2006'nın şubat ayındaki bir yazımda; şehirlerin de bir ruhu olduğu, daha doğrusu olması gerektiği bu sütunda dile gelmiş.
Tam 7 yıl önce yazmışım… Meçhul bir şey değildi ki?!..
Büyüyen, gelişen, dönüşen, değişen şehirler bir türlü kimsenin içine sinmiyordu.
En sonunda devletin başbakanı da söyledi söyleyeceğini…
Recep Tayyip Erdoğan, Uluslararası Yerel Yönetimler Sempozyumu'nda çıplak gerçeği en çarpıcı cümleyle ifade etti.
***
Ne dedi Erdoğan?
"Bizim metropollerimiz vardı ama o metropoller beceriksiz ve estetik dünyası olmayan, estetik ruhu olmayan ellerde adeta nekropole yani ölü şehirlere dönüştü" dedi.
İstanbul'dan, Konya'dan, Bursa'dan örnekler verdi.
Dikkat ediyor musunuz, şöyle bir etrafa bakın göreceksiniz.
Altındağ'da onca güzelliğin arasında
Tacettin Dergahı'nın adeta tepesine dikilmiş
Hacettepe'nin o beton blokunu hemen göreceksiniz mesela.
Uzun yıllar müsaade edilmedi, tinerci yuvası oldu, neticede hastanenin hangi bölümüdür bilmiyorum şehrin siluetine dahil edildi.
Gereksiz demiyorum ama ruhsuz, zevksiz, soğuk bir yapı… Sağından, solundan çıkan borular, jeneratör kulübesi, hortumlar vs.
***
Ahmet Hamdi Tanpınar'dan söz etti Başbakan…
"Beş Şehir"i okumadıysanız hemen kitaplığınızdan çıkarıp keyfine bir daha göz gezdirin.
Burada ondan da o kitaptan da fırsat buldukça bahsettik.
Şehirler nasıl
"aziz" oluyor, şiirsel hayatlar nasıl kurulmuş ve şimdi özlenir olmuş?
Kaybettiğimiz değerler, düşünmeye değerler…
***
Ben
İstanbul'da dolaşırken,
Konya, Bursa gibi köklü şehirlerde ata yadigarı yapıları görünce heyecanlanıyorum.
Geriden şöyle bir temaşadan sonra esere yaklaşıyorum… Nakışlarına, motiflerine, kıvrımlarına musafaha eder gibi dokunmaktan büyük keyif alıyorum.
İnsanın şehri değil, şehrin insanı şekillendirdiği bir gerçek… Öyleyse -başta belediyeler olmak üzereimardan, bayındırlık işlerinden sorumlu olanlar… Lütfen bir işe girişirken vicdanı devreye sokup şehrin ruhunu asla ihmal etmeyin.
Çocuklarımız, torunlarımız, geleceğimiz için bunu yapın.