Yıllardır özellikle de İstanbul'dan gelenlerden aynı cümleyi duyarız; "Ankara gri, sıkıcı, tekdüze, resmi bir kent!" Peki ya sizin o cennet gibi şehirde yaşadığınız kargaşa, kaosa ne demeli? Bazen içinden çıkamayınca, "Arkadaşlar insanın İstanbul gibi sevgilisi ama Ankara gibi eşi olmalı" diyorum. Nasıl yani dediklerinde de ekliyorum; "Biri heyecansa öbürü güven ve huzur tercihi siz yapın!" Aslında bu anlamsız tartışmaya en güzele yanıtı John Milton veriyor; "Akıl kendi mekânını yaratır; kendi başına cehennemi cennete, cenneti cehenneme çevirebilir!" Kentlere ruh katan; tarihi, mimarisi, eğitim seviyesi, sanata bakışı olduğu kadar o kentte yaşayanlardır. Başkent Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana siyaset gibi sanatın da merkezi oldu… Devlet Tiyatroları, CSO, Devlet Opera ve Balesi… Örneğin şu sıralar da büyüleyici bir fotoğraf sergisine ev sahipliği yapıyor Başkent. Fransız fotoğrafçısı Nadar'ın sergisini kaçırmayın derim. Dünyaca ünlü isimlerin orijinal bası fotoğrafları sergileniyor. Victor Hugo, Jules Verne, Verdi, Manet, Baudelaire, Emile Zola ve niceleri... Nadar, sanatçılar, bilginler, siyasetçilerin çehrelerini sıra dışı ruhbilimsel bir incelikle fotoğraflayan nadir sanatçılardan. Her yüzde kişinin en baskın özelliğini ortaya çıkarmasıyla biliniyor. Tüm kariyeri boyunca önemli bir atmosfer yaratıcısıydı. Nadar'ın pek de sevmediği Lamartine'i üzgün ve zayıf, Victor Hugo'yu düşünceli ve ağırbaşlı, Jules Verne'i derin ve nüfus eden bakışlarıyla fotoğraflaması dikkat çekiyor. Cermodern'deki sergi 21 Şubat'a kadar açık olacak, kaçırmayın derim.
***
Unutmayalım ki! Her insan gibi her kent de kendi değerini, markasını yaratır. Teknoloji, bilim, siyaset, ekonomi üssü olabilirsiniz. Sanat yoksa güneşiniz, bir organınız da yok demektir. O yüzden Ankara deyip geçmeyin! Çünkü milyonları tek yürekte buluşturan sanatın da başkenti! Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Murat Karahan'ın "Ankara izleyicisi farklıdır. Çünkü onlar sanatın peşinden koşar" sözleri de bu hakikati ortaya koyuyor.