Adalet Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı tarafından Antalya'da 23-24 Kasım 2024'te düzenlenen Yargı Teşkilatı düzenlendi. Toplantıda konuşan HSK Başkanvekili Mehmet Akif Ekinci, sözlerine Gazze'deki vahşeti kınayarak başladı. Ekinci, "Gazze'de yaşananlar yeni versiyonuyla kolonyalizmin insan haklarını hem ihlal hem de istismar ettiği savını güçlendirmiş, modern dünya sisteminin esasını teşkil eden merkez çevre ilişkisinin hakları tahrip eden yapısını ortaya koymuş ayrıca bu olay öteden beri tartışılan insan haklarının evrenselliği prensibinin yeniden sorgulanmasını getirmiş uluslararası korumanın yetersizliğini ortaya koymuştur" dedi. Ekinci, şöyle devam etti: "'Adalet mülkün temelidir' sözü sadece bir slogan değil, tam aksine felsefi yönden zengin ve derin bir anlam taşıdığı gibi, tarihsel gerçeklik taşıyan bir ifadedir. Adalet hukuk düzeninin çimentosudur. Bu anlayış İbn-i Haldun'un 'Bir devletin bekası adaletin tesisiyle mümkündür' ilkesinde de kendini gösterir. Yine başka bir tespitinde İbn-i Haldun toplumların çöküş nedenlerini sıralarken adaletin zayıflamasını en önemli etkenlerden biri olarak görmüş ve yüzyıllar önceden şu uyarıyı yapmıştır. 'Adalet zayıfladığında toplumun temelleri sarsılır'. Ünlü bilgin Gazali ise adaletin toplumun temel taşı olduğunu şöyle ifade eder: Adalet, devletin nizamı; zulüm ise çöküşün başlangıcıdır."
"YARGI SİSTEMİNE GÜVEN ÖNEMLİ BİR ÖLÇÜ"
Adalet sistemi iyi işlemeyen bir toplumun tarih sahnesinden silinmeye mahkum olduğunu kaydeden Ekinci, "Adalet sisteminin başarısının en önemli ölçüsü ise halkın yargı sistemine duyduğu güvendir. Halkın yargı sistemine ve yargı çalışanlarının ahlaki otoritesine duyduğu güven yargı bağımsızlığının da en önemli teminatıdır. Bağımsız ve tarafsız bir yargının en önemli güvencesini oluşturan halkın yargıya olan güveninin sağlanmasında asli sorumluluk yargı organına aittir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Findlay United Kingdom davasında adil yargılanma hakkının bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemi olmadan mümkün olmayacağını vurgulamıştır. Çağımızın en çok tartışılan kavramlardan olan güvenlik ve özgürlük arasındaki dengeyi kurarken başvurulacak en temel değer hiç kuşkusuz adalettir. İbn-i Rüşt'ün şu ifadesi bu dengeyi anlamak için yol göstericidir: Adalet her insana hakkını teslim etmekle başlar." John Rawls'ın "Adalet toplumsal kurumların ilk erdemidir" sözünün bu evrensel ilkenin batı düşüncesindeki yansıması olduğunu kaydeden Ekinci, ünlü düşünür Farabi'nin adaletin yöneticilerin temel erdemi olduğunu belirttiği şu sözüne de atıf yaptı: Adil bir yönetici halkın güvenini kazanan kişidir. Çünkü adalet halkın huzur ve mutluluğunu tesis eder."
"YÖNETİMDE VE EKONOMİNDE İSTİKRARIN ŞARTI"
Yargı yetkisinin kendilerine toplumun tevdi kutsal emanet olduğunu kaydeden Ekinci, şöyle devam etti: "Bu kutsal emanete saygı duyulması korunması yüceltilmesi en öncelikli sorumluluğumuzdur. Başta hakim, savcı ve avukatlar olmak üzere tüm yargı çalışanlarının devlet ve toplum hayatı bakımından üstlendikleri bu ağır ve kritik sorumluluğun farkında olmaları gerekir. Bağımsız, tarafsız, güvenilir ve dürüst bir yargı sistemi Türkiye Cumhuriyetinin egemenlik sınırları içinde yaşayan tüm insanların en doğal hakkıdır. Bu hak, hukuk devleti ve adil yargılanma hakkı dikkate alındığında aynı zamanda anayasal bir hak niteliğinde olup toplumumuzun da meşru beklentisidir. Özetle görevini etkin olarak yerine getirebilen şeffaf, hesap veren ve tam bağımsız yargı devlet yönetiminde ve ekonomide istikrarın temel şartıdır. Zira yargı en kritik devlet gücüdür. Devlet yönetiminde ve toplumda adaleti gerçekleştirme derecesine bağlı olarak toplumsal işbirliğini ve dayanışmayı güçlendirir ya da zayıflatır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Kudla Poland kararında devletin adil yargılama hakkını etkin bir şekilde güvence altına alınmasının zorunluluğu ifade edilmiştir. Yine ünlü bilgin Gazali'nin 'Devlet küfürle yaşayabilir ama zulümle yaşayamaz' sözü adaletin devletin varlığı için ne kadar hayati olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Hakim, savcı ve avukatların hem adli yargı hem de idari yargıda görev yapan meslektaşlarımızın eğitim ve bilgi düzeylerinin yükseltilmesi ve meslek içinde sürekli öğrenme kapasitelerinin geliştirilmesine yönelik önlemler alınması adalet hizmetinin kalitesinin yükseltilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Ancak toplum tarafından yargıya yönelik değerlendirmeler kimi yargı kararları nedeniyle kamuoyuna yansıyan subjektif sonuç ve uygulamalardan hareketle toptancı bir niteliğe dönüşmekte ve bu durumda adeta toplumsal bir inanç ve bilinç olarak karşımıza çıkmaktadır.
