OYUNDU, GERÇEK OLDU
- Sokak dövüşçülerinin arasına karışmış, dayak yemişsiniz. Mafyayla karşılaşmış, ölüm tehdidi almışsınız. Her an o hayattan çıkmak elinizdeyken, neden bu kadar bıçak sırtı olana kadar devam ettiniz? Bir çeşit intihar denemesi gibi geldi bana.
- İntihara eğilimli bir kişiliğim mi var? Emin değilim. (Gülüyor.) Bir müddet sonra günleri saymayı bırakıyorsunuz. Oyun olarak başlıyor her şey, sonra ummadığınız bir anda gerçeğe dönüşüyor. Oyunu hile yaparak da kazanabiliyorsunuz, çeşitli kestirme yollara falan saparak. Ama gerçek öyle değil. Orada işler karışıyor. Bir de bakıyorsunuz ki olaylar üzerindeki kontrolünüz tamamen kaybolmuş. Evet, geri dönme olasılığım için cebimde sakladığım, bir acil durum parası vardı ama bir zaman sonra tuhaf bir nihilizme kapıldım ve kendimi bıraktım.
- Evsizlerin de bir arada yaşama kuralları var mı?
- Tuhaf gelecek size belki ama o insanların da diğer insanlardan farkı yok. Amerikan filmlerinde gösterildiği gibi ermiş ya da şeytan değiller. Benzer iktidar ilişkileri onlar arasında da var, üstelik daha küçük görünen şeyler için daha acımasız olabiliyorlar. Evsizliğin yaygınlaşması bir dönüşüme neden olabilir ama kimse, evsizlerden Amerikan toplumunu dönüştürmesini beklemesin.
- Sizi en çok sarsan ne oldu?
- Bir şebeke var orada. Bunlar uyuşturucu dağıtımı yapıyor. Birçok evsizi bu şebekenin içine dahil etmişler ve alışverişin yönlendirilmesinde kullanıyorlar. Görünmez, belli belirsiz bir ağ. Ben bunu farkında olmadan görmüş oldum ve hayati tehlike atlattım.
- Bu mafyadan sizi kurtaran bir Laz olmuş... Ne tuhaf bir tesadüf.
- Komik bir adamdı. Lazlığı hiç bozulmamış bir adam. Gemiden kaçmış, talihi de yardım etmiş, Amerika'da bir yaşam kurmuş. O olmasaydı bu olay nasıl sonuçlanırdı bilmiyorum. Hayatımı ona mı borçluyum, yoksa hayatımı o mu tehlikeye attı, tam anlamış değilim. O beni uyarmasaydı, belki bu durumun hiç farkına varmadan, evsizler arasında daha uzun süre yaşayabilirdim.
- Kitapta anlattıklarınız birebir yaşandı mı gerçekten?
- Bu soru hep soruluyor. Ben de diyorum ki kitapta önemli olan ben değilim; anlattığım insanlar. Bunu bir anı kitabı olarak okumayın lütfen. Yaşadıklarım, yazdıklarım kadar saf değildi. Ayrıca trajikti; ben onu yazarken ironik hale getirdim.
- Evsizliği bir yaşam biçimi olarak insanlara öneriyor musunuz?
- Nietzsche'nin bir sözü var: Beni öldürmeyen şey, beni güçlendirir. Ben onu, 'Beni öldürmeyen şey, sizi öldürebilir,' şeklinde değiştirdim. Sakın denemesinler.
SOKAKTA DOĞMUŞ EVSİZ DE VAR, DOKTORA YAPMIŞ OLANI DA
- Kişisel sebeplerden ötürü de bir süre sokakta yaşamışsınız gibi geldi bana.
- Tabii. (Kahkaha atıyor). Bir tür serserilik diyelim. Jack London'un Uçurum İnsanları kitabını çok severek okumuştum. Londra'nın doğu yakasında yaşayan yoksul insanların arasına karışıp, çeşitli gözlemlerde bulunuyor ve bunu kitabında anlatıyordu. Gerçi o kitapta London, epey de nutuk atıyordu. Ben öyle yapmamaya çalıştım.
- Sokakta yaşamanın cezbedici bir yanı olduğunu satır aralarında anlatıyorsunuz. Neydi sokağın cezbedici yanı?
- En güzel yanı kayıt dışı olması, underground, yani yer altında yaşanması. Sizi bütün sorumluluklardan soyutlaması. Bir de hep sözünü ettiğimiz açlık, yalnızlık, çaresizlik, korku gibi kelimelerin gerçek anlamlarını kavramanıza yardımcı olması.
