Hayatını
Londra ve İstanbul arasında geçiren genç sanatçı Elif Boyner, işadamı Cem Boyner ve Bilgün Dereli'nin kızı. 1985 doğumlu Elif Boyner'in son video çalışmaları Tophane-i Amire'de, 'Duygulanım Hali' adlı karma sergide yer alıyor. New York ve Paris'te tasarım eğitimi gören Boyner işleriyle, insanları duyarlı olmaya davet ediyor. Videoları daha net görebilmek için hava karardıktan sonra gezilen sergi, 5 Ekim'de sona eriyor.
- Profesyonel olarak ne zamandır sanatla ilgileniyorsunuz? - Üniversiteye hazırlanırken, endüstri tasarımı okumayı düşünüyordum. Liseyi bitirdikten sonra New York'ta Parsons School of Design'a girdim ve orada bir sene okuduktan sonra Paris'teki Parsons'a devam edip, mezun oldum. Bir yandan da resim dersleri alıyordum ama o zamanlar kendimi ciddiye almıyordum. Biraz da korkuyordum. Hatta Dubai'de büyük bir mağazada çalışmaya bile gidiyordum. Tecrübe kazanıp sonra da babamın işinde devam edecektim. Sanatçı olma fikri üç sene önce netleşti.
- Bu nasıl oldu? - Üniversitedeyken bir sene süren güzel sanatlar sertifika programına katıldım. Geçen sene Londra'ya taşındığımda bir yandan çalışıyor, bir yandan da portfolyomu hazırlıyordum. Haftada üç gün bir bankanın yatırım bölümünde asistanlık yaptım. Ama bir zaman sonra bu iş vakit kaybı gibi geld. O arada Londra'daki Saint Martins Sanat Okulu'na kabul edildim, master yaptım. O yaz İstanbul'da bir atölye kiraladım.
İlhamı İstanbul
- Bundan önce de sergileriniz oldu mu?
- Daha önce ikisi okulda olmak üzere Londra'da üç sergim oldu. Üçüncüsü benim için çok önemliydi.
Crypt adlı bir galeride video çalışmalarım sergilendi.
Çok iyi bir tecrübe oldu.
Ama İstanbul'daki ilk sergimin böyle bir yerde ve böyle bir organizasyonda yer alması muhteşem.
- Aileniz bu konuda sizi destekliyor mu? Babanız onunla çalışmadığınız için biraz hayal kırıklığına uğramadı mı?
- Hem annem hem de babam bu konuda beni çok destekledi. Babam hep şirketinde çalışacağımı düşünüyordu. Ama son bir senedir sergileri gördükçe içi rahat etti. O da benim kadar heyecanlı.
- Hayatınız bundan böyle İstanbul ve Londra arasında geçecek. Hangi şehir size daha çok ilham veriyor?
- Tabii ki İstanbul.
Londra kasvetli, insanlarla iletişim daha zor. İstanbul daha insancıl. İinsanlar açık, verici. Londra'da herkes hızlı yaşıyor, kendi hayatları var. Burada insanlar kapılarını açıp sizi hayatlarına sokuyor.
Londra'da bir video bile çekmedim, hep burada çektim.
FARKLAR DOĞAL AMA İLETİŞİM ŞART
- Nasıl çalışmalar yaptınız? - Ambalaj kağıtlarının hava kabarcıklarına şırıngayla boya enjekte ediyordum. Ancak okulda master yaparken bu tarzda yaptığım çalışmalara devam edersem hiçbir şekilde gelişmeyeceğimi anladım. Böylece video çalışmalarına yöneldim. Birinci ayın sonunda elimde bir kamera vardı ve çekmeye başladım.
Öğretmenim de bu konuda çok destek oldu bana. Bir gün Londra'da antika pazarlarını gezerken, bu sergide kullandığım yarım daire şeklindeki büyük mercekler çıktı karşıma. Ve bunları video çalışmalarımda bir nevi pencere olarak kullandım.
- Yani materyalden eser doğdu? - Aynen öyle oldu. Kameraya çektiğim konular kafamdaki düşüncelerle bağdaştı.
Zaten genellikle videolarımda kullandığım tema başkalık oluyor. Başkalıktan doğan aldırışsızlık, aldırışsızlıktan doğan farkındasızlık, farkındasızlıktan doğan yabancılaşma gibi konulara dikkat çekmek istiyordum. Aslında klişe olan konuları bir araya getirip birbirlerinin farkına vardırmaya çalışıyorum; gözüne soka soka, 'Ben buradayım,' dedirtircesine, yüksek ses kullanarak ve bir şekilde birbirinden habersiz olan iki şeyi iletişime geçirmeyi çalışıyorum.
- Videolardaki sesler hep doğal mı? - Videolarda, Boğaz'da kaydettiğim sesler var. Dalga sesleri, vapur sesleri ve martıların sesleri... Ayrıca merceklerin içindeki videolarda da, çekim yaptığım fabrikanın sesleri var.
Aslında odadaki seslerle dışarıdaki sesler duvarlarda birbirlerine giriyor; sesler o taraftan bu tarafa akıp geliyor, birbirlerinin farkına varıyorlar sonuç olarak. Onlar birbirlerinin farkına varınca da, izleyiciler de bir şekilde haberdar olmadıkları bir şeyin farkına varıyorlar yavaşça.
- Bu sizin sanattaki misyonunuz mu? - Dünyada hiçbir şey tek değil. Canlının olduğu bir yerde, hiçbir şey aynı olamaz. Bu farklılıklardan dolayı da bazen gruplaşmalar ortaya çıkıyor. O zaman da belli yuvarlaklar oluşuyor, o yuvarlaklar da birbirinin üzerinden sekiyor. Kendi yuvarlakları içinde oldukları için de farkında değiller hiçbir şeyin. O yüzden bu farklılıkların bir şekilde iletişime geçmesi gerektiğini düşünüyorum.