İşte merakla beklenen ve önümüzdeki Oscar'larda söz sahibi olacağı ileri sürülen bir film... Çağımız sinemasının üç ünlü David'inden (David Lynch, David Cronenberg ve David Fincher) ilki, artık havlu atmış gözüküyor. Cronenberg, son iki harika filmine karşın (
A History of Violence-
Şiddetin Tarihçesi ve
Eastern Promises-Şark Vaadleri), çok seyrek çalışıyor. Fincher ise en etkili ve üretken olanı. (Ancak diğerlerinden kabaca bir 20 yıl daha genç olduğunu da unutmadan!) Ama bu filmin, onun
Yaratık-3, Yedi, Dövüş Kulübü veya
Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi gibi şimdiden klasik ve de kült olmuş filmleri arasında yer alabileceği kuşkulu gözüküyor. Yani görece bir hayal kırıklığı var ortada... Film, bilindiği gibi, günümüzün internet tutkusuna, sanal alem kültürüne ve bu kültürün içinde en geniş, paylaşılır, popüler ve kolay erişilir bir alan olmaya aday gözüken Facebook'un tarihine uzanıyor. Bu paylaşım, fikir alışverişi, buluşma ve söyleşme sitesi, 2003 yılında, 'dahilerin üniversitesi' Harvard'ın 19 yaşındaki öğrencisi Mark Zuckerberg tarafından kurulmuş. Üyeleri kesinlikle gençler ve orta yaş kuşağı. Özellikle de eski sevgililer, birbirlerini kaybetmiş okul veya askerlik arkadaşları, uzak akrabalar vb. kişilerin buluşması, anlaşılan neredeyse göz yaşartıcı sahnelere yol açıyor! Eee, şu koca dünyada buluşmak kolay mı? İşte Facebook mesafeleri, kıtaları, okyanusları ve uzun zaman dilimlerini aşarak, insanları bir araya getiriyor. Ama sahiden değil de sanal ekranda. Ne fark eder? İnterneti inatla küçümseyenler bile, bu sitenin ve yanı sıra Google, Yahoo, Myspace ya da Twitter gibi son dönem teknolojik sitelerinin başarısını kabul etmek zorunda. Ben şahsen katılmıyorum, ama önemini de yadsımıyorum. Bu yeni bir kitlesel iletişim alanı, çağdaş bir medya ve de yalnız kalpler için bulunmaz bir 'ikiz ruhlara erişme' şansı. Ne denir?
BÜYÜK PASTANIN BÜYÜK SAVAŞI
Film, hikâyeyi başından alıyor ve olay üzerine yazılmış bir belge-romandan yola çıkarak, her şeyi iki büyük soruşturma çerçevesinde veriyor. Biri, Harvardlı yakışıklı, atletik, kürek şampiyonu iki kardeş olan Winklevoss ikizlerinin üniversite çapında bir iletişim ağı kurmak için çağırdıkları yetenekli Zuckerberg'in, bunu kendi hayal ettiği siteyi kurma amacıyla kullanması. Ve sonunda, açılan davanın sanığı olması. Bu davayı yitirmiş Zuckerberg ve 65 milyon dolarlık tazminata mahkum olmuş. Diğeriyse birlikte yola çıktıkları sınıf arkadaşı, Brezilya kökenli Eduardo Saverin'in açtığı ve yine kazandığı dava. Bu davaların çokluğuna ve sayıların büyüklüğüne şaşanlara hatırlatalım: Bugün Facebook tam 500 milyon üyesi olan 26 milyar dolarlık bir kuruluş! Yani pasta çok büyük... Böylece bu tümüyle teknoloji temalı, çelik gibi soğuk öykü, belli bir polisiye gerilim kazanıyor. Gerçek nerede? Mark gerçekten bir dâhi mi, yoksa başkalarının fikirlerini çalıp emeklerini sömüren 'iğrenç bir kapitalist' mi? Ama gerçek elbette yalın ve kupkuru değil. Onun kuşkusuz teknolojik bir dehası var. Ama yeri geldikçe başkalarından çalmaktan veya önüne geleni yağmalamaktan da çekinmiyor. Ayrıca kesinlikle duygusal özürlü olduğu da söylenebilir. Hele kızlarla ilişkisi tam bir felaket... Filmde, çağdaş kapitalist mantık ve kitle iletişimi konularında unutulmaz dersler veren sahneler ve diyaloglar var. Örneğin Harvard rektörünün Mark'ı şikayete gelenlere ettiği söz: "Harvard mezunları iyi bir iş aramazlar, iyi iş denen şeyi kendileri kurarlar." Dünyayı yönetenleri yetiştiren bu ve benzeri Yale, Stanford gibi üniversitelerin gururunu ve kendini beğenmişliğini nasıl özetliyor! Tüm o tartışma, mahkeme, sorgulama ve araştırma sahneleri, aslında içinde bulunduğumuz bilgi, teknoloji ve iletişim çağını gayet iyi simgeliyor ve biraz da geçen yüzyılın bir Amerikan yüzyılı olmasının ipuçlarını veriyor. Ya şu yeni yüzyıl? ABD yine başa mı güreşecek? Orası henüz belli değil! Ama bence bu film, yine de de meraklılarına sesleniyor, kitleye vereceği çok şey yok. Fincher'ın eski tablolar gibi karanlık ve etkili mizansenleri, ideal bir genç oyuncular kadrosu gibi başarılı öğeler, o sürekli konuşmaların, teknolojik tartışmaların ve altyazı okuma telaşının verdiği sıkıntıyı tümüyle unutturamıyor. Ve hayatlarının önemli bölümünü bilgiyasayar başında geçiren internet kuşlarının belki bayılacağı filmi genel-geçer seyirciye öğütlemek, hiç kolay değil.
SOSYAL AĞ **
(The Social Network) Yönetmen: David Fincher Senaryo: Aaron Sorkin Görüntü: Jeff Cronenweth Müzik: Trent Reznor Oyuncular: Jesse Eisenberg, Andrew Garfield, Rashida Jones, Justin Timberlake, Brenda Song, Rooney Mara, Max Minghella Warner Bros filmi.