Balıklar
arasında lezzet kıyaslaması yapılmaz. Zira hepsinin mevsimlere göre değişen tadı, yöreye göre pişirme şekilleri, damağa göre de şahsi lezzet algılaması vardır. Yine de herkesin aklında ve damağında favori bir balık bulunur. Benim favorim de gelincik balığıdır. Şöyle söylersem de olur: Boğaz'ın incisi olarak kabul edilen lezzet abidesi lüfer bir ise, gelincik beştir. Çevik, yırtıcı ve saldırgan olduğu için, karadaki gelincikten esinlenerek bu isim konulmuştur. Ayrıca ikinci bir ismi de vardır: Musevi/Yahudi balığı. Bunu sebebi Yahudilerin İspanya'dan sürgün edilip İstanbul'a demir atmaları neticesinde, onların beslenme çantası olmasından kaynaklanmaktadır. Ucuz olması ve bol bulunması nedeniyle göçmenlerin çokça tükettiği bir besin olmuş ve Şabat sofrasının vazgeçilmezi haline gelmiştir. Çokça Yahudiler tükettiği için bu balığa zaman içinde Yahudiler için kutsal balık tanımı konulmuş ve dini atıflarda bulunulmuştur. Lakin bunun kutsallıkla hiç ilgisi yoktur. Fiyatı çok uygun olduğu için yoksul Yahudiler tarafından tercih edilmesinden başka etken olmamıştır. Zoolog Karekin Deveciyan'ın kayıtlarına göre, 1909-1925 arasında İstanbul balıkhanesine yılda ortalama 13 bin kilo gelincik gelirken, şimdiki balıkhane kayıtlarında ismi bile geçmiyor. Gelinciğin avı ağla değil, sepetlerle yapıldığı ve av mevsimi üç ayla sınırlı kaldığı için 13 bin kilo çok ciddi bir rakamdır. Boyu 20-40 cm arasında değişen, füze gibi bir şekli olan, kaygan ve lekeli derili, kahverengi-kırmızımsı renkli, kayabalığını andıran gelincik, sıcak ve ılıman sularda, sahile yakın taşlık yerlerde yaşar. Tam bir gece kuşudur. Gündüz kayalık arasında uyur, gece de avlanmaya çıkar. O yüzden avı sadece gece yapılır.
NEREDE TAŞLIK ORADA GELİNCİK
Kıyılık ve taşlık yerlerde yaşadığı için, sahile taş dökülmüş her yerde karşınıza çıkabilir. İstanbul'da Sarıyer, Kandilli, Suadiye, Çengelköy, Adalar civarı, Boğaz'ın Karadeniz'e açılan ağzı, Marmara ve Ege size bu lezzeti çekinmeden sunacaktır. Mayıs, haziran, temmuz, avın en verimli; balığın da en lezzetli olduğu zamanlardır.
HAVA KARARINCA
Sıtkı Üner ve Karekin Deveciyan kitaplarında "Olta ile avcılığı yapılmaz," deseler de, oltayla gayet güzel avlanır. Kıyıda bulunduğu için sandalla açılmanıza gerek yoktur. Saat 21.00'den sonra, taşlık bir sahilde oltayı denize salabilirsiniz. Takım için; iki köstekli bir sarkıtma gelincik avı için gayet uygundur. Sahilin yapısı, oltayı 2-3 metre öteye savurmanızı gerektiriyorsa, iğnenin kayalara takılmaması için takıma şamandıra eklemekte fayda var. İskandil ağırlığını da şamandıraya göre ayarlamak lazım. Şamandıraya eklenecek ışıklı çubuk, balığın oltaya takıldığını anlamak için gayet iyi bir yol gösterici. Yem olarak midye, akyem, karides iyi netice verir. Saldırgan bir balık olduğu için genelde iğnenin hepsini yutar. O yüzden uzun saplı iğne kullanmak, iğneyi balığın ağzından çıkarmayı kolaylaştırır. Eski balıkçılar, içine ezilmiş çağanoz, midye koydukları sepetlerle avlarlardı. Şimdi de bu yöntemi kullanan birkaç balıkçı kaldı ama bu metot amatör balıkçılığın dışına çıktığı için bizim tercih edeceğimiz bir yöntem değildir ve olmaması gerekir.
ERİK PÜRELİ GELİNCİK
Bembeyaz etli, kılçıksız ve deniz kokuludur. İnce ve lezzetli bir derisi vardır. Musevi mutfağında yeri apayrı olduğu için çok çeşitli pişirme şekilleri de vardır. En çok bilineni erikli gelinciktir: Yeşil erikler üzerini az geçecek kadar su konup haşlanır. Soğuyunca tel süzgeçten geçirilerek püre haline getirilir. Erik püresi, tava ya da geniş tabanlı tencereye alınarak içine zeytinyağı, şeker, tuz ve biraz su eklenerek bir taşım pişirilir. Ayıklanan ve orta kılçığı çıkarılmış balıklar sosun üzerine dizilir, kapak kapatılır ve 10 dakika sonra da muazzam bir lezzet hazır olur. Buğulaması da enfestir, her türlü sebzeyi içine atabilirsiniz. Tava yapmak isterseniz de, balığı una buladıktan sonra harlı ateşte, az zeytinyağında iki tarafını da kızarttıktan sonra ağzınızda oluşan tada hayran kalacaksınız.