Sözler bitti / Sessizliğin sakin, duru ve sarıp sarmalayan yalnızlığında / Geriye güçlü bir sarsılma ile dönüş başladı melek kanatlarında sevdiğim / Sarp kayalıklardan düştük bir kere. Bahadır Yenişehirlioğlu'nun şiirimsi cümlelerle ve şiirlerle örülü yeni romanı
Son Hasat'tan bir bölümle başladık yazıya. Everest tarafından yayımlanan Son Hasat, yazarın üçüncü romanı. Diğer ikisinin adları:
Siyah Usta Beyaz Çırak ve
Kerime. Kitaplarını okumadıysanız bile soyadı tanıdık gelmiş olabilir. Yazar, İzmir'in ilk belediye başkanı Yenişehirli Ahmet Efendi'nin torunu. Taşra eşrafından, köklü bir aileye mensup. 1962'de Manisa Akhisar'da doğmuş. Akhisar Lisesi'ni bitirdikten sonra empresyonizmin izlerini takip etmek için Paris'e gitmeye niyet etmiş bir ara. Annesinin "Kulağı kesik Van Gogh gibi mi olacaksın?" iğnelemesi üzerine hukuk okumaya karar vermiş. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1985'te mezun olduktan sonra serbest avukat olarak çalışmaya başlamış. Ama hiçbir zaman sadece cübbesinin altında yaşayan bir adam olmamış. Her vesileyle dünyayı dolaşmış. Çin, Fransa, İspanya, İsviçre, İtalya, Almanya, İngiltere, Bosna Hersek, Karadağ, Hırvatistan, Fas, Tunus, Mısır, İran, Pakistan, İsrail, Suudi Arabistan, Ürdün, Suriye, Dubai, Bahreyn gibi ülkelerde antropoloji, sosyoloji, yönetim bilimi ve hukuk çalışmaları yapmış. Bir ayağı dünyayı dolaşırken, diğer ayağı doğup büyüdüğü ilçede sabit kalmış. Akhisar Tenis Severler Derneği, Ulucami Eğitim Ve Kültür Vakfı gibi kurumlarda görev almış. İnsan Hakları Komisyonu, Cezaevlerini İzleme ve Denetleme Komisyonu gibi kurumlarda üye olarak bulunmuş. Mistisizmle de ilgilenen Yenişehirlioğlu her romanında yazarlığının bir başka boyutunu ortaya koyuyor.
DÜŞSEL ZENGİNLİK
- Taşrada yaşamak doğal olarak edebiyatın da taşrasında yaşamak anlamına mı gelir? Yoksa edebi merkez ya da çevre, coğrafi tanımlamaları aşan bir şey midir?
- Hem yerel hem de evrensel meseleleri sadece metropollerde yaşayanlara terketmek doğru olmaz. Edebiyatla ilgilenen biri olarak edebiyatın merkez ya da çevre gibi coğrafi tanımlamalardan beslenen ama onun çok ötesinde bir hinterlandı olduğunu düşünüyorum. Bu aşkın, ilerici ve sınırsız ama bir o kadar da yerel muhteviyatı son derece önemsiyorum. Edebiyat aşktır ve aşkın sınırları olmaz; mekanı ve zamanı olmaz. Ben buna inanıyorum.Taşranın dinginliğinden beslenerek metropollerde patlamayı daha çok seviyorum.
- Eserlerinizde gelenekle kurduğunuz ilişki hem içerik hem de çerçeve olarak geçmişin ve bilgeliğin alışılagelmiş yorumlarının dışına taşan, peşin kabulleri zorlayan bir nitelikte.
- Aslında her şey daha önce söylenmiştir, hem de çok iyi bir şekilde. Ama söylenenleri her zaman yeniden söylemek gerekir. Yazarın farkı da bu yeniden söyleyiş sırasında ortaya çıkar. Sizin de belirttiğiniz gibi eserlerimde peşin kabulleri zorlamaktan yanayım. Gerçek edebi gücün peşin kabulleri reddederek kazanılabileceği kanısındayım. İşin garibi bunu içgüdüsel olarak yaparken buluyorum kendimi. Onu farklı yorumlayabilirsiniz; ama yeni dediğimiz şey geleneğe yaslanarak ortaya çıkarılabilir. Bu süreç zaman zaman kesintiye uğramışsa da kaçınılmaz olarak yoluna devam etmiştir.
- Bu yeniden yorumlama sürecine nasıl bakıyorsunuz?
- Bence gelenekle olan ilişkide en önemli tavır geleneğin yeniden icat edilmesidir. Postmodernizm, modernleşme sürecinin, insanlığı sürüklediği açmazlara karşı sağduyunun utangaç bir biçimde insanlığın vicdanında yaşamaya devam eden gerçek, sahici ve pür bir şahlanışı değil mi aslında?
- Romanlarınızda sık sık arketiplere başvurmanız da bu yüzden mi?
- Arketipler kolektif bilinç altının öğeleridir. Kahramanlarımın ve tarihsel sürecin okuyucu açısından bir derinlik ve sarmal ruh hali oluşturması açısından bunu önemli buluyorum. Yazdıklarımın okuyucu açısından sahici ve hissedilen bir gerçeklik algısının oluşmasında bunun etkili olduğunu düşünüyorum. Zihnin bir araya getirdiği basit düşünce derlemeleri: Algı, zaman ve mekan kavramlarının okuyucunun içine sokulacağı bir davete dönüşmesini sağlayabilir. Ama şunu da ifade etmem gerek. Bunu matemetiksel bir hesaplama olarak değil, algıyı kuvvetlendirecek bir rüya hali, düşşel bir zenginlik olarak yapmayı önemsiyorum.
- Kahramanlarınızı bir dönemin insanları olarak mı tanımlarsınız, yoksa her dönemin insanlık hallerinden yansımalar taşıdıkları için mi öyle betimlediniz?
- Kahramanlarım bir dönem içerisinde yaşıyormuş gibi görünebilir. Ama onlarla kurduğunuz yakınlığı ilerlettiğiniz ve ruh dünyalarında bir yolculuğa çıktığınız zaman fark ediyorsunuz zamansız olduklarını, hem bir döneme hem de bütün dönemlere ait insanlar olduklarını. Zahiren zamanlı ama ruh ve değerler bakımından zamansızdırlar. Başka başka kostümler içerisinde arzıendam ederler, söyleyecek sözleri vardır ve sahicidirler.
ETKİLEYİCİ BİR HİKAYE
"Son romanımda anlattığım Hilal karakteri gerçektir," diyor Bahadır Yenişehirlioğlu. Akhisarın zeytinyağı tüccarlarından birisinin kızı olan Hilal, şizofrenidir. Bunun öğrenilmesinden çekinen ailesi, tedavi için onu İstanbula gönderir ve şifa arar. Hilal uzun süre kaldığı akıl hastanesinden Akhisar'a dönünce ailesinin, onu evlendirme baskısıyla karşı karşıya kalır. Evlendirilmek istediği kişi olan Alparslan, mevsimlik işçi olarak tütün toplamaya gelmiş kızlardan birine âşıktır ancak yine de ailesine ve düzene karşı gelemeyip Hilal ile evlenir. Hilal'in hastalığının tam olarak iyileşememiş olması da bu döngüye eklenince herkesin hayatını altüst eden bir dram ortaya çıkar.