Hayat kum saati gibi gerçekten... Üst hazne boşalırken alttaki hazne doldurulmuş oluyor.
Neyi doldurup nereye boşaltıyoruz, bu üzerinde düşünmeye değer bir durum.
Yıllar geçip gidiyor, bize biçilen ömrü şöyle veya böyle tüketiyoruz.
Buna sevinmek mi yoksa üzülmek mi gerekir?
Yılbaşı gecesi Kızılay Meydanı'nda hop hop hoplaşanlar neye seviniyor, neyi kutluyorlar?
Bana sorarsanız umutlarını beklentilerini kutladılar peşin peşin...
***
Şairler, yazarlar, bestekarlardan bu meseleye kafa yoranlar çok.
Üstad Münir Nurettin'i hatırlıyoruz birden
"Bu yılda böyle geçti, şirin sözlü sevgilim" diye başlayan kürdili hicazkâr şarkısıyla... "Hayal içinde geçti o tatlı günlerimiz/ Geçen yılı yad edip üzülme ey sevgili/ Şevke, ümide doğru kanatlı günlerimiz" diye devam ediyor... Sonunda uzunca bir "ahh" çekip "Hayal içinde geçti şu tatlı günlerimiz" nakaratıyla bitiriyor şarkıyı ünlü bestekar.
Hüznü böyle güzelce anlatmak ancak şarkılarla mümkün...
Zaman mazi olmuş, tekrarı imkansız güzellikler yaşanmışsa yıllar şarkı olur dudaklarda, mırıldanılır o kadar.
Gelecekten her zaman umutlu olmak kolay olmamakla beraber, hepten umutsuz olmak da doğru değil.
***
İşte bugün kısacık ömrün tazecik iki sayfasını çevirmiş olduk bile. Ne yapmalı, bir gülümseyişle uykuya devam ederek o rüyayı tekrar görmek mümkün mü?
Kum saati işte...
İçine doldurulan hüzünlerimiz, sevinçlerimiz, umutlarımızla
yeniden çevirmek gerekiyor tekrar akması için. Kum saatiyle altüst edip durduğumuz da aslında hayatımızdır. Değişmez olan ise hep aşağıya doğru akışı... Çevireni veda edene dek, bu dönüş ve döndürülüş bir o aşağı bir yukarı ömür boyu devam edecek.
Zamanı anlamlı ya da anlamsız kılan yaşadıklarımızdır diyelim yeni yılın yeni mutluluklara yüklü olmasını dileyelim.