Milliyet'en Önder Yılmaz'ın derlediği habere göre; aşırı sağ partilerin artık Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık gibi koltuklara oynadığı belirtilen raporda, suç oranları açısından da doruğa çıktığı vurgulandı.
Örnek olarak Almanya'da 2001'e göre suç sayısının en yüksek seviyesine ulaştığı, 2016 itibarıyla bin 658'i şiddet içerikli toplam 23 bin 555 suç işlendiği belirtildi. Rapordaki çarpıcı bir tespitte, ılımlı ve sosyal demokrat partilerin girdiği çıkmaz karşısında aşırı sağ partilerin çözüm reçetelerine sarılarak, bu zihniyeti normalleştirdikleri noktası oldu.
(İngiltere'de İslamofobik English Defence League (EDL))
TBMM Araştırma Hizmetleri Başkanlığı'nca hazırlanan raporda şu tespitler yer aldı:
AŞIRI SAĞ PARTİLERİN OY ORANI YÜZDE 10'UN ÜSTÜNDE
1980'lerin başında her yüz Avrupalı seçmenin sadece birinin oyunu alabilen aşırı sağ partiler bugün çoğu Batı Avrupa ülkesinde cumhurbaşkanlığı, ulusal parlamento ve Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde düzenli olarak yüzde 10'un üzerinde oy almaktadır. Örneğin Fransa'da 23 Nisan 2017'de yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda oyların yüzde 21,3'ünü alan aşırı sağcı Ulusal Cephe'nin lideri Marine Le Pen, ikinci tura kalan iki adaydan biri olmuştur. Le Pen, 7 Mayıs'ta yapılan ikinci turda da yüzde 33,9 oy alarak Ulusal Cephe'nin bugüne kadar aldığı en yüksek oy oranına ulaşmıştır. Hollanda'da 15 Mart 2017'de yapılan genel seçimlerde Geert Wilders'in başkanlığındaki aşırı sağcı Özgürlük Partisi, 2012'deki seçime kıyasla oylarını yüzde 3 (vekil sayısını 5) arttırarak 150 üyeli parlamentoda 20 milletvekili ile ikinci büyük parti olmuştur.
(Avrupa'da spor etkinliklerinde ırkçı mesajlar giderek artıyor)
OY ORANLARI, SUÇ ORANLARIYLA PARALEL
Avrupa'da aşırı sağın yükselişinin tek göstergesi siyasi partilerin oy oranlarındaki artış değildir. Aşırı sağcı birey ve grupların işlediği suçlarda da ciddi bir artış meydana gelmiştir. Örneğin, 2015'te Fransa ve Yunanistan'da 9 aşırı sağcı terör eylemi meydana gelirken; Almanya İçişleri Bakanlığı'nın verilerine göre 2015'te mültecilerin kaldığı mekânlara karşı aşırı sağ gruplar tarafında 923, 2016'da ise 929 suç işlenmiştir. Almanya'da 2016'da aşırı sağ grupların işlediği toplam suç sayısı, istatistiklerin tutulmaya başlandığı 2001'den bu yana, en yüksek seviyesine ulaşmıştır. 2016 itibarıyla bin 658'i şiddet içerikli toplam 23 bin 555 suç işlenmiştir.
(İsveç eski kültür ve spor bakanı Lena Adelson Liljeroth, ırkçı öğeler barındıran bir etkinlikte)
YABANCI VE İSLAM KARŞITLIĞI, BİLİNÇLİ OLARAK BESLENİYOR
Benzer olaylar, diğer Batı ülkelerinde de meydana gelmesine rağmen, bu olaylar kamuoyunun gündemine çok gelmemektedir. Diğer grupların/kişilerin işlediği terör/şiddet olayları ciddi bir tehdit olarak algılanırken, aşırı sağ grupların/kişilerin eylemleri, "münferit olaylar" olarak görülmektedir. Kamu otoritelerinin tavrının bu algıyı beslediği söylenebilir. Örneğin, en az 10 insanın ölümünden ve iki bombalı saldırıdan sorumlu tutulan, "Gizli/Yeraltı Nasyonal Sosyalist" isimli bir grup, kuruluşundan, ancak 14 yıl sonra, 2011'de, Alman makamları tarafından fark edilmiştir.
