Apartmanlar dolusu insan öylece oturuyoruz evlerimizde, korktuk, psikolojimiz bozuldu. "Korkma" diye başlıyor Millî Marşımız ama korktuk.
Alsancak meselesi değil bu, can meselesi.
Alsancak meselesi olsa düşman bellidir, o zaman evde oturmayız, saldırı nereden geliyorsa alsancağı kapar, seve seve canımızı da veririz. Korkunun sebebi bilinmezlik, görünmeyen bir düşman var, kimin taşıdığı da belli değil.
Peki, ölmekten mi korkuyoruz? Hayır, kaybetmekten.
"Virüs denince evlere kapanabiliyoruz.
Sağlığımızı, sevdiklerimizi, kaybetmekten korkuyoruz.
***
Elimizde akıllı telefonlarımız, "N'olacak şimdi?" sorusuyla ekranlardan pür dikkat gelişmeleri izliyoruz. Sadece biz değil bütün dünya pürdikkat, öldürmek için en sofistike silahları üretenlerin yaşatmak için çaresiz kaldıklarını görüyoruz. Ülke yöneticileri, devletlerin en tepesindeki adamlar ve uzun uzun ünvanlı profesörler; ellerimizi nasıl yıkayacağımızı tarif ediyor, "mecbur olmadıkça evden çıkmayın, çıkarsanız maske takın" tavsiyesinde bulunuyorlar. İnsanlar marketlere hücum ederek ihtiyaç stokuna başladılar. 100 yıl önce İspanyol gribinden tam 50 milyon kişi ölmüş. 80'li yıllara kadar Çiçek hastalığı tam 300 milyon can almış ama hiçbirinde KORONA 19 kadar olağanüstü hal yaşanmamış. Ve Türkiye, tam zamanında riski gördü. Ortak akılla salgını olabildiğince hudutlarımızdan uzak tutmayı başardık. Aldığı tedbirler ve hastalık tablosuyla Türkiye, dünyanın takdirini kazanırken, içeride ideolojik saplantıdan kendini kurtaramayan bir kesimin bundan adeta rahatsız olduğunu da maalesef gördük.
***
İnternet tutkunu olmuştuk zaten; şimdi virüs korkusuyla evlere tıkılınca her şeyimiz onlayn oldu. Bilgisayara bağlı bir hayat yani, "Online"işimiz, alışverişimiz internetten, yemeğimizi bile ekrandan hallediyoruz. Çocukların eğitimi de uzaktan deneniyor şimdilik ve nakit paradan uzaklaşıyoruz hijyen kaygısıyla. Velhasıl, gökyüzüne Wİ-Fİ balonları yerleştirip insanlarla sınırsız, parasız, güçlü internet bağı kurmaya çalışanlar, lokal hükümetleri aşıp dünyanın başına buyruk olmak mı istiyorlar, bir virüse mahkûm ederek bizi nereye götürüyorlar diye düşünmeden edemiyorum.
Firavunların paraya ihtiyaçları yoktu, kitleleri yönetmek ve yönlendirmekti dertleri. "Nuh tufanı gibi bir şey" diye tarif edilen virüs felaketiyle de şimdi dünya el değiştirecek olmasın?
Asrın firavunları insanlığı teslim almak mı istiyor?