Türk'ün tarihe canıyla mührünü vurup, beka mücadelesinde en önemli aşamalardan biri olan Malazgirt Zaferi'nin 946'ncı yılını kutladık. Sultan Alparslan ve askerlerinin kendilerinden çok daha büyük Bizans ordusunu alt ederek, Anadolu'nun anahtarını aldıkları o kutlu zaferi andık. Alparslan ve askerlerini rahmetle anarken Türkiye'nin yapı taşlarından olan, ecdadımızın Malazgirt Ovası'nda verdiği asil mücadeleyi canlandırdık...
***
Kutlama hazırlıkları aylar öncesinden başlayan
Anadolu'nun Fethi Malazgirt 1071 Anma Programı'na bu yıl Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da iştirak etti. Bin yıl önce kazanılan ve bugünümüzün temellerini atan ancak yıllarca sadece tarih derslerinde düşman devletlere karşı verdiğimiz mücadelelerden biri olarak anlatılan, ruhumuza ve yaşantımıza girmeyen bu büyük zaferi millet devletinin başı ile kutladı.
Hazırlıklar, protokol, yapılanlar vs. açıkçası bunlara çok girmek istemiyorum.
Malazgirt Ovası'nda kurulan devasa organizasyondan, Türkiye'nin dört bir yanından Muş'a akın edenlerden ziyade ben bizi 26 Ağustos'tan 2017'ye taşıyan ruhtan, tarihi yüreğindeki inanç ve vatan sevdasıyla yazan bir milletten, dirilişinden bahsetmek istiyorum.
Programı sonuna kadar izledim, insanların etkinlik alanındaki izdihamı, tarihine sevgisi, ecdadına sadakati tüylerimi diken diken etti. Kilometreleri aşıp gelenler, Türk'ün destanı ile gözleri dolanlar...
***
Malazgirt bizim ihmal ettiğimiz zaferimiz; düşünün bir komutan (Sultan Alparslan) düşman ordusunun kendisininkinden daha fazla olduğunu, savaştan sağ çıkma olasılığının düşük olduğunu görüyor. Buna rağmen kefenini giyip ordusuyla hücum emri veriyor.
Nitekim Bizans ordusu ilerleyen saatlerde ağır bir yenilgiye uğruyor. Maddi imkân yok, ordu zayıf, zırh yok, silah yok, yok, yok... Ama bir şey var; yüreklerde kor gibi yanan iman gücü ve asil bir maya, ebedi vatan sevgisi...
Düşmanın adı, tanımı, yöntemi değişiyor ama amacı tek. Onlar değişip, yeni maskelerle çıksa da karşımıza biz de değişmeyen bin yıl öncesinden bu güne taşıdığımız bir şey var; damarlarımızdaki asil kan, ruhumuzda dolaşan,
vatan-millet bağı ile örülü eşsiz sadakat. Şunu görüyoruz; bu millet yüz yıllardır toprağına göz diken düşmanları ile mücadele içerisinde ve halen devam etmekte.
Dün Bizans idiler bugün
FETÖ, PKK, DEAŞ... Millet dün Malazgirt Ovası'nda
bugün Ankara'da, Kızılay Meydanı'nda
verdi mücadelesini. Dün kefenini giyenler
15 Temmuz'da da yine aynı ruhla ve
kefenle çıktı üniformalı düşmanın karşısına.
1071'de tarihi zaferle Anadolu'yu yurt yapan ecdadın torunu 15 Temmuz'da o yurdun anahtarını canıyla korudu, şehirlere şahadetler yazıldı da Alparslan'ın şanlı ordusu gibi ihanete karşı dirilen bu millet bin yıl sonra yeni bir destan yazdı...
26 Ağustos 1071, 30 Ağustos 1922, 15 Temmuz 2017... dirilişin, destanın, tarihin yeniden yazıldığı o kutlu tarihlerden bir kaçı.
Ben bu tarihlerde sadece zaferi değil bir milletin diriliş öyküsünü, dünya tarihine kazıdığı notları görüyorum.
1071'deki başarı ile Avrupa'ya korku salan, tarihi ittifaklarla başlayıp Haçlı Savaşlarına kadar Türk'leri durdurmaya çalışan bir dünyayı oluşturan bu millet bugün de 15 Temmuz'da tanklara karşı duruşu ile aynı dünyaya aynı mesajı verdi.
Sayın Cumhurbaşkanı'nın da dediği gibi, Türkiye artık ayağa kalktı, diriliş tüm hızıyla sürüyor...
Ve
30 Ağustos haftasına ilişkin...
Bu kutlu zaferi andıktan sonra bugünkü Türkiye'nin temellerini oluşturan bir başka zaferin yıldönümünü icra edeceğiz;
30 Ağustos 1922. Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nin 93'ncü yılı.
Diğer adıyla Zafer Bayramı...
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, "Türk Devleti'nin, genç
Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli burada atmıştı... Bu alanda akan Türk kanıları göklerde uçuşan şehit ruhları, devletimizin, cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır" sözleri ile tanımladığı bu büyük zafer'in 93'üncü yılı şimdiden kutlu olsun.