İngiltere'de Başbakan Theresa May, İngiliz halkının 2016'da Avrupa Birliği'nden (AB) ayrılma (Brexit) kararı aldığı referandumun ardından dönemin Başbakanı David Cameron'ın istifasıyla boşalan koltuğa büyük umutlarla oturdu.
Altı yıl boyunca İçişleri Bakanı olarak verdiği ketum ve sert imaj, May'in ülkede "Demir Leydi" olarak bilinen ilk kadın başbakanı Margaret Thatcher'a benzetilmesine yol açtı.
May, siyasi gözlemciler ve basın tarafından İngiltere'nin 40 yıllık AB üyeliğini bitirecek Brexit müzakerelerini yürüten "ehil el" olarak selamlandı.
Buna karşın İngiltere'nin ikinci kadın başbakanı, göreve gelmesinin üzerinde 2 yıl bile geçmeden yıprandı.
May ilk darbeyi geçen yıl nisan ayında verdiği erken seçim kararıyla aldı. Ana muhalefetteki İşçi Partisine ağır yenilgi yaşatarak parlamentoda ezici çoğunluk elde etmeyi amaçlayan May, "güçlü lider" sloganıyla girdiği haziran ayındaki seçimde elindeki çoğunluğu yitirdi.
Kuzey İrlanda'nın aşırı sağcı Demokratik birlik Partisinin (DUP) 10 milletvekilinin desteğiyle ancak bir azınlık hükümeti kurabilen May, 2017 boyunca ülkede yaşanan 5 terör saldırısıyla da "güçlü lider" imajından elinde kalanı hızla kaybetti.
6 ayda 5 istifa
Yerine geçecek kimse bulunamadığı için May'in makamını koruduğu algısı kamuoyunda yaygınlaşırken İngiltere Başbakanı, hükümet içinde kendisine destek veren isimleri de peş peşe patlak veren skandallar sonucu kaybetti.
May'i kamuoyu önünde güçlü şekilde koruyan Savunma Bakanı Micheal Fallon, bir kadın gazeteciye cinsel taciz bulunduğu iddiaları üzerine kasım ayında istifa etti.
May kabinesindeki ikinci kayıp, Uluslararası Kalkınma Bakanı Priti Patel'in İsrailli yetkililerle yaptığı izinsiz görüşmelerin ortaya çıkmasının ardından istifa etmek zorunda kalmasıyla yaşandı.
Patel'i, May'in diğer güçlü destekçisi Başbakan Yardımcısı Damian Green izledi. Green, parlamentodaki bilgisayarında bir polis soruşturması sırasında bulunan pornografik içerik nedeniyle patlak veren skandal üzerine aralık ayında istifasını verdi.
May'in ocak ayında kabinede gittiği görev değişiklikleri sırasında kendisine önerilen yeni bakanlığı kabul etmeyen Justin Greening de eğitim bakanlığından istifa etti.
Hükümette yaşanan son istifa İçişleri Bakanı Amber Rudd'dan geldi. Adı May sonrasında Muhafazakar Partinin lider adayları arasında geçen Rudd, göçmenlerin sınır dışı edilmesi için kota uygulaması getirdiği iddialarıyla muhalefet tarafından köşeye sıkıştırıldı.
Parlamentodaki bir komisyona verdiği ifadede kota uygulamasını inkar eden Rudd, yalan beyanda bulunduğunun ortaya çıkması üzerine pazar günü istifasını vermek zorunda kaldı.
Lordlardan Brexit darbesi
Kabinesinden 6 ay içinde 5 bakanı kaybeden May'e, nisan ayında 2 önemli darbe de İngiliz parlamentosunun üst kanadı Lordlar Kamarasından geldi.
Lordlar Kamarası, İngiltere'nin AB'den ayrılmasının ardından birlik mevzuatını otomatik olarak ülkenin iç hukuku haline getirecek Brexit Yasa Tasarısı'nda Gümrük Birliği üyeliği ve AB ile varılacak anlaşmanın parlamento onayına tabi hale getirilmesi konularında değişilik tekliflerini kabul etti.
