Cesurlar… Mücadeleciler… Vefalılar… Koruyucular… Karşılıksız severler… Sarıp sarmalamakla kalmazlar. Gözlerini budaktan esirgemezler.
Tüm tehlikelere karşı hava savunma sistemi gibi dış etkenlere karşı kalkan oluştururlar. Merhametleri sonsuzdur. Sevgileri tüm sorunları bertaraf eder.
Gönülden, candan ve içten severler… Kokularıyla büyürüz… Hissetmeyi, duyguyu ilk onlardan alırız. Sevginin tarifidir… Kim mi? Tabi ki anne… Annelerimiz… Cennetle müjdelenen kadınlarımız… Mis kokulularımız… Avuç içleriyle sevgilerini başımıza nakşederler. Sevmeyi, sevilmeyi… Sevilince yeni bir dünyanın kurulduğunu öğrendiğimiz kadınlarımız… Hayatımızı aldıklarımızdan daha fazla olduğunu öğretenimizdir Anne… Umudun resmidir anne… İnsanın en büyük yeteneği olan sevmeyi ruhumuza işleyen kadındır anne… Kucaklaşmayı, sarılmayı sevgiyle harmanlayan kadındır anne… Kelimeler yetmiyor anneyi tarif etmek için.
Ve hafta sonuna dönmek istiyorum… Cumartesi günü gazetemizin ofisinde lösemi tedavisi gören bedenleri küçük yürekleri büyük insanları konuk ettim. Efsun 5, Rojin 6 yaşında… Biri Diyarbakır'dan diğeri Mardin'den tedavi için Ankara'ya gelmişler. Küçük olduklarına bakmayın… Sözleri kocaman. İnsanın yüreğinde yara boğazında düğümlenen kelimeler bırakıyorlar. Annelerinin gözleri dolu… Duaları sadece sağlık… Ya Mikail Yıldırım, Derya Albak, Melek Aydın… Daha hayatlarının baharındalar… Yaşıtları Üniversite eğitimlerini sürdürüyor. Onlar hayata tutunmaya çalışıyorlar. Lösemi tedavisi gören hayatımızın hemen yanı başında varlıklarından haberdar olmadığımız insanlarımız… İşte bu hayata tutunma mücadelesi içinde oğlunu kaybeden bir anneden bahsedeyim… Çiğdem Kuzucu… Lösemi tedavisi gören kocaman yürekler tarafından yılın annesi seçilmiş. Hayatının kalan kısmını iyiliğe, güzelliğe adamış… İyi ki varsın… İyi ki annelerimiz var… Dünya anne yüreği ile yeniden kurulacak olsa inanın daha yaşanılasın bir yer olurdu. Dün dünde kaldı ama geleceğe annelerimiz damga vuracak…