Melike
Demirağ ve eski eşi, şarkılarının bestecisi ve söz yazarı Şanar Yurdatapan yıllar sonra ilk kez bir arada. Hem de çok hayırlı bir iş için. İkili, Yurdatapan tarafından sürdürülen insan hakları mücadelesine ve Türkiye küçük Millet Meclisleri projesine gelir sağlamak amacıyla,
Arkadaş ve
İstanbul'da Olmak şarkılarının iki ayrı single'da birlikte seslendirdi. 20 Eylül'den itibaren www.sanaryurdatapan.net sitesinden satışa çıkarılacak olan albümler, satın alan kişiler için özel mesajlarla dolu olacak ve Demirağ ile Yurdatapan tarafından ıslak ıslak imzalanacak. Daha önce hiç birlikte şarkı söylememiş olan ikili, Türkiye'ye döndükten uzun yıllar sonra bu önemli proje için ilk söyleşilerini SABAH Cumartesi'ye verdi.
- Hangi niyetle yıllar sonra bir araya geldiniz? - Melike Demirağ: Niyetimiz çok güzel.
Arkadaş şarkısı film nedeniyle benimle bütünleşti, ama onu yaratan bir insan var, o da Şanar. Bir şarkının mimarıyla, onu sesiyle yaşatan iki insanın bir arada aynı şarkıyı söylemesi çok güzel bir espri.
- Şanar Yurdatapan: Bir de Atilla Özdemiroğlu var.
- M.D: Bestesi güftesi Şanar'a ait, ama düzenlemesi Atilla'ya aittir
Arkadaş'ın. Ben
Arkadaş'ta rol aldığımda 18 yaşında gencecik bir kızdım. Filmin iç kopyalarını seyrederken Şanar ve Atilla'yla tanıştım. Şarkıcı olmayı çok istiyordum, yani babamın mesleğinden çok, annemin mesleğini yapmak istiyordum. Hâlâ da şarkı söylemekten daha haz duyarım, sinemadan aynı hazzı alamadım.
- Ş.Y: Arkadaş'ı sadece kendime mal etmiyorum, Atilla'nın payı çok büyük. Bu defa da stüdyoya girdiğimizde, müzikleri yine Atilla hazırladı. Orijinaline sadık kalarak kimi enstrümanları bizzat çaldı, tonmaister'liğini yaptı.
- Bu şarkıları daha önce birlikte söylemiş miydiniz? - M.D: Arkadaş ilk kez film müziği olarak yapıldı, başta sözleri bile yoktu, sadece bir fon müziğiydi. Hatırlarsanız Yılmaz Güney'le son sahnemde o fon müziği gelir, iner. Daha önce düşünülmüş ve benim sesimden filmin içinde olsaydı, çok daha güzel olabilirdi.
- Arkadaş sizin 'arkadaş' olmanıza da yol açan şarkı aynı zamanda... - M.D: Arkadaş bizim arkadaş olmadan hemen başka bir şey olmamıza neden oldu. Şanar benden 15 yaş büyüktür, çok başarılı bir müzisyendi ve ben ona hayrandım. Onun bana hayranlığı ise en fazla 'filmdeki hoş kız' biçimindeydi.
- Ş.Y: Ben ilk önce başrolde Semra Özdamar'ın oynayacağını zannediyordum. Filmi uzaktan seyrettiğimde 'Semra ne kadar zayıflamış, boyu mu uzamış' diye düşünmüştüm.
- M.D: Hayatlar böyle tesadüflerle yönleniyor. Sonra yıllar geçti, 12 Eylül oldu, biz yurtdışına gittik ve ondan sonra da bu yurtdışı şarkısı çıktı. Şanar önce ona 'Dışarıdakilerin Şarkısı' diyecekti sonra adı
İstanbul'da Olmak oldu. Şarkı baştan sona bir hasret şarkısıdır.
ŞARKILARI TÜRKİYE'DE
- Türkiye'den gittikten sonra yazdınız ve burada hâlâ dillerde... - Ş.Y: Evet tam 26 yıl olmuş. Ama bütün şarkılar yasak olduğu için Türkiye'ye gelmesi iki yıl sürdü. Türkiye güya partili rejime dönmüştü ama yine aynı hukuk sistemi durduğu için yasaklar sürüyordu.
