Sermayem itibarımdır. Bir işyerinin duvarında yazılıydı bu söz, kocaman harflerle orada öylece duruyor, gelenin gidenin hemen gözüne çarpıyordu. Sermayesi itibarıydı işletme sahibinin. Bu büyüklükte duvara nakşedildiyse iddialıydı ve tavizi de yoktu. Tersten söylesek, "itibarım sermayemdir" desek yine aynı kapıya çıkıyor. İtibar; "değerli, güvenilir olma durumu, saygınlık" olarak tarif ediliyor sözlüklerde, muteber de aynı kökten. Şimdi sokakta gençleri çevirsek, "itibar" nedir, ne anlama gelir diye sorsak, kaçından doğru cevap alırız? Başka şey, konudan da sapmış oluruz. Bir üretim için gerekli öz varlığa da sermaye deniyor. Yani her şey para değil, yapılan iş, ortaya konan hizmet ile sağlanan GÜVEN ve SAYGINLIK her yerde her zaman erbabına yetiyor. Anadolu'da bir söz vardı, "Evde unun olacağına, çarşıda iyi ünün olsun." Ün; yani itibar, saygınlık, iyi hizmet, sağlam maldır. Bahse değer sözün ve maksadın özeti bu. Değerli ve güvenilir olmak ŞEREF'dir, HAYSİYET'dir, itibarlı olmak da esasen bundandır.
Peki, aksi davranış içinde olan yani hileli ve sahte iş yapan n'olacak? Onlar da karşılığını alıyor muhakkak, er veya geç.. Ha, kazanmış gibi görünebilir ama bir başka hal ile bir bedel ödediğine veya ödeyeceğine benim şahsen kuvvetli inancım var. Başkentte her gün dönmekte olan bir yığın hizmet var, üretim ve ticareti, alanı- satanıyla Ankara'da 5,5 milyon insanız. Yalnız AVM olarak adlandırılan görkemli binalar, büyük iş merkezleri değil, sıra sıra bütün dükkanlar, iş yerleri.. Bir yerde esnaf- sanatkâr, ticaret erbabı isek öte tarafta hepimiz tüketiciyiz. Eskiden MÜŞTERİ idik, şimdi TÜKETİCİ olduk, tükettik ne varsa?!. Yiyoruz içiyoruz, kendimizden geçiyoruz. Sunum harika(!) olunca aldanıyoruz da bazen. Mutfakta neler olduğunu, hangi malzemeden kimin nasıl yaptığını bilmiyorsunuz ki..
Eskiden LONCA adı verilen esnaf teşkilatları vardı, fiyattan kaliteye her türlü denetimi yapardı. Bir gün, bir kavaf yani kunduracı dükkanından alınan ayakkabının çabucak yırtıldığı, sağlam olmadığı Lonca yetkilisine duyurur. Kunduracı "Gel beru!.." diye çağrılır ve kusurlu ayakkabı için azarlanır, müşterinin parası da iade edilir. Bununla kalmaz beğenilmeyen ayakkabıyı da dama atarlar. İşte "Pabucun dama atılması" ondandır. Şimdi Lonca yok, ahi teşkilatı da.. Bir yığın esnaf kuruluşu, oda, borsa ve belediyeler var, makamları, makam arabaları var ve fakat dervişan bir lonca teşkilatının yerini tutmuyor vesselam