ABD ile Çin arasında süregelen 'ticaret savaşı' son dönemde küresel ekonomi gündeminin en önemli maddesi oldu. Dünyanın en büyük iki ekonomisi arasında yaşanan bu gerilim yatırımcı güvenini doğrudan etkilerken, gerilimin artması özellikle aralarında Türkiye'nin de bulunduğu gelişmekte olan ülke piyasalarında dalgalanmalara yol açıyor.
YÜZDE 25'E YÜKSELTİYOR
Daha önce çeşitli Çin menşeili ürünlerin ithalatına ek vergi getiren ABD son olarak 200 milyar dolarlık Çin ürününe yönelik tarifeyi 10 Mayıs'tan itibaren yüzde 10'dan yüzde 25'e yükselttiğini açıkladı. Resmi açıklamadan önce pazar akşamı ABD Başkanı Donald Trump söz konusu kararı Twitter üzerinden duyurdu. Bunun üzerine pazartesi günü Asya'dan başlayarak dünya borsalarında büyük bir satış dalgası yayıldı. Çin'de Şanghay Borsası'nda kayıplar yüzde 5'i bulurken Avrupa borsalarında da yüzde 2 civarında düşüşler yaşandı. Bugün de söz konusu yaptırımlar devreye girdi.
'KAZIKLAMAYA DEVAM EDECEKLERİNİ UMUYORLAR'
Önceki gün Çin Başbakan Yardımcısı Liu He liderliğindeki bir heyet iki ülke arasındaki sorunları çözmek ve yeni bir ticaret anlaşması için zemin hazırlamak üzere Washington'a gitti. Heyetle ABD tarafının iki gün boyunca görüşmelerde bulunması bekleniyor. ABD'li finans devi Goldman Sachs pazartesi günü yayımladığı bilgi notunda Çin heyetinin Washington ziyaretini iptal edilmediği sürece iki ülke arasındaki sorunun giderilmesi için yüksek ihtimalli bir umut olduğunu belirtmişti. Ancak Donald Trump'ın dün attığı tweetler bu umutların boşa çıkma ihtimalini güçlendirdi. Çinli heyetin ABD'yi yılda 500 milyar dolar kazıklamaya gelecek yıllarda da devam edebilecekleri umudunu taşıdığını ileri süren Trump, bunun gerçekleşmeyeceğini savundu. Trump "Göreceğiz, ancak yıllık 100 milyar doların üzerindeki verginin ABD'nin sandıklarını dolduracağından dolayı çok mutluyum. ABD için harika, Çin için iyi değil" ifadelerini kullandı.
SEÇİM KAMPANYASINDA ELEŞTİRMEYE BAŞLAMIŞTI
Peki dünya Ticaret Örgütü ve IMF gibi kuruluşların bir ticaret savaşından kaçınılması, söz konusu gerilimin ABD ve Çin dahil tüm dünya ekonomilerini olumsuz etkileyeceğini belirtmesine rağmen Trump Çin'e karşı düşmanca tutumunu neden devam ettiriyor? Aslında son aylarda yaşananlar Trump'ın 2016'daki seçim kampanyasını takip edenler için şaşırtıcı olmamıştır. Seçim sürecinde çok başarılı bir iş insanı olduğunu ve uzun yıllardır Çinliler ile iş yaptığını vurgulayan Trump "Çin bizi soyuyor ve bunu uzun yıllardır yapıyor. Çin'in elinde pazarlık konusunda uzman kişiler var ve Obama yönetiminden daha akıllıca davranıyorlar. Ben başkan olduğumda en iyi pazarlık yapan kişiler benim emrimde olacak ve Çin artık bizi soyamayacak" ifadelerini kullanmıştı. Trump'ın Çin'e yönelik sözleri gerçekleştirdiği her mitingde büyük alkış almıştı.