(Avrupa'nın önde gelen aşırı sağcı siyasi parti liderleri)
Son genel seçimlerde aşırı sağ partiler; Avusturya'da yüzde 24, Danimarka'da yüzde 21,1, Finlandiya'da yüzde 17,6, Fransa'da yüzde 13,6, Hollanda'da yüzde 13, İsveç'te yüzde 12,9, İsviçre'de yüzde 30,7, Macaristan'da yüzde 65,1, Norveç'te yüzde 16,3 ve Polonya'da yüzde 46,4 oy almışladır. "Dördüncü Aşırı Sağ Dalga" olarak nitelendirilen son dönemdeki bu yükseliş 2008'den sonra başlamıştır. Bunun iki temel sebebi bulunmaktadır: 2008 ekonomik krizi ve mülteciler. 2008'deki ekonomik kriz sonrası AB kurumları ile ulusal hükümetlerin kemer sıkma politikalarında ısrar etmeleri halkların ana akım siyaset kurumlarına yabancılaşmasına sebep olmuştur. Bu politikalar, ayrıcalıklı elitler ile halk kitleleri arasındaki uçurumu artırmış ve sağın "kaybedenlerin" memnuniyetsizliğinden istifade edebileceği bir ortamı hazırlamıştır.
(Almanya'da faaliyet gösteren aşırı sağ görüşlü Almanya Ulusal Demokratik Partisi)
AVRUPA İDEOLOJİLERİNİN EN KÖTÜSÜ: IRKÇILIK
Aşırı sağcılar çoğu açıdan Avrupa ideoloji geleneğinin en "kötüsünü" temsil etmektedirler: Dışlayıcı ulusalcılık, kaba dogmatizm ve siyasi otoriterlik. Aşırı sağın mesajı bugün üç temele dayanmaktadır: Irkçılık, göçmen karşıtlığı şeklinde ortaya çıkan yabancı düşmanlığı ve kurulu düzen karşıtlığı merkezli popülizm. Bu anlamda aşırı sağ, taraftarlarına kapalı bir kimlik önermekte, onlara suçlular göstermekte (kurulu düzen) ve yabancıların sınır dışı edilmesi ile siyasi "kast sisteminin" yok edilmesi gibi hızlı ve kolay reçeteler sunmaktadır.
ILIMLI PARTİLER, IRKÇI REÇETELERİ UYGULAYARAK AŞIRICILIĞI "NORMALLEŞTİRİYOR"
Aşırı sağın yükselişi kadar dikkati çeken bir husus da ılımlı sağdan sosyal demokrat partilerin bir kısmına uzanan geniş bir yelpazedeki "kurulu düzen partilerinin", aşırı sağın söylemlerini hatta "reçetelerini" takip ederek bunları "normalleştirmeye" başlamasıdır. "Kurulu düzen partileri"nin mülteci hukukunun uygulanmasını daha zor hale getirmeleri, kabul edilecek göçmen/mülteci sayısına sınırlama getirmeleri, Schengen'in ruhuna aykırı şekilde sınır kontrol tedbirlerini yürürlüğe koymaları, düzensiz göç sonucu ülkelerine gelen göçmenleri sınır dışı etmeleri veya onları cezaevi şartlarına varacak kısıtlamalara sahip kamplarda tutmaları aşırı sağın, "çözüm önerilerinin" bu partilerce kabulünün örneklerinden sadece birkaçıdır.
Özetle, aşırı sağın yükselişi; siyasi ortam ve şartlara uyum yetenekleriyle krizlerin neden olduğu koşullardaki objektif kötüleşme kadar, "ana akım siyaset sınıfının" geniş kitlelerin duyarlılıklarına hitap edecek şekilde kendisini yenilemek yerine aşırı sağın basit ve sade "çözüm reçetelerini" benimsemesinden kaynaklanmaktadır. Bunun sonucu ise aşırı sağın yadırganmadığı ve "tüm özgürlükçü sanayi toplumlarının normal patolojisi" olarak görüldüğü bir sosyo-politik ortamdır.