- İki şarkı ne zaman tam olarak 'özgürce' Türkiye halkı tarafından dinlenmeye başlandı? - M.D: Türkiye halkı tarafından hep dinlendi, Türkiye'de yaşayanlar hiçbir zaman bu iki şarkıyı dinlemekten vazgeçmedi.
Arkadaş'ı ilk kez 1974'te söylemeye başladım, 80'e kadar zaten bir sorun yoktu halk nezdinde. Ama televizyonda o zaman da söyleyemiyorduk.
- Ş.Y: Tabii böyle olmasında Yılmaz Güney'in varlığının etkisiyle, yasak olmadığı halde, el altından görünmez bir yasak vardı.
İstanbul'da Olmak'ın yasağı ise 1987'ye kadar sürdü. Ama Melike'nin kaseti iki yıl mahkemeyle boğuştuğu için çıkamadı, ilk Emel Müftüoğlu söylemiş oldu.
- Neden mahkemeyle boğuştu Melike hanım? - Ş.Y: Vatandaşlıktan atılan kişilerin bütün eserleri yasak edilmişti. Hatta bir fotoğraf yayımlanmıştı, yıllar sonra o fotoğrafı buldum. Çocukları yakalamışlar teröristler diye, önlerine de suç aletlerini dizmişler. Suç aletlerinin arasında Ruhi Su'nun, Melike'nin plağı vardı.
- Şanar bey, siz Türkiye'ye döndükten sonra kendinizi sivil toplum mücadelesinin içine attınız adeta. - Ş.Y: Almanya'dayken Türkiye'ye döndükten sonra insan hakları alanında çalışmayı konuşmuştuk aramızda. Uzaktan gördüğümüz İnsan Hakları Derneği vardı. İkimiz de döndüğümüzde rahat rahat müzik yaparız sanıyorduk. Ama olmadı. Çünkü müzik pazarı beni itti, ben o pazarı ittim ve bir süre o pazarın bir parçası haline gelemedik. 1995'te Yaşar Kemal'in ifade özgürlüğü nedeniyle yargılanmasıyla ben de yolumu seçmiş oldum. Ve artık o kadar mücadele ettim ki, şimdi bıraksam çocuklarımı bırakmış gibi olacağım. Ama bu yaptığımız ortak çalışma başarıya ulaşırsa, faaliyetleri kurumsallaştırıp eski sevgilime dönmek niyetindeyim.
- Müziğe yani... - Ş.Y: Müzik tabii, o kadar kıskanç başka bir sevgili olamaz dünyada. Her anınızı ister sizden. Müzik geldiği anda başka hiçbir şeyle uğraşmamanız lazım.
- Var mı yaptığınız yeni çalışmalar? - M.D: Var tabii canım, benim en son albümümde Şanar'ın besteleri var, sözleri var. Ama Şanar insan hakları mücadelesini seviyor, partili değildir, örgütlü değildir, bir yere bağlı değildir, tek adamdır. Ve hayatı boyunca bunu sevdi. Sanatçılığı hep ikinci planda oldu. Halbuki Türkiye'nin en iyi söz yazarıdır bu adam, Sezen Aksu bile gençlik yıllarında 'Senden sonra en iyi benim,' diye espri yapardı.
- Bu yoğunlukta hangi arada derede yapıyorsunuz o şarkıları Şanar Bey? - Ş.Y: Müzik adlı sevgili geldiği anda, kaybolmasın diye ya notaya alıyorum ya bir yere kaydediyorum, sonra benim 'çöplük' adını verdiğim bir dosyam var, oraya atıyorum.
- M.D: Benim şarkıları çöplükten çıkardık yani. (Gülüyor)
- Şanar beyin mücadelesine bizzat katılmasanız da destekliyorsunuz değil mi? - M.D: Ben bu mücadeleyi her zaman yapıyorum. Geçmişi unutmuş değilim, ama geçmişin intikamı içinde de değilim. Sadece gündelik politikalar içinde sürekli tekrarlanan filmlerin içinde olmak istemiyorum.