Trump'ın 'kazıklanmak' ve 'soyulmak' olarak tarif ettiği rakamlar ABD'nin Çin karşısında verdiği dış ticaret açığını temsil ediyor. Para verip karşılığında bir mal almak ne kadar 'soyulmak' olarak tarif edilebilir ayrı bir tartışma konusu olsa da Trump'ın kızgınlığını anlamak için ABD-Çin arasındaki dış ticaret gelişmelerine bakmak gerekiyor:
2008 yılında Donald Trump'ın selefi Barack Obama göreve geldiğinde ABD Çin'e 69 milyar 732 milyon dolarlık ihracat yapıyordu. Bu ülkeden ithalatı ise 337 milyar dolar seviyesindeydi. ABD'nin Çin karşısında verdiği dış ticaret açığı 2008 yılında 268 milyar dolar seviyesindeyken 2016 yılına gelindiğinde açık 346 milyar dolara ulaştı.Çin'in ucuz iş gücü sayesinde dünyanın üretim üssü haline gelmesiyle benzer bir tablo neredeyse tüm ülkelerde gözlemlenebiliyor.
DETROIT'İN ÇÖKÜŞÜNÜ ÖRNEK GÖSTERDİ
Yine de bu durum Donald Trump için büyük bir fırsat sundu. Seçim sloganında olduğu gibi Trump "ABD'yi yeniden harika kılmak" için yola çıkmıştı. Donald Trump'ın bahsettiği dönem ABD'nin endüstri devleriyle öne çıktığı, istihdamın da önemli bir kısmının üreticiler tarafından sağlandığı 70 ve 80'lere işaret ediyor. Örneğin söz konusu dönemde ABD'nin Detroit şehri dünyanın en önemli otomotiv üretim merkeziydi. Zamanla üretimin daha ucuz maliyetli yerlere kaydırılmasıyla bu şehirde ekonomik ve sosyal olarak büyük bir çöküş yaşandı. Suç oranı ABD'nin en yüksek seviyesine ulaştı. Detroit, üretim tesislerinin Çin gibi ülkelere kaymasından rahatsızlık duyanların sık sık verdiği bir örnek haline geldi. Trump da sık sık seçim kampanyasında Çin karşıtı söylemlerini Detroit'in hikayesiyle destekledi.
İŞSİZLİK ASLINDA ZATEN DÜŞÜKTÜ
Yani Trump'ın dış ticaret açığından 'soygun', 'kazıklama' olarak bahsetmesi sadece verilen açığın mali değerine işaret etmiyor. Çin'in her yıl mallarını satarak ABD'yi 'zarara uğrattığını' iddia etmesinin yanında Amerikalı işçileri de işsiz bıraktığını iddia ediyor. ABD'deki elitlerin bu değişim sebebiyle zora giren kişilere sırtını döndüğünü dile getiren Trump bu sebeple seçildikten sonra yaptığı ilk konuşmada "Unutulanlar artık bir daha unutulmayacaklar" açıklamasında bulundu. Aslında Trump göreve geldiğinde ABD'de işsizlik oranı yüzde 4.7 ile dünyanın en düşük seviyeleri arasındaydı ve bir süredir düşüş eğilimindeydi. Geçtiğimiz ay itibarıyla ise işsizlik oranı yüzde 3.6 olarak açıklandı.
