İlkokul öğretmenlerimi hatırlıyorum, ilk iki sene Saide hocanımdı, Başöğretmen Mustafa Bayrakçı'nın hanımıydı, ikiz kızları vardı. Üçüncü sınıfta ihtilal oldu, Alâaddin isminde bir öğretmen geldi, "yedek subay" derlerdi, onu biz subay zannederdik..
Onu da askerî araçlar eşliğinde "Olur mu böyle olur mu kardeş, kardeşi vurur mu kahrolası diktatörler bu vatan size kalır mı" marşıyla hatırlıyorum, kocaman bir Türk bayrağı altında bizi yürütmüştü. Bunun 27 Mayıs'ın meşhur "devrim marşı" olduğunu çok sonra öğrendik. Kimdi diktatörler, hangi kardeşler birbirini vuruyordu hiç bilmiyorduk. Dördüncü ve beşinci sınıflarda Kadriye ve Lütfiye öğretmenlerde okuduk. 24 Kasım Öğretmenler Günü'nün hatırlattıklarıdır bunlar ve 50 küsur yıl öncesine aittir. İlk öğretmenlerimizi isimleriyle ve yüzleriyle capcanlı hatırlar ve çok severiz, niçin acaba? O nedenledir ki ben; ilk öğretmenliğin çok kutsal ve neredeyse anneliğe eşit olduğunu düşünürüm.
***
Evet, 50 küsur yıl geçti ve ülke olarak çok çok büyüdük, rakamlar bunu açıkça gösteriyor:
Ankara'da ilköğretim birinci sınıflarda şu an 100 bin minik öğrenci eğitim-öğretim görüyor. Yeri gelmişken Ankara'ya ait diğer rakamlarını da vereyim. Toplam okul sayımız 2 bini geçiyor, derslik baz alındığında 30 bini buluyor. Öğrenci toplamı ise 1 milyonu geçmiş durumda. Türkiye'nin toplam öğrenci sayısı 20 milyondur dikkatinizi çekerim. Bu rakam iki bakımdan çok önemlidir; Birincisi sadece öğrenci sayımız bazı ülkelerin toplam nüfusunu geçmektedir ve 20 milyon genç nüfus öğretmenlerimizin eline emanettir. Sadece eline değil, vicdanına, imanına emanettir ve hiçbir meslek grubunun sorumluluğu bu kadar büyük değildir.
***
Esas önemlisi müfredat.. Çocuklarımıza yani geleceğimize okutulan, öğretilen şeylerin, milletin kültürüne, tarihine, geleneğine aykırı düşmeme gibi bir mecburiyeti vardır.
Artık bu memleketin çocukları, kendi inancına, kendi coğrafyasına uygun müfredatı takip etmek ve KENDİ olmak durumundadır.
YERLİ ve MİLLİ ölçüsü işte o zaman tutar. Ama önce öğretmen.. Okullarımızla, öğretmen ve öğrencilerimizle çok oynadılar, hâlâ da oynuyorlar. En önce, kasten ve planlı olarak girdikleri alanlardır eğitim-öğretim ve bu hiçbir zaman tesadüf değildir. Milli Eğitim, Cumhuriyet tarihi boyunca 77 bakanla yönetildi ve her gelen yeni bir uygulama getirdi. Üç bakanla bir yılı tamamlayamadığımız dönemler oldu. Bugün de her bakımdan muhkem bir bakanlık olmadığı en başta FETÖ yuvalanmasıyla ortaya çıkmıştır.