Haftaya bayram, bayrama mı tatile mi giriyoruz belli değil.
Çağın şartları her şeyi olduğu gibi bayramları da değiştirdi. İnsanın "kim kurban, kim neye kurban?" diye sorası geliyor.
Olumsuz yaklaşmak istemiyorum ama her şeyin olduğu gibi bayramın da içini boşalttık?!
Öyle değil derseniz;
Kurban Bayramı 9 günlük resmi tatil olunca bayrama nerede, hangi sahilde gireceksiniz, kurbanınızı nerede keseceksiniz diye sormak isterim?!
"Memlekete gidiyoruz, annem babam akrabalarla baba evinde çoluk çocuk buluşup bahçemizde de kurbanımızı keseceğiz" Bu cümleyi kuracak kaç aile var?
Yoksa çocuklar başkasının eline bakmasın diye dört taksit kredi kartıyla kurban alıp kestirmeyi mi konuşalım?!
***
Ne dedeli neneli büyük aileler kaldı ne eski alışkanlıklar.
Alo deyip kurbanları bağışlıyor, sabah namazsız bayram namazlarıyla bu çok özel günün maneviyatını yaşamaya çalışıyoruz.
Gözünü "A SOSYAL MEDYA" dan ayıramayan yeni nesile kurbanı, bayramı anlatmakta zorlanıyoruz.
Tüketim toplumu olunca dini, milli her şeyi bitirip tüketiyoruz. Bana sorarsanız ben artık şehir hayatı içinde sanal bayramlar yaşamaktan bıktım.
Kaçırılan kurbanları sokaklarda yakalamaya çalışanların, kurban keseceğim diye elini kolunu kesip hastanelerin acil servislerde bekleyenlerin haberlerini izleyerek bir bayram geçirmeyi de istemiyorum.
***
Şimdi "Nerede o eski bayramlar" diye başlayıp çocukluk hatıralarını sıralayarak özlemlerimizi dile getirmek yerine bayramlarımızı dini, milli, örfi yönleriyle düşünmek gerekiyor.
Evet, eskiden tarım toplumuyduk, hepimiz bir aradaydık.
Şehir şartları yaşam biçimlerimizi kökten değiştirdi ama gelinen şartlarda da kutlamalarımızı aslına uygun yapabiliriz diye düşünüyorum.
Kurban Bayramı'nın rakamsal ifadesi de çok önemli. 200 bin ton et, 3 milyon küçük, 900 bin adet büyükbaş hayvan sözkonusu.
Kasaplar Federasyonu Başkanı Fazlı Yalçındağ dostumuz dün meseleye dikkat çekti. Bayramın ekonomik tarafı da asla ihmal edilemez.