SONUÇTA SEÇİMİ BELİRLEDİLER
Bu rakam önemsiz gözükse de 'unutulanlar' günün sonunda cidden seçimin sonucunu belirledi. Bunun için ABD'nin seçim sistemini anlamak gerekiyor. 2016'da Trump 62.9, rakibi Hillary Clinton ise 65.8 milyon oy aldı. Yani Trump daha düşük oy alarak ABD Başkanı seçildi. ABD'de 'seçici kurul' sistemi işletiliyor. Halk aslında sandığa gittiğinde başkanı değil eyalet delegelerini seçiyor. Bir eyalette partilerden birisi 1 oyla bile kazanmışsa delegelerin hepsini o alıyor. Bu sebeple Clinton örneğin Kaliforniya gibi eyaletlerde aldığı yüksek oranıyla ülke genelinde daha fazla oy toplasa da yeterince eyalet delegesi kazanamadığı için seçimi kaybetti. ABD'de de Türkiye'ye benzer bir şekilde partilerin kaleleri var. Örneğin Teksas her zaman Cumhuriyetçilere, Kaliforniya ise Demokratlara veriyor. Bunun yanında Wisconsin, Georgia gibi eyaletlerin tercihleri değişebiliyor. İşte bu tarz eyaletlerde, küresel ekonomide yaşanan değişimler sebebiyle gelirinde düşüş olmuş kişiler yaşıyor ve seçimi de bu kitlelerin oyları belirledi. Bu sebeple ilk bakışta Trump'ın 'unutulanlardan' bahsetmesi anlamsız gelse de bazı eyaletlerde 1-2 puanlık oynamaya yol açan bu 'unutulanlar' ABD'de başkanın kim olduğunu belirledi.
SİSTEM FARKLI OLSA STRATEJİSİ DEĞİŞİRDİ
Trump da daha az oyla başkan seçilmesi sebebiyle sistemi eleştirenlere "Eğer sistem farklı olsaydı farklı bir kampanya yapar seçimi yine kazanırdım" cevabını vererek seçimi kazanmasına etki eden unsurların ne kadar farkında olduğunu belli etti. Şimdi 2020 seçimlerine hazırlanan Trump bu gerekçeyle 'unutulanları' Çin'e karşı savunmaya tam gaz devam ediyor. Dünya Bankası ve OECD'nin defalarca raporlarında belirttiği gibi gelişen teknoloji sebebiyle sanayi ve üretimdeki eski istihdam rakamları hiçbir zaman bir yakalanmayacak. Ancak Trump'ın seçim döneminde söz verdiği üzere yine de bu amaçla mücadele etmesi gerekiyor.
ABD'NİN İHRACATI İTHALATINDAN FAZLA DÜŞTÜ
Bunun yanında Çin karşısında verilen dış ticaret açığını bir soygun olarak nitelemek ABD halkında karşılık buluyor. Ancak bu ticaret savaşının, nisan ayındaki olumlu verilere rağmen, şu ana kadar sonuç verdiğini söylemek çok zor. Son açıklanan verilere göre nisan ayında ABD'nin Çin'den ithalatı 4.8 milyar dolar, Çin'e ihracatı ise 3.6 milyar dolar düştü. Yani ticaret açığında 1.2 milyar dolarlık daralma oldu. Ancak 'ek tarifelerin' ilk geldiği geçen temmuz ayına göre iki üülke arasındaki ticaretin seyrine bakıldığında farklı bir tablo ortaya çıkıyor. Söz konusu tarihe göre aylık bazda ABD'nin Çin'den ithalatında 8.9 milyar dolarlık düşüş yaşandı. İhracatındaki düşüş ise 24.8 milyar doları buldu. Yani aslında bu savaştan ABD şu ana kadar zararlı çıkmış durumda.
FARKLI KESİMLER DESTEKLİYOR
Dolayısıyla Trump zafer ilan etse de 'ticaret savaşından' ABD bugüne kadar zarar etmiş gibi duruyor. Yine de 2020 seçimlerine giderken Trump'ın 'unutulanların' kahramanı olamaya devam etmesi için Çin'le mücadele etmeye devam etmesi şaşırtıcı olmaz. Trump'ın politikalarından bağımsız olarak 419 milyar dolarlık muazzam ticaret açığının düşmesi gerektiğini düşünen farklı çevreler de bu politikaları destekleyerek Trump'a destek olabilir. Örneğin son olarak Demokrat Parti'nin en etkili senatörlerinden olan Chuck Schumer liderliğindeki bir grup Demokrat, Trump'ın Çin politikalarını desteklediğini açıkladı. Bu durum Çin-ABD görüşmelerinden olumlu bir sonuç çıkma ihtimalini zayıflatıyor.