"DEMOKRATİK SİSTEMİN DE ÖN ŞARTLARINDAN"
Öte yandan son derece önemli olan bir hususta gerçeğin ne olduğu yanında nasıl anlaşıldığı, toplumun bu durumu nasıl anlamlandırdığıdır. Mimar Sinan'ın Süleymaniye Caminin minaresinin eğri olduğunu söyleyen çocuğa minareye başlattığı halat ile istediği yönde düzeltilene kadar çektirdikten sonra 'Evet düzeldi' dedirtip gerçekten minarede hiçbir eksiklik olmadığı ve düzeltilmesi gerekmediği halde eğri olduğuna yönelik algının düzeltilmesinin sağlanması örneğinde olduğu gibi, yargıya güven duygusunun ikame olunması yargının doğru adil kararlar verdiği inancının güçlendirilmesi hayati derecede önem taşımaktadır. Yargıya güven siyasal sistemin tümüne yani devlete olan güveni gerçekleştirmenin aracıdır. Çünkü toplumsal desteği güçlü bir demokratik sisteminin ön şartlarından biri bağımsız ve tarafsız yargıdır.
"İYİ KANUNLARI UYGULAYACAK İYİ İNSANLAR"
Bireylerin hak ve özgürlükleri üzerine son sözü söyleyen ve kamu güvenine mazhar olmakla şereflenen bu mesleğin mensuplarının etik konularda daha hassas olmalarının zorunluluğu açıktır. Yargısal etik ilkesi ve standartlar hem bu mesleğe duyulan güveni artırarak mesleğin itibarını koruyacak hem de bu ilkelere sadık kalan meslek mensuplarının görevlerini yapmış olmanın onurunu yaşamalarını sağlayacaktır. Yargıya olan güvenin aşılması vatandaşın devlete sırtını çevirmesine, kural dışı davranmaya, toplumsal huzur ve barışın bozulmasına yol açma tehlikesi içermektedir. Yasalar ne kadar kusursuz olursa olsun iyi insanlarca destek görmedikleri zaman arzu edilen sonuçların alınabilmesi mümkün değildir. İyi kanunlarla iyi sonuçlar almak iyi kanunları uygulayacak iyi insanların varlığıyla mümkündür. Bilindiği üzere iyi işleyen bir savcılık teşkilatının varlığı mahkemelerin performansını da önemli ölçüde etkileyecektir. Ceza muhakemesi sistemimiz duruşmaların tek celsede bitirilmesi esası üzerine kurulmuştur. Ancak bunu başarabilmek için savcının çok iyi soruşturma yapması tüm delilleri toplaması mahkemenin önüne her yönüyle hazır bir dosya sunması mahkemenin de artık delil toplamakla uğraşmadan toplanan delilleri tartışarak tek celsede karar vermesi gerekir. Ancak uygulamada görüldüğü üzere yer yer delillerin tam toplanmadığı kamu davasının açılmasıyla birlikte mahkemenin delil toplamakla uğraştığı bu durumunda yargılamanın uzamasına neden olduğu hepimizin malumudur. Soruşturma evresinin makul sürede bitmesi soruşturma dosyasının iyi bir şekilde tamamlanması ve mahkeme önüne tek celsede karar verilecek şekilde sunulmuş olması önemli bir etkendir. Yargı sistemimize makro olarak bakıldığında hakim sayısının yeterliliği vurgulanmalıdır. Ülkemizde son on yıl içinde adalet teşkilatının diğer personeli ile birlikte hakim sayısı da istikrarlı bir şekilde artmıştır. Cepej'in 2022 yılında, 2020 yılı verilerine göre derlediği raporda Türkiye hakim savcı ve diğer adli personeli sayısı artışında karşılaştırılan ülkeler arasında en üst sırada bulunuyor.
