Kar beyaz olunca hayatlar beyaz olmuyor, biz bu mevsime
KARAKIŞ demeye devam ediyoruz.
Bembeyaz mevsimi karartan şüphesiz karın beyazlığı olamaz. Beyaz mevsimi karartan çetin şartlardır. Şimdi düşünsenize minicik yavrularıyla başını sokacak yer arayan bir göçmen ailesini..
Elimizin tersiyle ittiğimiz nice şeyler onun için bir nimettir.
Bizim çocukluğumuz dede-torun üç neslin bir arada yaşadığı büyük aile içinde geçti.
Oyuncağımızı kendimiz üretir kardan kıştan keyif alırdık. Ne
GDO vardı ne hormon, düz damlı evlerdi evlerimiz, her kar yağdığında damları kürenirdi. Çocuk olarak en çok buna sevinirdik. Bahçe ortasına yığılan kardan ev yapıp içine yerleşirdik.
Çok masalsı gelirdi.
***
Eskilerin kış mevsimini tarifleri de masalsıydı, iklimi gibi bir başka olurdu.
Koca seneyi
"Kasım ve Hızır günleri" diye ikiye bölmüşler mesela.. Buna göre kış devresi
8 Kasım'da başlıyor,
6 Mayıs'ta Hıdırellez`le de yaza giriliyor.
Kasımın 46'sında "kırk gün" anlamına gelen
"erbain" başlıyor,
86`sında da
elli günlük "hamsin".. Kışın en soğuk zamanı genellikle bu
90 günlük sürede yaşanıyor.
Kasım ortalanıp yüz gün geride kaldığında zorlu kış günlerinin de sona erdiği düşünülüyor.
Bu takvime göre bugün
kasımın 36'sı, yani kara kışın gerçek yüzünü göstermesine hesapta daha
10 gün var.
Rûmi takvime göre de bugün
"teşrini sani" yani ikinci teşrinin son günü, yarın
"kanun-u evvel" giriyor..
Ecdat uzun seneler bu tabirlerle günlerini belirlemiş,
1925 Aralık ayında da şimdiki takvime geçmişiz. Gençlere kulak dolgunluğu olsun diye anlatıyorum.
***
Bu bembeyaz mevsim, niçin
"kara kış" dedim hep merak ettim. Dedim ya bu
"kara kış" nitelemesi, pencerenin önünde, kalorifer sıcağında, dışarıda lapa lapa yağan karı seyreden şehir insanı için değildir elbet..
Kapımıza kadar ekmeğimiz, damacanayla suyumuz gelir, aidatı ödeyebildikten sonra şehirde kalorifer sıcağında kışı geçirmek pekâlâ mümkün.
Ankara'nın çoğu aylıklı çalışan insanlar,
"daireye" diye evden ayrılır, akşam
"Neredesin?" diye sorana da
"daireden" diyerek eve dönülür.
Mutfakta bir masa, emre amade bir anne, kim ne zaman eve dönerse karnını doyurup odasına çekilir. Herkes kendi televizyonunda ve kendi dünyasında olur. Hele karı-koca çalışan aileyse vay o evin haline, onların durumu ötekinden beter, ne yazı çekilir ne de kışı..
"Kadına çalışma hakkı, İşgücüne katılım, pozitif ayırım..." vs parlak laflarla kadınları evden, kocadan kopardık, evler hanımsız, çocuklar annesiz kaldı,
"anne işe çocuklar kreşe" olduk..
Analı-babalı ama öksüz ve yetim şehir çocukları adeta, ağıtlarıyla her sabah yürek paralıyorlar. Babanne yok, dede yok bakıcı kadın elinde ruhlarını hırpalıyorlar.
Köy hayatına yeniden imrenir olduk bu yüzden. Koyunu, ineği eşeği, köpeği çocuklar
AVM'lerde, pet-shoplarda değil, gerçeğini görsün, tanısın istiyoruz.
Hep söylerim;
şehirde yaşıyoruz ama ruhumuz köyde.. İnsanlarla bu koca şehirde zorunlu beraberlik sanki?!