1960 yılında Siirt'te doğan Baran, 1962 yılında babasının memuriyeti nedeniyle Ankara'ya taşındı. Keçiören Mecidiye'de uzun yıllar oturdu. 1981 yılında babası Suat Sait'in açtığı ticarethanede çalışarak çekirdekten bir tüccar olarak yetişti. Ankara Ulus Teknik Lisesi mezunu olan Baran 1981 yılından itibaren inşaat ve boya malzemeleri sektöründe iş hayatına başladı.
İŞ HAYATINA NASIL ATILDI?
"Ev kira annem ev hanımı. 4 kardeşiz. 4 kardeşte okuyor. İki numarayım. Babam Kara Harp Okulu'nda devlet memuruydu. Babam aylık hesap yapar maaşını aldığı gün hepimizi çağırırdı yanına. Herkesin ihtiyacı kadarını verirdi. Ev için harcanacak parayı anneme teslim ederdi. Bir lira para kalmazdı elinde. Babam bizi her yaz bir yerlerde çalıştırırdı. Yorgancı, bakkal, satıcı oldum. Geçimimiz zordu. Zor durumda olduğumuz için hafta sonu için de iş arayışına girmişti. Bir akrabamız 19 Mayıs Stadyumu'nda bilet satma işi buldu. O zamanlarda Ankara'da çok maç olurdu. Babam orada işe başlayınca yanına gitmeye başladık. Baktık bizim yaşımızda çocuklar gazete satıyor. 14-15 yaşlarındayız o zaman. Biz de gazete satmaya başladık. Babam orada çalıştığı için de torpilliydik. Akşam eve gelince cebimizdeki parayı çıkarırdık babamızın kazandığının üç katı çıkardı. O parayı saymak, babama vermek büyük keyifti. İşin en güzel tarafı sattığımız gazeteleri sonra topluyorduk. Eve götürüyorduk çuvala doldurup, bir sonraki maça tekrar götürüyorduk. Annem tek tek ütülerdi, kuruturdu gazeteleri. 3-5 yıl sürdü bu. Futbol sevgisi de o zamanlardan kalma. Bugün bakınca keyifli gözüküyor ama o zamanın şartlarında zordu. Ayakkabımız yoktu, yırtıktı. Futbolu önce okul takımında oynadım. Sonra Kavaklıdere'de oynamaya başladım. Babamın haberi yok habersiz bir süre oynadım. Babam farkına varınca da bıraktım"
ALDIĞI PARAYI BİZE VERDİ
"Babamın bütün hayali ev sahibi olmaktı" diyen Baran, babasının isteğini yerine getirdi. Babasının emekli olmasının ardından büyük bir sorumluluk üstlenen Baran, "Babam emekli oldu. 60 bin lira civarında para aldı. Babam 5-6 ev almak için dolaştı. Para yetmedi alamadı. Borçta almak istemiyordu. Biz yine çıraklığa devam ettik. Bir gün babam bizi çağırdı yanına. Ev alamıyorum bu para bende kaldı parayı size vereyim sermayeniz olsun sizin dedi. O parayla ilk işimiz elektrik izola bantlarını tutan bant diye bir markası vardı ilk işimiz bu oldu. Satmaya başladık. Ufak tefek ihalelere girmeye başladık. Sonra işleri biraz daha büyüttük babamın evini aldık. Babam çok mutlu oldu" dedi. Bugün ayakta durabiliyorsam babamın sayesinde diyen Baran, "Vefat ettiği güne kadar dükkana gelir giderdi. Bize 'Oğlum sakın ha sakın devlete borcunuzu son güne bırakmayın'derdi" diye konuştu.
BAYRAMLARI DÖRT GÖZLE BEKLERDİK
ESKI bayramları anlatan Baran, "Anamızın, babamızın elini öpüp onlardan bayram harçlığı almak dünyanın en mutluluk veren işiydi. Kapı kapı gezip, şeker toplardık. Ailelerimiz de izin verirdi. Şimdi böyle bir şey mümkün mü? İnsanlar kapı komşusundan korkar hale geldi. Bayramları dört gözle beklerdik. Çünkü çocuklar için bayram demek zenginlik demekti. İlk önce yanında çalıştığım ustamın evine giderdim. Babam benden önce ona gidin derdi. Aile büyüklerimizi, komşularımızı gezerdik. Bize gelen çok olurdu. Değerlerimizi kaybediyoruz. Özellikle son 10-15 yıldır bayramda Ankara bomboş, herkes tatilde" dedi.
İNSANI DEĞERLER KAYBOLDU
KORONADAN ders çıkartmak lazım diyen Baran, "Geçmişimizi unuttuk. Tamam dünyayı takip edelim ama değerlerimizi de kaybetmeyelim. Bu saatten sonra gerçekleşir mi bilmiyorum? Korona aileye dönük bir sürece vesile oldu. O kadar kendimizi teknolojiye kaptırdık ki, İnsani değerler kayboldu. Dünyanın sorunu bu. Japonya'da iki yıl boyunca okula giden çocuğa ders namına sadece insani değerler öğretiliyor. Aile, kültür, örf, adet, gelenek, büyük, küçük... Sonra o çocuğa ne yüklersen yükle o çocuk olmuştur. Biz kendi evimizde çocuklarımıza bu eğitimi veremiyoruz. Çocuk ayrı dünyada, aile ayrı dünyada. Okulda da aynı durum. Sonra toparla toparlayabilirsen"