- Evsiz olma halini ne kadar sevdiniz? Bu durumdan ne kadar ürktünüz?
- Ona hâlâ karar veremiyorum. Halen o zamanki ruh halim hakkında objektif olamıyorum. Acı tatlı zamanlardı, keyifli tarafları da vardı. Düşünün, plaj kumları yatağınız, gökyüzü yorganınız, dünya eviniz... Elektrik, su faturası yok; dersler, sınavlar yok. Nerede akşam orada sabah. (Gülüyor.)
- Amerika'da evsizler zorunluluktan mı sokakta yaşıyor? Bunu seçenler de var mı?
- Her ikisi de var. Züppelik ve uyuşturucu madde bağımlılığı önemli bir neden. Sokakta yaşayan çok sayıda eski mahkum var. Hapisten çıktıktan sonra iş bulamamış, toplumsal hayata uyum sağlayamamışlar. Eğlence sektöründe bulunmuş, filmlerde rol almış olanlar var. Vaktiyle güzel evlerde oturup, güzel arabalar kullanmış olanlar da! Doktora yapmış evsizle de karşılaştım, evsiz bir anneden doğmuşu da. Ama bir evsiz için gerçek seçme hakkı şudur: Geceyi devletin yaptığı barınaklarda geçirmek ya da geçirmemek. Bizde biri evsiz olduğu zaman genellikle deli ya da meczup filan deriz. Ama Amerika'da bu tanımlama tam olarak geçerli değil. 'Homeless'lık dediğimiz şey, yaşam biçimi haline gelmiş. Kendi kültürlerini oluşturmaya başlamışlar. Birlikte yaşama alışkanlığını geliştirmişler. Evlerinde yaşayan insanlarınki gibi değilse de, kendine has bir kültürü var insanların. Bir tür alt kültür.
- Yani Amerikan toplumunda bugünden yarına insan kendini evsiz olarak bulabilir mi?
- Kesinlikle. Bir hafta önce 'evli' bir hayat sürerken bir hafta sonra sokakta yaşamaya başlayanların oranı, istatistiklere girecek kadar yüksek.
ANILARIN AĞIRLIĞINDAN KURTULMAK İÇİN YAZDIM
- Kitaptaki hicvi çok sevdim. Bazı yerlerinde kahkahalarla güldüm. Amerikan toplumuna yönelik komik tespit ve taşlamalar var. 'Keşke daha fazla olsaydı,' diyor insan...
- Bu evsizlik günlerinde ben gerçekten sağlığımı biraz kaybettim. Türkiye'ye döndüğümden beri çok sık hasta oluyorum. Ruh sağlığımı da muhtemelen kaybetmişimdir. (Kahkahalarla gülüyor.) Ama şöyle iyi bir tarafı oldu bu tecrübenin: Ciddiyet diye takındığımız şeyin, çoğunlukla ahmaklığın bir maskesi olduğunu anladım. Bu saçma ciddiyetten uzaklaşmamı sağladı bu süreç. Ama en önemli kazanımım olarak şunu görüyorum: Evsizlere daha yakından bakmak için yola çıkmışken, onların aynasında kendimi gördüm. Ve gördüğüm kişiden korktum. Ne kadar vahşileşebileceğimi, açgözlü olabileceğimi, psikopatlaşabileceğimi gördüm; içimdeki canavar beni ürküttü. Ve anladım ki, eşyalara ve insanlara verdiğimiz hak edilmemiş değer bizi değersizleştirebiliyor.
- Zor olmadı mı evsizliğin ruh halinden kurtulmak?
- Üzerinizden çıkaramadığınız kıyafetler, taşıdığınız karton bardak, bir zaman sonra sizin bir parçanız oluyor ve onu kaybettiğinizde bile üzülüyorsunuz; size acı veren sevgililerinizden ayrıldığınızda olduğu gibi. Şunu anladım: Aslında insanın ilk evi kendisi, ruhu ve bedenidir. Oradan başlamalıdır temiz, tertipli olmaya. Bunu biraz acıklı yoldan öğrendim. Şunu da söylemeliyim. Bu deneyimi yaşamak, yazmaktan daha önemliydi. Anıların ağırlığından kurtulmak için yazdım. Okuyanlar, biraz güler, biraz üzülürlerse ama en çok da düşünürlerse mutlu olurum. Yoksa bir edebi şaheser ortaya koymak değildi niyetim.