Koca
bir seneyi iyisiyle kötüsüyle yaşadıktan sonra insan kendini kuş kadar hafiflemiş hissediyor. Giden yılın içinde biriken negatif tortular yerini, yeni yılın getirmiş olduğu yeni heyecanlar, dilekler, ümitler ve yepyeni enerjilere bırakıyor. Onca yaşanan hikaye ve tecrübeler bize yeni yılda önceliklerimizi belirlememiz ve planlarımızı yapmamız konusunda yardımcı oluyor. Elbette herkesin bu yeni dönemden beklentisi farklı. Kimi para diliyor bu yıldan, kimi aşk, kimi ise sadece sağlık. Dilek ve beklentiler her ne olursa olsun kendimize güvenimiz, özümüzle ilişkimiz ne derece kuvvetliyse koyulan hedeflerin gerçekleşmesi de bir o kadar kolay oluyor. Diyelim ki geçtiğimiz seneyi oldukça zor atlattınız ama mutlaka içinde sizi mutlu edecek, ümidinizi kaybettirmeyecek bir sürü olumlu hikaye de yaşanmıştır. İyi ve kötü her zaman dengeli bir şekilde hayatımızda var oluyor. Daha doğrusu aslında iyi ve kötü yok ama biz olanları, başımıza gelenleri o şekilde adlandırmayı seçiyoruz. Her olanın bir sebebi olduğunu, yaşanan iyi ya da kötü tecrübelerin de mutlaka bizimle ilgili bir duruma hizmet ettiğini başta kabul etmek, olayları ve durumları kişiselleştirmeden algılayıp her açıdan objektif bakma niteliğine sahip olmamızı sağlıyor.
ANIN TADINI ÇIKARIN
İnsanların size karşı sergiledikleri davranış modellerini incelediğinizde aslında bu davranış biçimlerinin tamamen sizinle ilgili olduğunu, karşınıza çıkan, yeni tanıştığınız ya da evvelden hayatınızda olan insanların hep size sizinle ilgili bir şey gösterme amacıyla hayatınıza girdiğini, bu insanların hepsinin sizin gelişiminize katkıda bulunmak için yaşamınızda var olduklarını kabul etmelisiniz. Bu sayede hayatın renklerinin sadece bildiğimiz ana renklerden ibaret olmadığını aradaki tonların da ne kadar etkileyici olduğunun farkına varıp, keyifle yaşamınızı sürdürmeye başlamaktan kendinizi alıkoyamadığınızı gözlemleyebilirsiniz. Çoğu zaman, bize öğretilen bu olduğu için yargılayıcı davranıyoruz. Fazlasıyla ön yargılı olmak, öğretilen kalıplara karşı koyamamak, bağımlılık yaratan davranış biçimleri sergilemek gün geçtikçe kendi özgürlüğümüzü kısıtlamamıza neden oluyor. Etrafımızdaki birçok insanı ya da olayı etiketleyerek rafa kaldırmak artık doğamız gereği oluşan bir süreç haline gelmiş durumda. İnsanoğlu maymun iştahlıdır, insanların çoğu şöyledir, böyledir, teyzem bana böyle yaptı, sevgilim beni hayal kırıklığına uğrattı, yoldan geçen adam bana küfür etti gibi şikayet ettiğiniz durumların asıl sebebinin kendiniz olduğunu anlamak en başta o fazlasıyla büyümüş egonuz için asla kabul edilemez gelebilir. Fakat zaman içinde egomuzla tanışıp onun bize nasıl bir hizmette bulunduğunu fark ettiğinizde, zihninizin oluşturduğu düşüncelerin bir aşağı bir yukarı koşuşturup komşu Kadriye Hanım Teyze gibi devamlı size vıdı vıdı yapmasına müsaade etmediğinizde yani tam anlamıyla kendinizi hayatın akışına bırakıp anın tadını çıkardığınızda, önceden oluşturduğunuz kalıpları bir kenara bırakarak sevdiklerinizin kısacası yaşamın farkına vardığınızda mutlu olmanız işten bile değil. Bunları söylemek, yazmak, tabiri caizse uzaktan ahkam kesmek muhakkak işin küçük bir kısmı, geriye kalan büyük ve zor olan kısmı ise uygulamak ve deneyimlemek. Uygulama süreci elbette zahmetli, bir o kadar da acılı bir süreç çünkü olayları kendi bulunduğunuz boyutta fark edip, değiştirip dönüştürmeye karar verdiğinizde işte asıl mücadele orada başlıyor.