Korona virüsü hayatımızı alt-üst etmişken,
Ankara'nın Kale'sinden,
Kule'sinden mevzularla yarenlik etmeyi uygun bulmuyorum. Haziran ile beraber Türkiye, kısmen kısıtlı
YENİ NORMAL hayata geçerken, normal ile yenisinin kıyaslanması gerekiyordu. "İnsanlığa karıl" diyordu Hz.
Mevlâna, ben de Başkentin sokaklarında insanlara karıldım; dükkanlar açılıyor, lokantalar müşteri beklemede, iş yerleri, daireler, duraklar hareketlenmiş. "Salgın yüzünden evimize hapsolmuştuk" filan diye asla şikâyetamiz laflar edecek değilim. Virüs bir bakıma evimizi, ailemizi yeniden keşfetmede faydalı bile oldu ve ne güzel oldu. Birçok arkadaşımdan da bunu duydum. Yeni Normal vatandaşı rahatlatmış gözüküyor. Kısıtlamalar kademeli kalkarken, 3M denilen
MASKE,
MESAFE,
MESKEN tedbirlerini asla ihmal etmemek gerekiyor, en azından bir süre daha..
Bundan önceki yazımda virüsü kastederek; SADECE BİR SAĞLIK SORUNU olarak görmenin yanlış olacağını yazmıştım. Korona'nın başta EKONOMİK olmak üzere sosyolojik, psikolojik, dinî, siyasi hattâ askeri tesirleri olduğunu, bu süreçte dünyanın çok büyük zarar gördüğünü izah edecek değilim. Sabah akşam medyanın gündemi bunlar. Kamera uygulamasıyla da internetten bütün dünyada, büyük metropollerde hayatın durduğu apaçık görünüyor. Canlı izliyoruz adeta ölümleri! Yüz binlerle ifade ediliyor. Biz de 4 bin insanımızı kurban verdik.
Kâbe dahil bütün mabetlerin boşalması az şey mi?!
Virüs yüzünden bütün bu yaşananları yalnızca tıp ve fen bilimleriyle izah etmek dedim, yanlış olur. Bunun başkaca izahları da olmalı. Hastanelerde insanlar can çekişirken ozon tabakasının kendini yenilemesi nasıl izah edilir? Hunharca tahrip ettiğimiz doğa ve çevre biz sokaktan çekilince kendini tamire başladı! Ama esas kaybı ben, dün sokağa çıkınca, insanlara karılınca keşfettim. Maske yüzünden yüzlerimizi kaybettik, yüzümüzle ne çok şey kaybettik? Mimikler kayboldu; kızgın mı, üzüntülü mü, yorgun mu çözemez olduk birbirimizi, perdelendi gülücükler, kayboldu. Maskenin her türünü zaten sevmezdim, bunu da hiç sevmedim, ben en çok insan yüzlerini özledim. Dile, dudağa dökülmeden sözler, meğer ne çok şey ifade ediyormuş yüzler?!.. Yüz üzerine söylenen dedim kendi kendime; şarkılar, şiirler boşa değilmiş!!!