Cronenberg'in çarpıcı filmini, Cannes'ın patırtısı içinde pek sevememiş ve küçümsemiştim. Burada bir kez daha izlerken, bakışım biraz değişti. Yine çok sevemedim, ama önemini takdir ettim. Kanadalı aykırı yönetmen, yazar Don deLillo'nun çok satan romanını uyarlarken, New York diye tanıtılan bir Toronto dekoru önünde bir tür 'mali melodram' anlatıyor. Yani Amerikan sinemasının çok sevip geçmişte de yaptığı türden; kahramanları iş adamları, borsacılar veya büyük şirketler olan, yani aslında fonunda kapitalizmin hakim olduğu bir film. Kapitalizmin ağababası olan bir ülkede şaşırtıcı bir seçim değil. Kahramanımız Eric Parker, mesleğini babadan devralmış, büro yerine kenti sürekli kateden dev bir limuzin arabayı seçmiş, tüm işleri kadar özel hayatını da -seks yapmaktan duygusal buluşmalara- orada çözümleyen bir iş adamıdır. Yaşının (28) ve becerisinin enerjisiyle, sürekli dünya borsalarını izler, yuan'dan baht'a tüm o garip isimli para birimlerini tanır, parasal iniş çıkışları denetler, yatırımları yönlendirir. Yine çok zengin bir adamın kızı olan eşiyle, sık sık seviştiği fahişelerle, sadık şoförü ve güvenlik şefini yanından ayrırmadan yaşadığı bu göçebe hayatta kenti saran protestoları, giderek artan isyanları da camın ardından izler. Dışarı adım attığında, onlara hedef olmaktan kaçınamaz. Arada bir kapağı attığı sayılı kapalı mekanlarsa ucuz bir otel odası ya da ayaküstü yenen bir sandviççidir.
BEKLEDİĞİNİZE DEĞİYOR
Film, Eric'in çeşitli kişilerle karşılaşmalarını yansıtan ve sanki bitmeyen bir diyaloglar dizisi halinde gelişiyor: Son yılların en geveze senaryolarından biri... Özellikle ilk bir saattte bu, insanın sabrını zorluyor. Ancak diyaloglar öylesine zekice, cümleler öylesine anlam zengini ki, insanın hepsini bir kenara not edesi geliyor. Ve tüm o gelip-geçen karakterlerin her biri, kendi içinde kusursuz ve çok yönlü: Juliette Binoche'un fahişesinden Mathieu Amalric'in Balkan kökenli Wall Street protestocusuna... Ayrıca yabancı kimlikler de bu Manhattan macerasına evrensel bir nitelik katıyor: Binoche ve Amalric'in yanısıra müslüman rapçi Brother Fez, yine Müslüman şoför Afrika kökenli İbrahim, İtalyan kökenli berber, Balkan bodyguard vs. Ama en ilginci, finaldeki 'umutsuz anarşist' Benno Levin'le (Paul Giamatti) karşılaşma: Filmdeki karşılaşmaların en uzunu... Burada, Levin'in temsil ettiği, 'gerçekten umutsuzluk ve korku içinde yaşayan insanlar'dan biriyle, yine onun deyişiyle 'kontrolden çıkmışçasına zengin' diğeri bir büyük düelloya soyunuyorlar: Silahı söz ve hakaret olan bir düello... Ve arkasında gizlediği o büyük, yaman, radikal olduğu kadar duygusal görkemli kapitalizm eleştirisi... O zaman, birden o ana dek sabrınızı zorlamanın ödülüne kavuştuğunuzu hissediyorsunuz. Çünkü sonuç olarak film, tüm o mızmızlığını aşıp, kapitalizm denen ideolojiye insan/birey düzeyinde ve de sanat yoluyla getirilmiş en etkileyici eleştirilerden birine dönüşüyor. Tüm o ekonomi sayfalarından sızan ve bol reklamla fark bile edilmeyen insan dramlarına, parlak vaatlerin ardındaki mutsuz kitlelere, her şeyi olanlarla hiçbir şeyi olmayanların artık büyük kent sokaklarına taşan çatışmasına tanık oluyorsunuz. Ve de Cronenberg'in dehasına bir kez daha iman ediyorsunuz.
COSMOPOLIS ***
Yönetim ve senaryo: David Cronenberg Görüntü: Peter Suschitzky Müzik: Howard Shore Oyuncular: Robert Pattinson, Juliette Binoche, Paul Giamatti, Sarah Gadon, Mathieu Amalric, Jay Baruchel, Kevin Durand, Samantha Morton, Emily Hampshire, Abdul Ayoola Amerikan filmi