"YÜZ BİN KİŞİYE DÜŞEN HAKİM SAYISI 19,2"
2023 yılında ülkemizde hakim sayısı 16.406 ve yüz bin kişiye düşen hakim sayısı 19,2'dir. Bu sayı Almanya'da 25, Fransa da 11,2'dir. 2023 yılında ülkemizde toplam savcı sayısı 7589 ve her yüz bin kişiye düşen savcı sayısı 8,9 olmuştur. 2022 yılıyla karşılaştırıldığında yüz bin kişiye düşen hakim sayısında 0,8 savcı sayısında ise 0,2 artış olmakla birlikte hakim ve savcılara düşen dosya sayısında ters yönde bir artıştan söz edilebilir. Bu durum toplum içindeki uyuşmazlık oranının artmasıyla ilişkili görülebilir. Anayasa Mahkememize en çok hak ihlalleri ile ilgili başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkı bağlamında yapıldığı düşünüldüğünde bu yönde bir takım tedbirlerin alınması gerektiği aşikârdır. Öte yandan bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımı bürokrasiyi azaltıp yargılama sürelerini kısaltabilecek niteliktedir. Cepej verilerine göre Türkiye yargı sisteminde bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımında oldukça iyi bir seviyede bulunuyor. Kanun yolları açısından da konuyu irdelediğimizde idari yargının temyizi inceleme açısından daha pozitif bir görünümde olduğu tespit edilmiştir.
"MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKI"
Bu verilerizikretmemin nedeni toplum içinde serzeniş noktası haline gelen makul sürede yargılanma hakkının gelmiş olduğu noktayı ifade etmek içindir. Bu aşamada yargıya güveni etkileyen faktörlerin en önemlisi olan ve toplumdaeleştirilere neden olan makul sürede yargılanma faktörüne kısaca değinmek istiyorum. Bilindiği üzere anayasamızın 141.maddesinin 4.üncü fıkrasında 'davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir' şeklinde bir düzenleme yapılmış, açılmış davaların makul sürede karara bağlanması yükümlülüğü getirilmiştir. Yargı kolları ayrımı gözetmeksizin ceza, hukuk ve idari yargılama hukuku bakımından geçerliliği bulunan bu ilke adil yargılama hakkının en önemli unsurlarından biridir. Adalet sağlanma sürecindeki gecikme adaletsiz bir sonucun gerçekleşmesine neden olmaktadır. Bu nedenle adil yargılanmanın en önemli unsurlarından olan makul sürede yargılanma hakkı anayasa mahkememizin önüne de en çok giden konulardan biri olmuştur. Anayasa Mahkemesinin 2024 yılına ait güncel verilerine göre bireysel başvuru üzerine verilen ihlal kararlarında yüzde 74,5'lik oranla makul sürede yargılanma hakkı en çok ihlal edilen başvuru türü olmuştur. Uyuşmazlıkların çözüm yeri olması gereken yargının uyuşmazlıkların kaynağı haline gelmeden bu sorunu çözmesi gerekir. Bu sebeple hedef süre uygulamasının daha etkili hale getirilmesi elzemdir. Başka bir deyişle hakim ve savcı sayısının kaliteden taviz verilmeksizin artırılması, bu çerçevede okuma, gözlem yapma ve meslek içi eğitimlerin titizlikle yapılması ayrıca uzlaşma arabuluculuk gibi iş yükünü azaltan alternatif çözüm yollarının güçlendirilmesi verimliliğin üst düzeyde temini ve yargıda teknolojinin kullanımı hukukun üstünlüğünün sağlanması açısından son derece önemlidir.
Yargı teşkilatımızdaki ünvanlı görevler bizlere ilave sorumluluklar yükleyen adli ve idari yönleri olan hibrit çalışma alanları sunmaktadır. Hukuki gelişmeleri, mevzuatı ve içtihadları takip konusunda en az diğer meslektaşlarımız kadar takip etmemiz gerektiği aşikârdır. Bununla birlikte idarecilik vasfı sebebiyle de temsil kabiliyetimizi ve liderlik vasıflarımızı geliştirme sorumluluğunu da taşımaktayız. Sadece rutin iş akışlarını takip etmemiz değil, örnek davranış modelleri, insan ilişkilerini yönetme becerimiz de birlikte çalıştığımız insanların motivasyonlarını da yüksek tutma neticesini getirecektir. Bu nedenle unvanlar konfor alanları üretmek için değil potansiyelimizi gerçekleştirebilmek adına ve milletimizehizmet etme fırsatı olarak değerlendirilmelidir. Üst üste yaşadığımız zorlu süreçlerde yıpranan meslek etiği sizin özgüvenli ve vakur duruşunuz ile tamir olacaktır. El birliğiyle çağın koşullarına uygun yeni bir persona oluşturma zamanı gelmiştir. Devletin devamlılığını çocuklarımızın daha iyi bir geleceğe sahip olmasını istiyorsak müdanasız, donanımlı, çalışkan profiller üretmeli iyi örnekleri takdir ve taltif ederek yaygınlaştırmalıyız. Makamdan güç almak yerine şahsiyetimizle makama güç katmalıyız. Hepimiz bu makamları birilerinden devraldık ve birilerine devredeceğiz. Dolayısıyla aziz milletimizeyapacağımız hizmetler en kutsal görevimiz ve onur vesilemizdir.
