Kurban da; kelime olarak yakın olma, yakınlaşma, akrabalık anlamına geliyor. Binlerce yıllık bir gelenektir bu. Kendine göre yüce olana, büyük büyük bir güce, iradeye boyun eğip, teslim olmadır bir anlamda. Nedir büyük güç? Yaradandır, Allahtealâ'ya isnat eder. Onun adı anıldıktan sonra "celle celal ve celle şanehu" denir, adının, şanının yüceliği tazim ve takdis edilir. Güç, yücelik; bütün alemi, yıldızları, bir sistem içinde çekip çeviren, döndüren, on binlerce derece harareti bir kürenin içinde muhafaza eden, milyonlarca canlıya rızkını veren, hayatta kalmasını sağlayandır. Bir bakıma "Uluhiyyet"in yani ilahlığın tarifidir bu. Kurban kesmek de O'na tabi olma ve teslimiyetin somutlaşmış halidir. Bütün dinlerde, bütün medeniyetlerde en başından beri bu var.
***
Son din İslâmiyet de kurban kesmeyi yasaklamamış, et için değil, İBADET olarak devam ettirmiş. Çünkü kurban kesmenin dinî olduğu kadar sosyolojik, psikolojik ve dahi ekonomik yönleri var, uzmanından öğrenilebilir bunlar. "E kardeşim, inanmıyorum" deyip inkârı seçen, her şey doğaya bağlayan da var. Hz. Mevlâna "Kâfire yani inkâr edene de şükran borcumuz var münafık olmadığı için" diyor. Ya olduğun gibi görünecek ya da göründüğün gibi olacaksın. Yalnız şunu unutma: Bir gün dükkânı kapatınca raflara ne koyup nasıl boşalttığını, ne alıp sattığını maliyeye, belediyeye haber vermek zorunda olduğun gibi bu kısacık ömrün de hesabı verilecek. Can boğaza düğümlenirken nerede, nasıl yaşadığını soracak bir makam mutlaka olacak. "Ay vahşet! binlerce hayvancık canından oluyor" diyenler de bu sözlerini nefis kokular içinde kebapçıda yahut kasap dükkanında "Şu ön kolu sıyır, 2 Kg. da kıyma ver, çift çekilmiş olsun" derken de hatırlamalılar.
***
Günümüz insanı belki şartlar bayramı da değiştirdi. Görmeden, dokunmadan siparişle kurban kestirip "tele-bayram" yapıyoruz adeta. Bedelini yatırıp kendimizi tatile atıyoruz. Bizzat kendimiz kurbanız belki farkında değiliz?! Hayvanı sevmek, okşamak yani yaşamak başlı başına bir terapi aslında. Sokaktaki kedi köpeği beslemek, sahiplenmek de belki bu ihtiyacın bir sonucu kim bilir?!. Çünkü insan diğer canlılarla birlikte yaşama arzusunda ve ihtiyacındadır, müşterek yaşamanın adıdır hayat. Böyle dinle, inançla, örf ve ananelerle öğreniyoruz hayatı. Anne-baba çoluk çocuk tüm aile, halalar dayılar, tüm toplum; kurban, bayram, düğün-dernek asırlardır beraber yaşamayı, dayanışmayı, izzet ve ikramı öğrendiler, öğrettiler. Bu toprakların çocukları ayırarak, ayrıştırarak, bölerek değil, birleştirip bütünleşerek, büyüterek koca koca devletler kurdular ve asırlarca yönettiler. Yine
Mevlâna'dan bir sözle bitirelim:
Bir ipi iğneye geçirmek kolay, iki ipin iğneye geçmesi için bükmek, bükülmek gerektir vesselam. Bayramınızı kutluyor, çoluk çocuk daha güzel bir hayata ulaşmanızı diliyorum.