüksü İstanbul'da da sürdürebilmeleri, beklentilerini karşılayabilmeleri için Pera Palas Oteli açıldı. Agatha Christie 1934 yılında yazdığı ünlü dedektif romanı
Doğu Ekspresinde Cinayet'te, İstanbul'a yapılan bir seyahatten esinlendi. Romanı Pera Palace Hotel Jumeirah'ın 411 numaralı odasında kaleme aldı.