"SOSYAL MEDYADAN GÖSTERİLEN HAKLI TEPKİLER"
En güncel sorun alanlarından biri olan medya ve adalet ilişkilerine de değinmek istiyorum. Sosyal medya üzerinden insanların haklı olarak tepki verdikleri vicdanları yaralayan ve toplumu yaralayan çocuğun cinsel istismarı ve kadına karşı şiddet vakalarında uygulamada yeknesaklık sağlamak adına önceden belirlenmiş ilkeler üzerinden hareket edilmesi ve bu alanlarda uzmanlaşmaya önem verilmesi son derece önemlidir. Özellikle nöbetçi savcılarımızın talimat verdikleri olay ve mevzuat hususunda tam bir vukufiyetle işlem yapmaları şarttır. Zira yalan yanlış içerik yayıldıktan sonra oluşan viral etki sebebiyle sonradan yapılan düzeltmeler ne kadar çaba gösterilirse gösterilsin aynı sayıda muhataba ulaştırılamamaktadır. Meşhur sözde olduğu gibi doğru pabucunu giymeden yanlış dünyayı dolaşmaktadır. Elbette basının kamuoyunu ilgilendiren konularda yayın yapması demokratik toplumun gereğidir. Ancak bu yayınların soruşturmanın sonucunu akamete uğratmaması gerekmektedir. Özellikle de daha fazla tıklanma ve haber atlatma nedeniyle soyut iddialara varan manipülasyonlardan uzak durulması yine hukukun gereğidir. İnsan zihnini olumsuz ve tehlikeli olan bilgilere karşı daha alert durumda olması olayları en feci en vahşi en dramatik şekilde anlatana yönelmesine neden olsa da bu tip yayınların ne adaletin gerçekleşmesine ne mağdurun korunmasına ne de toplumun sağlıklı bilgiye ulaşmasına hizmet etmeyeceği açıktır. Toplumun şiddet olaylarının tüm detaylarını bilmeye değil haksızlığa karşı gerekenin yapılacağına dair inanç ve güven duygusuna ihtiyacı vardır. Medya yargının işleyişi üzerinde ciddi etkiler yaratsa da kamuoyunda travma yaratan olayların yargıya baskı aracı olarak kullanılmaması gerekir. Toplumun doğru bilgilendirilmesi, adaletin sağlanması kadar önemlidir. Nitekim AİHM, Sunday Times United Kingdom davasında, medyanın ifade özgürlüğünü kullanırken yargının tarafsızlığına zarar vermemesi gerektiği açıkça vurgulamıştır. Sosyal medyada başlatılan ve dakikalar içinde çığ gibi büyüyen kampanyaların tetiklediği panik adaleti yargının linç kültürü sopası haline gelmesi sebep olmamalıdır. Yargıyla ilgili meseleler ele alınırken her ne kadar toplumun ilgisini ceza hukukuyla ilgili örnekler daha çok çekse de ne yargı hizmetinin sahası ne de sorunlar ceza hukukuyla sınırlı değildir. Yanlış bir tutuklama ya da tahliye kararı adalete duyulan güveni nasıl zedeliyorsa, duruşma günlerinin makul olan süreden çok daha öteye atılması, istinabe dosyalarına gerekli önemin verilmemesi, dosyanın yeterince incelenmeden duruşmalara çıkılması, duruşma günleri mesaisine vaktinde başlanılmaması, uygun olmayacak bir şekilde keşiflerin ertelenmesi de, yargı üzerinde son derece negatif bir etki bırakır.
"MESLEĞİN DOĞASIYLA BAĞDAŞMAYAN HAREKETLER"
Mesleğimiz yönünden sosyal medya olgusunu değerlendirdiğimizde ise sosyal medyanın herkese görünürlük kazanma ve fenomen olma imkanı sunduğu bu devirde yargı mensuplarının mesleğin doğasıyla bağdaşmayan hareketlerden uzak durması elzemdir. Kişisel güvenlik, bağımsızlık ve tarafsızlık açısından yarattığı risklerin yanı sıra medya algısının bir anda yön değiştirme ihtimalini de akılda tutmak gereklidir. Ayrıca tanınırlık, bilinirlik hiçbir şekilde meslektaşlarımız arasında temayüz etme kriteri olmadığı hepimizin malumudur. Adaletin isimsiz bir neferi olmak en büyük payedir.