Bitlis'in
Güroymak ilçesinin eski adının 'Norşin' olduğunu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün tellafuzuyla öğrendi Türkiye'nin büyük kısmı. Keza Başbakan Erdoğan, birçok kez yaptığı konuşmada Tunceli'yi kasıtla Dersim'den, hatta Dersim Katliamı'ndan bahsetti. Başbakan kendi doğum yeri olan Rize'nin Güneysu ilçesini kast ederek "Potamyalıyız ezelden," ifadesini dahi kullandı. Kamuoyunda büyük yankılar uyandıran bu jestler, yıllardan beri büyük hassasiyetlerle korunan bir tabunun en üst siyasi otoriteler tarafından terk edilmesi anlamına geliyordu. İzleyen aylarda eski yer adlarının iadesi talepleri sıkça dillendirilmeye başlandı. Bu taleplerin bir sonucu olarak araştırmacı-yazar Sevan Nişanyan tarafından Türkiye Ekonomik ve Sosyal (TESEV) için hazırlanan 'Hayali Coğrafyalar: Cumhuriyet Döneminde Türkiye'de Değiştirilen Yer Adları' adlı rapor, pek çok anlamda Türkiye'de bir ilk. Özellikle de sunduğu envanter açısından. Veritabanında, Türkiye'deki il, ilçe, mahalle, köy ve mezraların eski ve yeni adları, kökenleri ve hangi tarihlerde değiştirildiğine ilişkin bilgiler Googlemaps destekli bir Türkiye haritası üzerine işlenmiş. Haritaya https://www.nisanyanmap.com adresinden ulaşılabiliyor.
ENVER PAŞA BAŞLATTI
Rapor 'basitçe' coğrafi olarak tanımlanan sorunun, barındırdığı siyasal arka plana ve nasıl bir siyasal projenin ürünü olduğuna ilişkin ciddi bir entelektüel katkı da yapıyor. Nişanyan raporunda, savlarını görsel olarak da harita ve tablolarla destekliyor. Proje esnasında, Türkiye'deki eski yer isimlerinin iadesini savunan ve bu konuda araştırmalar yapan Kürt, Laz, Rum, Çerkez, Abhaz, Arap ve Süryani araştırmacıların katıldığı bir de çalıştay düzenlenmiş. Ve Türkiye'de eski yer adlarını iade ve kullanma talebinin farklı etnik, siyasi ve kültürel kesimlerden birçok kişinin ortak talebi olduğu konusunda fikir birliğine varılmış. Anadolu halklarının çeşitliliğini, tarihsel ve kültürel derinliğini gözler önüne süren bu taleplerin korkulacak talepler olmadığını söyleyen Sevan Nişanyan bunun aynı zamanda eşit vatandaşlık, demokrasi ve insan haklarıyla bağlantılı istekler olduğuna dikkat çekiyor. 'Hayali Coğrafyalar' raporuna göre, 1965'ten beri Türkiye'deki yer adlarının neredeyse üçte biri değiştirildi. Raporda, cumhuriyet tarihi boyunca il, ilçe, mahalle, köy ve mezra gibi yerleşim adlarının değiştirilmesinde izlenen siyaset, içerik ve uygulamaları farklılık ve benzerlikleri ile ele alınırken, devletin yerleşim adları siyaseti ile vatandaşlık siyaseti arasındaki ilişki ortaya konuluyor. Rapora göre Türkiye'de Türkçe olmayan yer adlarının Türkçeleştirilmesine yönelik siyasi irade1913-1916 yıllarında Enver Paşa'nın bayraktarlığında ortaya çıktı: Balkan Savaşları'nı izleyen günlerde İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin, Milli Mücadele esnasında da Müdafaayı Hukuk kadrolarının girişimiyle Rumca veya Bulgarca kökenli olan birçok yer adı değiştirildi. Uzunca bir dönem ara verilen bu politika, 1959'da İl İdaresi Kanunu'nda yapılan bir değişiklikle İçişleri Bakanlığı'na köy adı değiştirme yetkisi verildiğinin hatırlatıldığı raporda, aynı yıl iller bazında yeni ye radı listeleri yayımlanmaya başlandığı kaydediliyor: "Hazırlıklar 27 Mayıs 1960 darbesinin hemen ertesinde semeresini verdi. Darbeyi izleyen dört ay içinde 10 bine yakın yeni köy adı resmi kullanıma sokuldu. 1965'ten önce Türkiye'deki tüm yer adlarının yaklaşık üçte biri değiştirildi. Bazıları binlerce yıllık tarihe sahip olan 12 bin dolayında köy ve 4 bin dolayında bağlı yerleşim ile binlerce akarsu, dağ ve coğrafi şekil, bürokratik zihniyetin ürünü olan yeni Türkçe adlara kavuştu."
