"ÜSTÜNDE NASIL DURACAĞIMI ANLASAM, ÇOOOK RAHAT," KIZCIKLAR
Bu yazının birinci sebebi, onlar. Çünkü bu, oldu: Geçen gün bir ayakkabıcıda sezonun o minare topuklu fetiş ayakkabılarından birini deneyen kızcağız, yanındaki arkadaşına aynen bu cümleyi kurdu: "Ay üstünde nasıl duracağımı anlasam, çoook rahaaat!" Anatomik, fizyolojik, ergonomik vs olarak imkansız bir topuk hakikaten de ayağındaki. Ancak bir yere tutunarak sayılı saniyeler geçirilebilir. Ama çok rahat, öyle mi?! Üstünde durulamayan çok rahat ayakkabı: Yeni oksimoron herhalde!
KOMBİNLERLE GÜDÜLMEK İSTEYEN "BU HIRKANIN İÇİNE HANGİ TİŞÖRT?" KOYUNLARI
Bu yazının ikinci sebebi de onlar. Çünkü bu da oldu: 40'larında bir kadın, askıdaki gri-pembe çizgili hırkayı satış görevlisine göstererek sordu: "İyi ama neden bunun içine gri bir tişört koymadınız? Hangi gri tişörtü veriyorsunuz bunun içine?" Tamamen gündelik rahat giyim üstüne uzmanlaşmış bir zincirdeyiz. Yer gök gri tişört. Kollusu, kolsuzu, kısası, uzunu, bisikleti, V'si, ikinciye yüzde 50 indirimlisi, dövüyorlar gri tişört almayanı... Ama bazımız nasıl tam da kendisine dayatılanı reddetmeye, inadına kombini kırmaya meyyalse... Bazısı da diyor ki, neden beni gütmüyorsun? Neden hırkanın içine giyeceğim tişörtün seçimini bana bırakıyorsun? Neden beni bir üniformaya hapsetmiyor, bunu da vitrinden, askıdan, mankenden empoze etmiyorsun? Neden beni tercihleri, beğenileri olabilecek bir insan yerine koyuyorsun?..
ÖBÜR MÜŞTERİDEN, UÇAN KUŞTAN MEDET UMAN ONAYPERESTLER
Ayna hiç mi bir şey demez insana, tasdik ihtiyacı hiç mi dinmez... Kimse mi tek başına hareket etmez, karar vermez... Mağazalar, yanındakinden, maazallah yalnız çıkmışsa alışverişe (Ki olacak iş değil, OLACAK İŞ DEĞİL!) satış elemanından, olmadı bir diğer müşteriden fikir almadan kıpırdayamayan lahana bebeklerle dolu. "Sizce hangisi?" diye, ikisini tutmuş, size soruyor. "Valla siz giyeceksiniz," deyince, afallıyor. Alıştım artık, "Bence bu," diyorum. Çok rahatlıyor! Fazla da kafayı karıştırmamak lazım. "Bunu bütün siyahlarla giyersiniz," deyince mesela, boş gözlerle soruyor: "Siyah derken?"
KABİNE BİR-İKİ DE PUSET SOKUP ORTALIĞI TERÖRİZE EDEN HER BOY VALİDELER
Kabine gireceksiniz, yol tıkalı. Kabinden çıkacaksınız, önünüze puset park edilmiş. Kabinin içindesiniz, yaygaradan ortalık inliyor, sanırsınız candan can kopuyor. Bir yandan da 'Oy! Oy! Oy! Guu Guu Guu," diye zeka yaşı embriyo düzeyinde yetişkin şaklabanlığı... Evet, bir yeni anne kıyafet deniyor. Bir-iki puset ve anneanne refakatinde tabii... Tek bebek ve tek annede sorun yok. Anne, pusetle sakin sakin dolaşıyor, çocuk viyakladığı zaman da dışarı çıkıyor; sen sağ, ben selamet... Ama iki anne, iki puset... Daha da problemlisi, tek anne, iki puset, bakıcı ve anneanne katılımlı gruplar... Bunlar kalabalık olmalarının verdiği güçle çileden çıkıyor, çıkarıyor. Kabin zaten sıkıntılı bir yer. Klostrofobik, kasvetli bir yer. Buraya hapsolan bebek ağladığında, kimse demiyor ki açık havaya çıkaralım da oyalayalım. Hayır, oracıkta "Guu guu," yaparak çıldırma süreci başlıyor. Denk gelene geçmiş olsun; üstünde etiketlerle kaçma vakti.
BACAK SALLAYIP, SÜRENİN DOLMASINI BEKLEYEN BEZGİN KOCALAR
Bunun bir de 'Kadın giyim mağazasında saatler geçirmeye gönüllü belli ki taze sevgili' versiyonu var ki, ömrü aylarla sınırlı. Normaliyse bu: Sıkılan adam. O mu ısmarlayacak alınanları? Hayır. O zaman neden sürüklersin ki adamı kendi giyim kuşam, kozmetik vs alışverişine, ey kadın? Göz ucuyla bakıp aslında görmeden söylediği bir "Haa, e iyi"den kime ne fayda? Yerli dizi seyrederken nasıl gazoz kaçıran bir unsursa çoğu koca, kişisel alışveriş esnasında da öyle. İstikameti en yakın tekno market olmalı.
ZEYTİN, PEYNİR TADA TADA KARIN DOYURAN ŞARKÜTERİ GURMANLARI
Marketlerin şarküteri reyonlarında, peynir zeytin kadar bollar. Bütün zeytinleri, turşuları tadarak, o peynir tuzlu mu şu peynir yağlı mı diye lokmalar kestirerek ilerliyor, en nihayetinde bir şey almasalar da kahvaltılarını oracıkta yapmış kadar oluyorlar. Mevsim itibarıyla bunların pazarda-manavda çağla, erik, hele ki dut tadanları da gırla. Günde iki kere böyle alışverişe çıksalar, günlük kalori ihtiyacının yarısı tamam... Üstelik eve poşet taşıma derdi de yok, 'win-win' diye buna derim!
KIZINI AMBALAJLAYIP PAKETLEME DERDİNDEKİ ANNELER
Bunu daha önce de yazmıştım: Bizim zamanımızda, etek boyunu belden kıvırıp kısaltmak mı lazım, çataldaki gömlek düğmesi mi açılacak, bunlar anneye çaktırmadan çekilen küçük numaralardı. Anne; baba kadar olmasa da, gene de çekinilen bir organizmaydı. En dilinden düşmeyen kalıp da "Evladım yaşına göre" idi! Şimdi ise anne dediğin, en büyük işbirlikçi... Suç ortağı... Resmen teşvik ediyor kızını. Kışkırtıyor. Kız o kadar yüksek topuklu almayacak, "Aaa niye giyemeyecekmişsin, pekala giyersin bebeğim," diyor annesi. Eteğin daha kısasını, pantolonun bir beden darını, gömleğin sırtı olmayanını nedense artık hep anneler talep ediyor. Mağazalar onlarla dolu. Hırslı zamane anneleri, sadece kolejlere parlak öğrenci değil, piyasalara da starlet yetiştiriyor!