Türkiye'nin en iyi haber sitesi
Beyrut

Batılıların 'Ortadoğu'nun Paris'i" dedikleri Beyrut, bir ayda harabeye döndü. Beyrut, kısa sürede küllerinden bir kez daha doğmayı başardı.

Giriş Tarihi: 29.01.2013 14:09 Güncelleme Tarihi: 26.01.2018 11:29
Ortadoğu'nun en talihsiz kentlerinden biri Beyrut. Yıllarca süren iç savaş belasından kurtulduktan sonra küllerinden yeniden doğmayı başarmıştı.

Yeniden dirildiği günlerde bu kez de İsrail'in hedefi oldu Beyrut.

Çok uzun zaman önce değil, 2006 yılında İsrail uçakları kentte taş üstünde taş bırakmadı. Başta kent merkezi olmak üzere köprüler, yollar, viyadükler bombalandı. Binlerce sivil hayatını kaybetti.

Batılıların 'Ortadoğu'nun Paris'i" dedikleri Beyrut, bir ayda harabeye döndü. Beyrut, kısa sürede küllerinden bir kez daha doğmayı başardı. Beyrut'ta huzurun ve gururun hakim olduğu şu günlerde gittim.

Savaşın ve onca bombanın izleri bu kadar kısa zamanda nasıl sarılır? Bunu başarmışlar. Yerle bir olan kent merkezini yeniden yapmışlar. Bu yüzden gururlular. Müslümanı, Hıristiyanı, Marunu'si, Dürzi'si..
Elele vermişler ve yıkık dökük kenti yeniden ayağa kaldırmışlar.

Beyrut, kendisine yazılan ve dayatılmaya çalışılan kadere bütün dinamikleriyle direnen bir şehir. Lübnanlılar yaşadıkları acıları geride bırakarak hayata sarılmayı beceriyorlar. Kente hakim olan yaşama sevincini görünce insan'İsrail saldırılarıyla harabeye dönen kent burası mıydı?" diye sormaktan kendini alamıyor.

Beyrut'ta sokaklar hem gündüz hem de geceleri hareketli. Kentin en işlek caddesi olan Al Hamra sabahın ilk ışıklarına kadar dinamik, yaşayan bir cadde. Zaman zaman sıkışan trafiği dert etmezseniz kendinizi Batı'nın en popüler kentlerinden birinde hissedebilirsiniz.

Birbirinden pahalı markaların satıldığı mağazalar.. Beyrutluların keyifle nargilelerini tüttürdüğü şık kafeler.. Uluslar arası markaların satıldığı mağazalar cadde boyunca ışıl ışıl vitrinleriyle sıralanıyor. Türkiye'de bile şubesi olmayan pahalı markaların satıldığı dükkanlar tıklım tıklım dolu. Al Hamra caddesindeki lokantalardaki yoğunluk dikkat çekiyor.

Kentin tarihi ve turistik bölgesini kuşatan sahil yolu da gün boyu oldukça hareketli. Deniz kıyısında güneşlenenler, alabildiğine geniş yürüyüş parkurunda spor yapanlar Beyrut'u diğer Ortadoğu kentlerinden hemen ayırıyor. Yediden yetmişe herkesin fit görünmek için sahil boylarında saatlerce spor yaptığı başka bir kent görmedim ben. Genç kızlar, erkekler, yaşlılar, çocuklar.. Herkes sahilde.

Beyrut Havaalanına beş dakikada bir uçak iniyor. Batıdan ve Doğu'dan. Dünyanın dört bir yanından insanlar Beyrut'un eğlenceli gece hayatını yaşamak için kente geliyor. Sadece Lübnan mutfağının birbirinden güzel yemeklerini tatmak için bile dünyanın farklı bölgelerinden insanlar Beyrut'a akın ediyormuş.

Gelmekte haklılar da. Mezeleriyle, kebaplarıyla Lübnan mutfağı gerçekten her türlü övgüyü hak ediyor. Anlatılmaz! Gidilir ve hepsinden tadılır!

Beyrut, Lübnan'ı çevreleyen Ortadoğu ülkelerinin insanları için de bir kaçamak yeri. Biraz da "Günahlar Şehri" Ne ararsan var! Lüks restoranları ve ve gösterişli barları, beş yıldızlı otelleri Körfez ülkelerinden gelen zengin Araplar dolduruyor. Yemek yemek için girdiğimiz kente hakim Petit adlı panoramik restoranda Batılı turistlerin yanı sıra çevre ülkelerden gelen Arap turistler göze çarpıyor.

Beyrut'ta insanın kendisini yabancı bir ülkede gibi hissetmesi imkansız. Türklere karşı özel bir ilgi ve abartılı bir sempati hakim. "Türk müsünüz?" sorusuna evet dediğiniz andan itibaren herkes 'Erdoğan, Erdoğan, Türkiye, Türkiye' diye slogan atıyor. Hatta taksiciler Başbakan Erdoğan'ın hatırına bize indirim bile yapıyor!

Türk olmanın avantajıyla(!) taksiye atlayıp 85 kilometre uzaklıktaki Tripoli'ye (Trablus) doğru uzanıyoruz. Keyifli bir yolculuktan sonra dokusuyla, kokusuyla hiç yabancılık hissetmediğimiz Tripoli'de birkaç saat geçiriyoruz. Tripoli, birkaç yüz yıl Osmanlı'nın idaresinde kalmış bir kent. Kentin ortasında Sultan II. Abdülhamit döneninde yaptırılan zarif saat kulesi karşılıyor sizi. Çarşılar, hanlar, hamamlar.. Tipik bir Osmanlı kenti.

Tripoli'den Beyrut'a dönerken uğranılması gereken yerlerden biri de Biblos kenti. Biblos, tarihi, doğası ve deniziyle herkesi kendine hayran bırakan bir kent. Tarihi Finikelilere kadar uzanıyor. Antik bir kent.

Lübnan'ın üçüncü büyük kenti ama öyle yüz binler yaşamıyor bu kentte. Akdeniz'in kıyısında şirin bir tatil beldesi. Biblos'u çevreleyen dağların eteklerine de yeni kent kurulmuş.

Beyrut'a ilişkin söylenecek o kadar söz, yazılacak o kadar ayrıntı var ki.. Hapsini burada tüketmeye gerek yok. En kısa zamanda gidin ve Ortadoğu'nun yüzünü Avrupa'ya çevirmiş bu kadim kentinde keyifle birkaç gün geçirin.

Metin Yüksel / SABAH
SON DAKİKA