Her iki değişiklik de May'in savunduğu "sert Brexit" politikasını engelleyecek nitelik taşıyor.
Lordlar Kamarasının değişikliklerinin ardından Brexit Yasa Tasarısı alt kanat Avam Kamarasında yeniden görüşülecek ve yeniden Lordlara sevk edilecek. Her iki kanadın da kendi tutumunda ısrar etmesi halinde, tasarı iki kanat arasında gidip gelecek. Yasa, ancak her iki kanattan da geçtikten sonra Kraliçe 2. Elizabeth'in onayıyla yürürlüğe girebilecek.
Lordlar Kamarasının değişikliklerinin en önemli etkisi, hükümetin AB ile yürütmekte olduğu Brexit müzakerelerinde hissedilecek. Değişiklikler, İngiliz hükümetinin AB karşısında elini önemli ölçüde zayıflatmış olacak.
Kuzey İrlanda faktörü
İngiltere ile AB arasındaki en önemli müzakere başlıklarından birini teşkil eden Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasındaki sınır sorunu da May'i bekleyen zorlu sınavlar arasında yer alıyor.
Bölgeye barışı getiren Belfast Anlaşması'na göre, iki İrlanda arasında fiziki sınır olmaması gerekiyor. Bununla birlikte İngiltere, AB'den ayrıldığında Kuzey İrlanda da birlikten ayrılmış olacak. Bu durumda, Kuzey İrlanda ile AB üyesi İrlanda Cumhuriyeti farklı gümrük rejimlerine tabi hale gelecekler.
İngiltere'nin Kuzey İrlanda'yı Gümrük Birliği içinde tutacak bir özel düzenlemeyi kabul etmesi durumunda da kendisi ile Kuzey İrlanda arasında gümrük duvarlarının yükselmesi gerekecek. Bu da İngiltere'nin anayasal ve toprak bütünlüğünün sona ermesi anlamına gelecek.
Theresa May'in azınlık hükümetine destek sağlayan DUP, hem Kuzey İrlanda'yı İngiltere'den koparacak her türlü düzenlemenin hem de İngiltere'nin AB üyeliğinin karşısında yer alıyor. May'in Brexit politikasındaki herhangi bir yumuşama emaresi, DUP'un desteğini çekmesi sonucu İngiliz hükümetinin düşmesine neden olabilir.
Öte yandan iktidar partisi içinde yer alan ve AB'de kalınmasından yana olan bir grup milletvekilinin, Brexit konusundaki sert tutumunu bırakmaması halinde May ile ilgili güvensizlik oylaması istemesi de ihtimaller arasında gösteriliyor.
Görev süresi normal koşullarda 2022'de sona erecek May'in bu süreyi doldurabileceği konusundaki şüpheler her geçen gün yaygınlaşıyor.
Lordlar Kamarasının Brexit konsundaki direnci göz önüne alındığında ülkenin AB'den ayrılma sürecinin de nasıl tamamlanacağı belirsizliğini koruyor.
İngiltere'de Avam Kamarası 5 yılda bir yapılan seçimlerle belirlenirken, Lordlar Kamarası, çoğunlukla başbakanların tavsiyesi ve Kraliçenin onayıyla atanıyor ve ömür boyu görev yapıyor. Lordlar Kamarasında, 92'si makamını kan bağıyla koruyan yaklaşık 800 üye bulunuyor.
İngiltere, önceki yıl yapılan referandumla AB'den ayrılma kararı almıştı. Ülke, 2 yılda sona erecek ayrılık sürecini 29 Mart 2017'de başlatmıştı. Müzakere sürecinin ilk aşamasını aralık ayında tamamlayan İngiltere ile AB, mart ayında da Brexit'in ardından 2 yılı bulacak geçiş süreci üzerinde anlaşmıştı.