YER ADLARININ YÜZDE 36'SI DEĞİŞTİRİLDİ
Hayali Coğrafyalar raporunun '20. yüzyıl Türkiyesi'nde değiştirilen yer adları' tablosunda 15 bin 585 değişim belgeleniyor. Rapora göre mükerrer değişiklikleri gösteren 538 kayıt çıkarıldıktan sonra, toplam 15 bin 47 yerleşim biriminin ad değişiminden etkilendiği görülüyor. Raporda, "Bu rakam veritabanımızda bulunan 41bin 36 yerleşim biriminin yüzde 36.5'unu, yani üçte birden fazlasını temsil etmektedir," deniliyor. Eski adları unutturmak için son derece katı politikalar izlendiğine vurgu yapılan raporda şu ifadeler yer alıyor: "Bu adları (parantez içinde dahi olsa) gösteren haritaların basılması, yurda sokulması ve dağıtılması yasaklandı. Bu amaçla Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde harita sansür kurulu işlevi gören Harita Genel Komutanlığı oluşturuldu. Türkiye'de her türlü harita basımı ve satışı bu heyetin iznine bağlandı. Yerel bazda eski adları tanıtan yayınlar, bazen basit bir krokiyi 'harita' saymak suretiyle toplatıldı." Öte yandan raporun önemli bir iddiası da, yer adlarının yasaklanmasıyla eşzamanlı olarak Türkiye coğrafyasında Türk ve Müslüman olmayan diğer izlerin silinmesi için yeni bir seferberlik başlatıldığı tespiti yapılıyor.
12 EYLÜLCÜLER DEĞİŞTİRMEDİ
TESEV raporunda 12 Eylül 1980 darbesinden sonra 'Türkçeleştirme' tanımına uygun olarak ad değişikliği olmadığı yönünde ilginç bir tespit de yapılıyor. Rapora göre ad değişikliklerinin hemen hepsi 1960 dolayında gerçekleşti: "12 Eylül rejiminin yeni yer adlarının kullanımına dair zorlayıcı tutumu nedeniyle bugün Türkiye'de pek çok kişi, köy ve mezra adlarının 1980'den sonra değiştirildiği yönünde yanlış bir izlenime sahiptir. Oysa 1980- 1983 döneminde (daha önce tüzel kişiliğe sahip değilken köy statüsüne kavuştuğu için Türkçe ad verilen birkaç düzine yer dışında), 'Türkçeleştirme' tanımına uyan ad değişikliği yok gibidir. Kişisel tanıklığa ve anekdotlara dayanarak 1980 sonrasına tarihlendirilen ad değişikliklerinin hemen hepsi, resmi belgelere göre 1960 dolayında gerçekleştirilmiştir." Raporda yer adlarının ulusal politika doğrultusunda değiştirilmesine karşı çıkan sesler 1980 ve 1990'larda cılız olarak duyulurken, 2000'li yıllarda kamuoyunu önemli oranda etkisi altına aldığı belirtiliyor. Etnik taleplere de dikkat çekilen raporda, Türkçeleştirmeden en çok etkilenen iki bölgeden birinin Doğu Karadeniz, diğerinin de Güneydoğu olduğu vurgulanıyor: "Kültür ve kimlik değiştirme baskısını en yoğun olarak yaşayan bu iki bölgeden ilkinin 'Türkleştirme' sürecine –belki daha erken başlamış olmanın etkisiylebaşarıyla ayak uydurduğu, ikincisinin ise henüz uyduramadığı bilinmektedir." Yer adlarının değiştirilmesi, Kürt kültürünü ve ulusal kimliğini sindirmeye yönelik resmi politikaların bir parçası olarak değerlendirildiğinin belirtildiği raporda, benzer taleplerin bir siyasi oluşuma bağlı olmaksızın Lazca konuşulan bölgede de güç kazandığı, Çerkez çevrelerinde yerel Çerkezce adlarını canlandırma, hatta bu yapılamıyorsa Çerkezce ad yaratma gayreti ortaya çıktığı anımsatılıyor. Gürcü ve Arap dil alanlarında henüz kristalize olmuş bir eğilim olmasa da aynı yönde münferit sesler duyulduğu da belirtiliyor.
RAPORUN ÖNERİLERİ
Yerel adlarla birlikte yerel tarihin, akademik ve popüler çerçevelerde araştırılması, belgelenmesi ve yayımlanması teşvik edilebilir.
Popüler yayınlarda ve eğitim müfredatında eski adların yaşatılması sağlanabilir.
Karayolu levhalarında ya da en azından turistik bilgilendirme tabelalarında eski adlar anımsatılabilir.
Eski ve yeni adları birlikte gösteren haritaların yayımı kolaylaştırılabilir.
Bölgedeki coğrafi birimlerin, Kürtçede cari olan adlarının tespiti ve yazımının standartlaştırılması gereklidir.
Bu amaçla bölgede kullanılan belli başlı eski dilleri (Kurmanci, Zazaki, Ermenice, Arapça, Süryanice) bilen ve tarihi araştırma metotlarına vâkıf kişilerden oluşan bir uzmanlık heyeti kurulmalıdır.
İki dilli haritalar yayımlanmalı, iki dilli trafik levhaları yapılmalıdır.
Farklı dil ve lehçelerin konuşulduğu yerlerde yerel adın yanı sıra, diğer dil ve lehçelerdeki biçimleri de tespit edilmeli ve yayınlanmalıdır.