70'lerin
tadı ayrıdır, bir başka tavrı vardır. Özgürdür, aktivisttir, müzik ve sanat doludur. Modası bile kendine özgüdür. O zamanın hippileri, nam-ı diğer Çiçek Çocuklar'ı, politik tavır olarak "Savaşma seviş!" sloganını benimsediler. Mevcut toplumsal kurallara karşı çıkarak pasif direnişi savunan milyonlarca genç, aidiyet ve rutin çalışma temposunu reddederek seyahat etmeyi ve komün halde yaşamayı seçti.
1960'lı yıllarda dönemin komünist ve sağcı yapılanmalarına karşı çıkan, özgürlüğün bireyin kendi içinde olduğunu savunan ancak uygulamaları ile anarşist düşünce tarzından tamamen ayrılan, düşünce biçiminin gerçek yaşama dönüştüğü zamanlardır aslında 1970'ler. Çiçek çocuklar, özgür aşk savunuculuğunun, barış yanlısı olmanın tüm gereklerini yerine getirerek inandıklarını yaşamaktan hiçbir zaman çekinmemiş ve alternatif bir hayatı sürdürmeyi başarmışlar. Müziklerin, giysilerin, duvar yazılarının, fotoğrafların, saç stillerinin, sinemanın, rock'n roll'un en lezzetli yıllarıydı 60'lar ve 70'ler...
O dönemde Woodstock Ventures adlı bir şirket, 15-16-17 Ağustos 1969'da üç gün üç gece sürecek bir 'hippi festivali' düzenledi. Dünyada müzik festivali olarak nitelendirilebilecek ilk festival olan bu organizasyon, tüm dünyaya şu slogan ile duyuruldu 3 Days of Peace&Music, yani 'Müzik ve Barış Dolu 3 Gün'. Jimi Hendrix, Janis Joplin, Jefferson Airplane, Santana, The Who, The Greatful Dead, Joan Baez, Joe Cocker gibi yaşadığı zamanın ve sonrasının en değerli müzisyenlerini bir arada seyredebilmek, insan ömründe sadece bir defa yakalanabilecek bir şanstır. Jimi Hendrix, bu festivale katılmak istediği için yapımcısıyla kavga etti ve sahneden indikten birkaç saat sonra verdiği röportajda festivalin önemi şu sözlerle vurguladı: "Woodstock'ın barışçıllığını ve çok çok iyi müziğini sevdim. İnsanlar sokak çetelerinden, militan gruplardan, başkanın palavralarından usandılar. Başka türlü bir şey, başka bir yön, başka bir istikamet arıyorlar ve doğru kulvarda koştuklarını, doğru şarkıyı söylediklerini biliyorlar."
Günümüze gelecek olursak New York Moda Haftası'nın ardından 2015/2016 sonbahar-kış koleksiyonlarının geneline şöyle bir baktığımızda moda sektöründeki 60'lar etkisinin yerini tamamen 70'lere bıraktığını görüyoruz. 70'ler etkisinin dalga dalga geldiğini daha önceki yazılarımda paylaşmıştım. Sinema sektörünün o dönemi özellikle son yıllarda iyiden iyiye köpürtmesi bu trendin ilk sinyalleri olarak karşımıza çıkmıştı.
Lovelace,
American Hustle gibi yapımlar geçtiğimiz sene her ne kadar öne çıksa da, daha once hayatımıza girmiş olan
Almost Famous,
The Doors,
Blow,
Velvet Goldmine ve
Boogie Nights gibi filmlerle 70'leri doyasıya yaşadık.
Hal böyleyken hem moda hem de müzik sektörünün bu akımdan etkilenmemesi söz konusu olamazdı. Abba'nın
Gimme Gimme Gimme adlı şarkısından esinlenilerek yeniden bestelenen Madonna'nın
Hung Up şarkısını kim hatırlamaz ki. Ya da şu aralar listelere bomba gibi düşen ve haftalardır yerini kimseye kaptırmayan Bruno Mars ve Mark Ronson'ın
Uptown Funk isimli şarkısını duymayan kalmamıştır.
70'ler, önümüzdeki sonbahar-kış moda ve trendlerinin belirleneceği dünyadaki ve ülkemizdeki tüm moda haftaları tamamlandıktan sonra önümüzdeki sonbahar-kış sezonunun başrol oyuncusu olacak gibi görünüyor. Yaz sezonunda özellikle hippi akımı hayatımıza direkt giriş yapacağı için şimdiden, uzun şifon elbiselerinizi, püsküllü deri montlarınızı, büyük vintage gözlüklerinizi ve İspanyol paça pantalonlarınızı belirleyin. Biraz da kendinizi müziğin, özgürlüğün ve hayatın akışına bırakın bakalım o günlerin duygularını hissedebilecek misiniz?