13 Ekim Pazar günü
Ankara'nın
BAŞKENT oluşunun 9
6 ncı yıldönümüydü, kutladık, "nice yıllara" temennimizle uzun ömürler diledik. Son yıllarda bu hikâye de herkesin keser gibi kendi anlayışına uygun yontarak anlattığı bir konu oldu maalesef. Biz meselenin aslından yola çıkarak 96. yıla not düşmüş olalım.
Milli Mücadele'nin sona erdiği günlerde gündeme geldi bu konu.
Cumhuriyet kadrolarının görüşlerini anlamak bakımından
1923'teki Meclis tartışmalarına bakmak yerinde olur. Mesela
Celal Nuri diyor ki; "İstanbul çeşitli din ve etnik kimliklere mensup halkların oluşturduğu çok uluslu bir devletin başkentiydi,
Ankara, bir ulusal devletin başkenti olarak farklı bir anlam taşıyacaktır" Kurmay Albay Nusret Baycan da; -ki bu konuları çok yazmıştır-
Atatürk'ün uzak görüşü yanında, Kurtuluş Savaşı'nın güvenlik içinde idaresinin zorluğuna ve psikolojik faktörlere dikkat çekiyor. "Başkentin değiştirilmesi" tartışmasını Alman Paşası Colmar Von der Goltz'un başlattığına dikkat çeken Baycan, "Ankara'nın Başkent Oluşu" kitabında bunları geniş geniş anlatır. Goltz, Rus yayılmacılığına karşı Sultan Abdülhamit'in
Osmanlı Ordusu'nun modernleşmesi için anlaştığı ve bu işbirliği çerçevesinde Almanya'dan gönderilen subaylardandır.
İşte
Ankara.. 3 bin yıllık bir kent, 95 yıllık bir başkent.. Başkentliği bir asra yaklaşmış bir
Ankara var artık, adını da geldiğimiz yerlerden, taa Asya'dan getirmişiz.
Şunu da söylemek lazım: Asya'dan biz, bir sabah kalkıp tüm obalara oymaklara ulak göndererek; "Haydi, atlarınızı, arabalarınızı hazırlayın, Anadolu'ya göçüyoruz" diyerek çadırlarımızı toplayıp ertesi hafta Anadolu'ya yerleşmiş değiliz.
Türklerin göç hikâyesi, çok önemli, çok yönlü, çok derin bir konudur ve 100'den fazla sinema filmi yapılır ama benim bildiğim bu konuda bir tane bile senaryo yazılmamıştır.
Ankara adını
Asya'dan getirdik dedim: Vefatından bir yıl evvel, Yunan Başbakanı General Metaksas'ın ziyareti sırasında mevzuu açılınca
Gazi Mustafa Kemal Atatürk; "Ekselans,
Ankara adı nereden bilir misiniz?" diye sorar ve bir dünya atlası getirterek; Baykal Gölü yakınındaki kenti gösterir ; "İşte buradan.." der. Baykal gölü kıyısındaki "
Angara" dır gösterdiği yer. Ne "
Angora", ne "
Engürü" ne de bir başka şeydir söylediği.
Derim ki; İstanbul kadar olmasa da
Ankara'nın da hikâyesi çok derindir, son zamanlarda da "
Ankara" konulu kitapların sayısı arttı, okumak, araştırmak lazım.