Ramazan başlıyor. Bu yıl ağustos ayı nedeniyle günlerin uzun ve havaların aşırı derecede sıcak olması oruç tutmayı zorlaştıracak. Sıcak nedeniyle uzun süreli sıvı alamamak özellikle sağlık sorunu olanlar, yaşlılar ve çocuklar için sağlığa yönelik risk oluşturabilir. Fiziksel sağlıkla ilgili dikkatli olunmasına ve önerilere uyulmasına vurgu yaptıktan sonra, Ramazanın yemekle ilgili olmayan yönüne ve Ramazanda çocuk olmanın anlamına bakalım istedim.
ÇOCUKLARIN ORUÇ TUTMASI
Ramazan ayı oruç tutmanın dışında, gece kalkıp özel masa kurulmasını (sahur), iftar zamanı kalabalık ve yemek çeşidinin bol olduğu sofraları, erişkinlerin çocukların sordukları soruları sabırla, korkutmadan, olabildiğince sade anlattığı zamanlar demektir. Üç yaşından başlayarak çocuklar toplumsallaşmaya başlar. Bu yaştan itibaren toplum kurallarını, sosyal kuralları, ahlak kurallarını ve dini kuralları yavaş yavaş öğrenir. Eğer bu öğretiler hızlı, yaşıyla uyumsuz, suçlayıcı ve cezalandırıcı olursa çocuk ruhsal sorunlarla karşılaşır. Bütün yaşamı boyunca uğraşacağı bu ruhsal sorunların yanı sıra öğretilmeye çalışılan her şeyin anlamı da yok olur ya da değişir. Korkuyla, cezayla öğretilen şeyler olumlu ve gerekli olsa da, çocuğun dünyasında olumsuzluk olarak yerini alır. Baba korkusuyla, Allah korkusuyla, otorite korkusuyla öğretilen her şey tekrar tekrar sınanır ve ilk fırsatta yok edilir. Oysa öğretilmeye çalışılanlar sindirilerek, anlatılarak ve felsefesiyle öğretilmelidir. Orucun anlamının yemek bulamayanların sıkıntısını anlamak olduğunu anlatamadan, kızarak, günahla korkutarak, döverek zorlamak çocukları sadece inançtan uzaklaşmaya yöneltir.
AHLAKİ VE DİNİ DEĞERLERİN GELİŞİMİ
Çocukluk döneminde özdeşim yapılırken iyi, kötü, doğru, yanlış gibi kavramlar öğrenilmeye başlanır. Çocuklar, başlangıçta anne-babanın engellemeleri nedeniyle ve ceza korkusuyla yapmadığı davranışları, zamanla kendiliğinden yapmamaya başlar. Çünkü bu değer yargılarını öğrenir ve kendini denetler. Toplumsal, ahlaki ve dini kuralları öğrenir. Bunlara uymamak ise utanç, kaygı ve korku yaratır. Ahlaki değerlerin gelişimi ve etkileri ebeveyn tutumları ile bağlantılıdır. Çocuğa değer veren, sevgisini gösteren ve başarısını öven, nedenleri açıklayan aile tutumu ahlaki değerlerin özümlenmesini sağlar. Aynı zamanda kendine güvenli, sorumluluk alabilen ve karar verebilen bireyler olurlar. Buna karşın, korkutma, ceza ve fiziksel şiddete dayalı tutum izleyen, eleştiri yapan aileler ahlaki olgunluğu sağlayamadıkları gibi, çocukların kendilerini değersiz hissetmelerine de neden olur. Çünkü insanlar başkaları onlara değer verdikçe, kendilerine değer vermeyi öğrenir. Kendine saygı, ergenlikle birlikte artar. Başlangıçta başkalarının onları kabul etmesi ile ilişkiliyken, olgunlaştıkça kişisel başarılar rol oynar. Kendine güveni olmayan ergenin, yanlışı da çok olacaktır. Ailevi destek, uyarıcı ve düşünmeye sevk eden eğitim, sosyokültürel çevre yüksek düzeyde bir ahlaki gelişimi besler. Ergenlik döneminde din daha anlaşılır ve Tanrı daha soyut bir güç olarak algılanmaya başlar. Kültürlere, toplumlara ve yaşanan zamana bağlı olmakla birlikte, ergenlik döneminde dini konularda zorlamak işe yaramaz. Bu durum geçicidir. Bir süre sonra ergen, dini gereklerini kendi isteği ve yönelimine göre düzenler. Çocuk yetiştirirken doğru değerleri, dini ve ahlaki öğretileri, kendine benzemeyenlere tahammülü ve saygıyı öğretmenin ve örnek olmanın önemi son olarak Norveç'te ve zaman zaman ülkemizde yaşananlarla maalesef bir kez daha somut olarak görüldü. Doğru değerlerin hatırlanması ve öğretilmesi dileği ile sağlıklı ramazanlar diliyorum.