Ankara deyince herkes kendi algısıyla anlatır. Bir bakıma görme özürlünün fili anlatması gibidir Başkentin anlatımı, genellikle dokunulan yere göre bir tasvir çizilir.
Zaman zaman burada değişik kalemlerden Ankara'mızı anlatırız. Geçenlerde kitaplığımı karıştırırken Nejat Akgün'ün
"Burası Ankara" adlı eseri elime geçti. Ankara'nın dünü adına önemli eserlerden biridir. Aslında yaşayan Ankara yazarlarını, Ankara ile ilgili kafa yormuş kitap yazmış kalem erbabını toplamak, onlardan Başkentin, dünü, bugünü ve geleceğini dinlemek isterdim.
***
Nejat Bey'in kitabına yeniden göz gezdirirken ünlü bestekârlarımızdan Ahmet Adnan Saygun'un Ankara ile ilgili anısına rasladım. Saygun, batı tarzında eserler bestelemiş önemli bestekârlarımızdandır. Adnan Saygun Ankara'ya ilk kez 1926 yılında gelmiş.
"Size dönemin Ankara'sından bahsedeyim" derken hemen
Ulus'daki Taşhan'a sözü getiriyor,
karşısında da dönemin en meşhur
lokantası Karpiç'e.. "Şimdi oralar çarşı
olmuş" diyor. Çünkü hatırasını daha
sonraki tarihlerde kaleme almış. CHP
binası ve ilk Meclis ve bir yangınla
yok olan eski Milli Eğitim Bakanlığı
binasını anlatıyor.
Karaoğlan Çarşısı'ndan bahsederken şunları anlatıyor:
"Orada bir de pastane vardı adı da İstanbul Pastanesi.. Fikir adamları orada toplanırlar, görüşürler, sohbet ederlerdi. Kahvaltılar orada yapılırdı.
Bunların dışında her taraf bildiğimiz bir kent görünümündeydi. Eski Ankara evleri dar sokaklar.. Çok uzaklarda SSCB'nin elçilik binası ve bağlar."
***
Saygun, Musiki Muallim Mektebi için Ankara'ya gelmiş,
"Garip bir yer" olarak tanımladığı Ankara'da Atatürk'ün neden bir musiki muallim mektebi açma ihtiyacı duyduğunu soruyor ve takdir ediyor. "Şimdiki devlet konservatuvarı" dediği Cebeci'deki binanın yerinde birkaç eski ev varmış ve tekke olarak kullanılıyormuş.
Evet, kolay şehir olmadı Ankara, 30'dan fazla valinin ve 32 belediye başkanının emeği var. Bugün 20 üniversitesi olan 5 milyonluk koca bir şehir. Biz o şehri seviyoruz ve benimsiyoruz, Ankara ile ilgili anılara yer vermeye devam edeceğiz.