NE tuhaf... Bugüne dek modern sinemamızın en sofistike, en kişisel, en kapalı filmlerini yapan Nuri Bilge'nin sineması, özellikle
Üç Maymun'dan başlayarak kitleye daha dönük bir nitelik alırken, temelde Yeşilçam tarzı melodramın modern sinema objektifinden görülmüş çeşitlemelerini yapagelen Zeki Demirkubuz'un sineması, gitgide daha kişiselleşip yaratıcı-yönetmen niteliğini pekiştiriyor. Ve belki aynı ölçüde seyirci faktörünü de göz ardı ediyor. Yeraltı'nı bu değişimin temel filmi ve aynı biçimde yeni Demirkubuz sinemasının başyapıtı saymada sanırım bir yanlış yoktur. Demirkubuz'un Dostoyevski hayranlığı hep bilinir. Ünlü Rus yazar, tüm zamanların en büyük romancısı sayılabilir mi? Orasını bilmem, ama sonraki kuşakları son derece etkilediği ve hâlâ koyu hayranları bulunduğu bir gerçektir.
Suç ve Ceza, Karamozof Kardeşler, Ecinniler, Budala veya
Yeraltından Notlar gibi romanları ise sinemada az ele alınmamıştır. Zeki'nin daha önce de gemilerini yanaştırdığı bu esin kaynağından gelen
Yeraltı Notları'nın modernize edilmiş bir yorumunu izliyoruz. Başarısız yazar, memurlukta karar kılmış Muharrem'in her açıdan kaymış hayatı ve her alandaki kaybetmişliği, acıklı sahnelere yol açıyor. Delicesine kıskandığı başarılı bir yazar önemli bir edebiyat ödülünü alınca, ikisinin de dahil olduğu eski arkadaş grubu bir meyhanede trajikomik bir buluşma yaşıyor. Öte yandan, hayatına giren iki kadın, bir fahişe ve temizliğe gelen kapıcı kadın, ona farklı biçimde kucak açıyorlar. Ancak hiçbiri ve de hiçbir şey, Muharrem'de oluşan büyük travmayı ve dengesizliği engelleyemeyecektir. Film, demir gibi sert ve sımsıkı bir senaryoyla, büyük Rus yazarının karanlık dünyasından Demirkubuz melodramına bir tünel açıyor. Evrensel ve zaman-ötesi bir sanatçı krizi perdede somutlaşırken, bizim sinemamız içinde belki
Anayurt Oteli'nin Zeberced'inden beri en unutulmaz çılgınlığa kayış olayını izliyoruz. Demirkubuz temelde Dostoyevski'vari bir söylemi korurken, araya "Hiçbir kadın evlendiği adama keçi denmesini kabul edemez," türünden alaturka (!) deyişler eklemeyi de başarıyor. Öte yandan yönetmen, bize genelde uzun çekimlerden oluşan son derece denetimli bir anlatım sunuyor. Örneğin o çok uzun meyhane bölümü, toplam altı-yedi çekimle harika biçimde verilmiş. Bu sahnenin içerdiği o eşsiz gerçeklik duygusu nereden geliyor? Elbette çok usta işi bir oyuncu seçimi ve yönetimi. Ama aynı zamanda, yan ve arka plandaki masalardan, oralarda oturan müşterilerden ve de baş kişilerimizin az görülmüş bir açlıkla yemeklere saldırmalarından... Yani ayrıntıların önemi. Siz hiç sinemamızda gerçekten yemek yenen bir film gördünüz mü? Ayrıca Muharrem'in masada hayal edip yapamadığı konuşmayla gerçekten olup biteni, yani hayalle gerçeği aynı çekim içinde, kameranın aynı hareketi içinde vermesi de büyük bir cüret. Ama başarıya ulaşmış bir cüret! Tümüyle müziksiz bu film, sonuç olarak kristal kadar keskin ve de güzel bir filme yol açıyor. Oyunculuklar ise rüya gibi. Engin Günaydın'ın eşsiz Muharrem portresi, sanırım önümüzdeki tüm festivallerde bu dalı zorlamaya aday. Başta kadınlar (Nihal Yalçın ve Nergis Öztürk) tüm yan oyuncuları da kutluyorum. Ama elbette, öncelikle Zeki'yi.
YERALTI ***
Yönetim ve senaryo: Zeki Demirkubuz Görüntü: Türksoy Gölebeyi/ Oyuncular: Engin Günaydın, Nihal Yalçın, Nergis Öztürk, Serhat Tutumluer, Ufuk Bayraktar, Murat Cemcir, Feridun Koç, Serkan Keskin, Sarp Apak/ Mavi Film.