Mitolojiye
göre, tanrılarla insanların savaşında insanların yanını tutan ve ateşi çalıp insanoğluna armağan eden Prometheus, bu filme adını vermiş. Ülkesinde çektiği ilk filmi
The Duellists/Düellocular'dan beri hemen tümünü Hollywood'da çektiği, kitleye dönük filmlerini hep ilgiyle, severek izlediğimiz İngiliz ustası Ridley Scott, uzun zamandır üzerinde çalıştığı ve her şeyiyle bir sır gibi saklanan yeni filmiyle karşımızda. Hemen söyleyelim: Bilim kurgu türünde devrim yapmasa da, ustanın tüm hünerini gösterdiği ve bekleneni verdiği bir üstün-yapım. Scott ilk ününü yaptığı
Blade Runner ve
Alien/Yaratık filmlerinin tarzına, yıllar sonra parlak bir dönüş yapıyor. Anlattığı hikaye, bilim kurgunun klasik şemalarının biraz dışında. İnsanoğlu, çeşitli kazılarda ve mağaraların dibinde tarih boyunca yapılagelmiş resimlerde ortak bir yan keşfetmiştir: Dev bir tanrıya tapınan ve bunu yaparken de yıldızları işaret eden insan figürlerı. En son, 2089 yılında İrlanda'da bir mağarada benzer resimler bulunur: 3 bin 500 yıllık... Atalarımızın uzayda bir yerlerde olduğuna hükmeden bir devlet (elbette ABD!), bir büyük şirketin sponsorluğuyla uzaya bir gemi ve yeterince uzman yollar. Buldukları, bir tür uzay üssündeki dev yaratıkların milyonlarca yıl ötesinden gelen cesetleridir. DNA'ları insanla aynı gözüken... Ama onlar da bir saldırı sonucu yok olmuş gibidirler. Acaba içlerinden birkaçını hayata döndürmek mümkün olacak mıdır?
EN ÜRKÜNÇ FİLMLERDEN BİRİ
Bu fantezi bilim kurgusal masal, bilim kurgudan çok dehşet yönünde yol alıyor. Ve perdede görüp görebileceğiniz en ürkünç filmlerden birine dönüşüyor. Scott, özellikle kendi yarattığı ilk
Yaratık'tan (ve de devam filmlerinden) hayli esinlenmiş. O dönemden beri adeta koşarak ilerleyen teknoloji ve özel efekt bolluğu ve kalitesi, sayısız unutulmaz sahne yaratıyor. Belki en önemlisi, o ilk
Yaratık'ın ünlü sahnesi: Yani zavallı John Hurt'ün bedenini yararak fırlayan yaratık... Bu antolojik sahne, filmde üç kez yineleniyor: En etkilisi bir kadının, doktor Elizabeth Shawn'ın bedeninde olmak üzere. O sahnenin aynı zamanda serinin bir devam filminde Sigourney Weaver'in doğum sahnesiyle benzeştiği de açık değil mi? Aynı biçimde, finalde, biri insan görünümlü iki yaratığın dövüşmesi de unutulacak gibi değil. Filmin zaman zaman içerdiği felsefe kırıntılarını dikkate almak zorunda değilsiniz! Ama oyunculuğa lütfen dikkat: Noomi Rapace,
Millenium Üçlemesi'nden sonra bu kez çok daha marifetli: Bilimsel yorumlarla yetinmiyor, atlıyor, zıplıyor, sürünüyor, savaşıyor ve her koşulda hayatta kalıyor. Üstelik sırılsıklam âşık! O, filmin belkemiği ve anlaşılan gelecek devam filmlerinde yeni Sigourney Weaver olacak. Michael Fassbender'in robotu görmelere seza. Charlize Theron bu haftaki iki filminde de benzer bir kimliği oynuyor: Çekici, ama ölümcül bir kadın. Umarım bu rol üzerine yapışıp kalmaz. TV'den gelen iki oyuncu da göz dolduruyor: The Wire ve
Luther dizileriyle tanıdığımız Idris Elba ve
Dark Blue'nun yıldızı Logan Marshall-Green. Guy Pearce'in çok sıkı bir makyajla büründüğü çok yaşlı Peter Weyland karakteri de görmeye değer. Sonuç olarak, dediğim gibi, devrim yapmasa da olay sayılacak bir film. Hele türün meraklıları için...
PROMETHEUS ****
Yönetmen: Ridley Scott Senaryo: John Spaihts, Damon Lindelof Görüntü: Dariusz Wolski/ Müzik: Mark Streitenfeld Oyuncular: Noomi Rapace, Michael Fassbender, Charlize Theron, İdris Elba, Guy Pearce, Logan Marshall- Green, Sean Harris, Patrick Wilson / Fox yapımı