Bu yazı çıktığında 49. Antalya festivali sonuçlanmış, ödüller açıklanmış olacak. Hepsini gördüğüm filmlere topluca bakmak istedim. Genelde şu söylenebilir: Çok parlak bir yıl değildi. Ancak filmlerin genel düzeyi yine de hayli iyi. Dilek Keser-Ulaş Güneş Kaçargil'in bir Ege sahil kasabasına gelip uzun yıllar önce yaşadıkları evi ve çevreyi yeniden keşfeden Yunanlıları anlattığı
Evdeki Yabancılar ya da Ali Adnan Özgür'ün tarihimizin karanlık bir döneminde, ünlü Köy Enstitüleri'nin kurucuları efsanevi eğitimci İsmail Hakkı Tonguç'la birlikte insanların yardımına koşmasını anlattığı
Toprağın Çocukları, son derece ilginç konularına rağmen sinemasal açıdan çok parlak olmayan yarım başarılardı. Erdem Tepegöz'ün
Zerre'si çağdaş İstanbul'da ayakta kalmaya çalışan bir anneyi başarıyla oynayan Jale Arıkan'a ve tekstil sanayiinin içler acısı çalışma koşullarının mükemmel biçimde canlandırılmasına dayanmıştı. Ama bu ilginç filmin de eksikleri vardı; özellikle hikaye ve senaryo olarak... Rezzan Tanyeli'nin
Pazarları Hiç Sevmem ve Hüseyin Tabak'ın
Güzelliğin On Par'Etmez filmleri, çağdaş insan öykülerini düzgün bir anlatımla veren ve seyircinin yüreğini ısıtan filmler olarak başarılıydılar. Üzerinde bir kıyamet koparılan Çağatay Derin'in
Derin Düşünce'sinin ne olumlu, ne de olumsuz açıdan bu gürültüyü hiç hak etmediğini düşünüyorum. Festivalin en çok beklenen filmlerinden biri olan, Tunç Okan'ın uzun bir aradan sonra sinemaya dönüş yaptığı Umut Üzümleri genel bir düş kırıklığı yarattı. Fakir Baykurt'un Kaplumbağalar adlı yarım yüzyıllık romanından uyarlanan film, romanın temsil ettiği 'köy edebiyatı' kadar modası geçmiş gözüküyor. Kırsal kesim insanının baskıcı ve buyurgan devlete karşı savaşını işleyen film, gerçi görkemli bir finalle noktalanıyor ama ondan önceki neredeyse çağ dışı sinemaya dayanmak kolay değil. Daha iyilere gelince... Ersin Kana'nın
Hile Yolu hem sürekli gerilim içeren hem de perde arkasında Hrant Dink cinayetinin karanlık yüzüne dalan, bence cesur ve başarılmış bir polemik filmi. Ahmet Sönmez'in
Elveda Katya'sı tam bir 'gönül avcısı'; ilk bölümünde tümüyle bir Türk TV dizisi estetiğiyle anlatılsa da, giderek açılan, özellikle kadın karakterlerini incelikle verirken Kadir İnanır'dan da müthiş bir kompozisyon çekip alan ve feminist mesajıyla da kadınlara seslenen bir film. Seyircide yeni bir Babam ve Oğlum efekti yaratabilir!.. Ve de
Küf... Ali Aydın'ın ilk filmi, demiryolu bekçisi Basri'nin mutsuz yaşamını örnek bir sadelikle anlatırken, kusursuz bir çevre tasvirini, en azından iki, hatta üç sağlam karakter tahlilini ve de 'gözaltında kaybolanlar' teması üzerine etkileyici bir polemiği birlikte veriyor. Ve yer yer bir trajedi etkisine ulaşıyor. Ercan Kesal ve yan rollerde Tansu Biçer ve Muhammed Uzuner'in de büyük katkılarıyla...