Hem geçtiğimiz yıl boyunca hem de son bir ayın kırmızı halı etkinliklerinde hep aynı marka gözümüze çarpıyor. Kate Hudson, Jennifer Lopez, Eva Longoria... Ve hatta genç kuşak yıldızlardan Blake Lively ile
Twilight serisinin başrol oyuncusu Kristen Stewart. Markete bile kokteyl elbisesiyle gittiğinden şüphelendiğimiz moda figürü Anna Dello Russo'nun,
Vogue'un 90. yıl partisinde giydiği muazzam beyaz tuvalet de Emilio Pucci markaydı, Sarah Jessica Parker'ın
Sex and the City 2 filminin afişinde giydiği de. Pucci, başta Hollywood yıldızları olmak üzere stilistlerin yeni 'özel davet' tercihi. İtalyan markası Pucci'yi böyle bilmezdik aslında. 60 küsur yıllık geçmişi ve kaleydeskopik desenleriyle 60'lı yılların ruhunu anlatan Pucci, desenlerinden ödün vermeden kendini belli eden bir markaydı. 50 ve 60'ların en ikonik markalarından biriydi; Marilyn Monroe, Pucci bir kıyafetle defnedilmişti. Ne olduysa, Peter Dundas'ın gelişiyle oldu. Yaklaşık üç yıldır markanın kreatif direktörlüğünü yapan Dundas, Pucci'nin optik illüzyonlu desenlerinden ödün vermeyen gidişatını değiştirdi: Kıyafetler artık kesimleriyle öne çıkmaya başladı. Yeni tasarımcılarla çalışarak gençleşmeye çalışan markaların sonuncusu oldu Pucci. Bu değişimin mimarı olan Dundas, Norveç doğumlu bir tasarımcı. 14 yaşındayken ailesiyle beraber Amerika'ya taşınıyor ve New York, Parsons'da moda tasarımı eğitimi alıyor. Ardından Paris'e geçiyor ve sekiz yıl boyunca Jean Paul Gaultier'nin asistanlığını yapıyor. Sonra sırayla Christian Lacroix, Roberto Cavalli ve Emanuel Ungaro geliyor. Hep feminen stiliyle öne çıkan markalarda çalışması, İtalya'nın en köklü markalarından Pucci'nin bugünlerde geçirdiği değişimin de sebebi aslında. Pucci'nin imajını 'desen'den 'seksi kız'a dönüştürmeye çalışan Peter Dundas sorularımızı yanıtladı.
- Norveç doğumlusunuz. Orada büyümenin, tasarıma yaklaşımınıza etkisi oldu mu? İskandinav tasarımının etkilerini kıyafetlerinizde görüyor musunuz?
- Tasarıma yaklaşımımda kendimi çok İskandinav bulmuyorum ama etkileri vardır. Özellikle pratiklik ve tasarımlarımdaki özgürlük, rahatlık unsurları... İşlenmiş ve nakışlı bile olsalar, içlerinde rahat hareket edilebilen kıyafetler yapmayı seviyorum.
- New York'ta moda eğitimi aldıktan sonra birçok ünlü tasarımcıyla çalışmışsınız.
- Bu isimlerin hepsi favori tasarmıcılarım. Bugüne gelmemde ve Pucci'de yaptıklarımda katkıları çok.
- Emilio Pucci, ayrıştırıcı özellikleri olan, 63 yıllık bir marka. Bu kadar kalıplaşmış bir markanın başına geçmek, zorlayıcı değil mi?
- Hem evet hem de hayır. Bunun çok büyük bir sorumluluk getirdiğini biliyorum. Ama büyük, köklü ve yerleşmiş markaların yeni tasarımcılarla beraber çalışarak, güçlerini birleştirerek çok daha güçlü olacaklarını düşünüyorum.
DAHA ROCK'N ROLL BİR KIZ
- Pucci'nin başına geçtiğinizde ilk ne yaptınız?
- Öncelikle 'Pucci kızı' dediğim kadını yarattım. Şimdi de bir hayat tarzı markası olarak yeniden yapılandırmaya çalışıyorum.
- 'Babaannelerin Puccisi'nin yerini nasıl bir Pucci kızı aldı?
- Bugünün Pucci kızı biraz daha sürprizli biri. Biraz daha rock'n roll. Ama neticede yaptığım şey, bu köklü modaevinin ruhunu, yeni jenerasyona uygun bir hale getirmek. Pucci tabii ki hâlâ desenlerin yoğun kullanıldığı bir marka. Ama bunun yanı sıra bir hayat tarzı markası da. Ruhu; şatafat, lüks, özgürlük ve rahatlığı anımsatıyor.