Türkiye'nin uluslararası çapta terör örgütü olarak tanımlanmış iki örgüt olan IŞİD ve PKK ile mücadelesi devam ederken, Batı medyasının teröristleri resmederken sergilediği taraflı tutum tartışmalara sebep olmakta. Batı medyası IŞİD'in radikal bir örgüt olduğunu vurgularken, 2.000 çocuğu kaçırıp savaşmaya zorlayan PKK'dan övgüyle söz etmesi dikkat çekiyor.
Son aylarda, Suriye ve Irak'taki iktidar boşluğu ve siyasi istikrarsızlığın bir sonucu olarak bölgede kaotik bir kargaşa yaratan teröristler ve terör faaliyetleri, Batı medyası tarafından çeşitli çarpıtmalar ile betimlenmekte. Bu çarpıtmalar, özellikle [uluslararası ölçekte terörist olarak listelenmiş] iki terör örgütünün sunuluş biçiminde oldukça ön plana çıkmakta: Türkiye tarafından ülkenin ulusal güvenliğine tehdit olarak ilan edilen Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) ve PKK.
2011'de Suriye ayaklanmaları sonrası ortaya çıkan IŞİD, Avrupa gençliğinin radikalleşmesi söylemini de beraberinde getirdi. Bu örgüt, birçok Avrupalı genç kadın ve erkeği, Suriye ve Irak'ta savaşmak üzere kendi bünyesine dahil etmiştir. Bu söylem [Avrupa gençliğinin radikalleşmesi], akademisyenler ve medya tarafından tartışılırken, Avrupa gençliğinin radikalleşmesinin arkasındaki yapısal sebepler görmezden gelinmekte. Yoksulluk ve göçmen gençlerin dışlanması gibi kökende yatan temel sorunları araştırmak yerine, "radikallik" ve "terörizm" için İslam veya "İslamcılık" sorumlu gösterilmektedir.
Öte yandan, Türkiye'nin güneydoğusunda ve Kuzey Irak'ta Türkiye'nin güvenlik güçlerine karşı yeniden mücadeleye başlayan PKK unsurları; terör örgütü saflarına katılan ve "kahramanca" eylemlerde bulunan genç kadın savaşçıların PKK'ya bağlı olduğu ve aynı gençliğin burada da radikalleştiği gerçeği gözetilmeden, Batı medyasında kapsamlı ve gruba karşı pozitif bir algı oluşturacak şekilde ele alındı.
Bu iki terör örgütünün betimlenişindeki ikilik, IŞİD ve PKK ile ilgili olarak yürütülen algı yönetiminde de etkili olmaktadır. IŞİD, haklı olarak, kötücül bir örgüt olarak gösterilirken, PKK moda dergilerine konu olacak bir gündem olarak sunulmakta ve örgüt militanları "kahraman" ilan edilmektedir.
IŞİD'in sivillere yönelik vahşi infazları ve cinayetleri, haklı olarak, gündemin merkezine yerleşirken, YPG'nin gösterdiği insanlık dışı muamele ana-akım medya organları tarafından göz ardı edilmektedir. İnsan Hakları İzleme Örgütü, 14 Haziran tarihli raporunda, PYD muhaliflerinin keyfi bir biçimde tutuklandığını, tutuklamalarda kötü muameleye maruz kaldıklarını, ayrıca faili meçhul cinayet ve kaçırılma faaliyetlerinin görüldüğünü belirtti. Raporda ayrıca, çocukların PYD'nin polis kuvvetlerinde ve silahlı kanadı YPG'de kullanıldığı da belirtiliyor. Ancak bu rapor, manşetlere girmek şöyle dursun, ana akım Batı medyasında küçük bir yer bile bulamadı.
Google'da "PKK women fighters" terimleriyle arama yapacak olursanız, PKK saflarında savaşan genç kadınların kahramanlığına methiyeler düzen Batılı medya organlarına ait yüzlerce arama sonucuyla karşılaşmanız mümkün. Bu temsiliyet, 30 yıldır Türkiye Cumhuriyeti devletiyle çatışmakta olan ve 40.000'den fazla hayata mal olmuş bir terör örgütünü zararsız olarak sunmaktadır. Örneğin, Marie Claire dergisinde "Bu Muhteşem Kadınlar IŞİD ile mücadele ediyorlar. Onların kim olduğunu öğrenmenin zamanı geldi" başlığıyla yayımlanan makale, YPJ (PKK'nın kanadı YPG'nin kadın grubu) savaşçılarını bir devrim mücadelesine kendilerini adamış kahramanlar olarak gösteren yazılardan yalnızca biri…
Bu makale, kadını metalaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda onların bir terör örgütü tarafından radikalleştirilmiş olduğu gerçeğine de değinemiyor. Aynı yazı, Esquire dergisi tarafından da yayınlandı. Bu tip mecralar, genel hedef kitlesi büyük ölçüde kadınlardan oluştuğu için özellikle önem teşkil etmekte. Medyada teröristlerin kahramanlaştırılmasına ek olarak, aynı zihniyet kapitalist kar araçları için de kullanılıyor. 2014 yılında, hazır giyim firması H&M, YPJ savaşçılarının giysilerinden ilham alan bir koleksiyon piyasaya sürdü, elbette bu da bir terör örgütünü zararsız göstermeye yönelik başka bir girişim olarak okunabilir. Firma bu hareketinden dolayı daha sonra özür dilemiş olsa da, bu girişimin naif bir moda hamlesi olarak açıklanması pek de mümkün değildir.
Bu temsiliyet geniş bir kitlenin ilgisini çekmiş olsa da, genel çerçevede Orta Doğu kadınını ve özelde Kürt kadınını okumada sosyolojik bir yanılgıya düşüyor. Söz gelimi, yalnızca PKK/YPJ savaşçıları üzerinden Kürt kadınını yorumlamaya çalışmak Kürt ve Orta Doğu kadınına olan indirgemeci yaklaşımı besleyerek kadının buradaki toplumsal oluşumda asırlardır oynadığı rolü göz ardı ediyor. Büyük ölçüde Weberci Oryantalist okumalara dayanan bu anlatılar, Orta Doğu toplumunda kadının rolünü görmezden gelip onu inisiyatif alamayan, geri kalmış ve ezilen bir ikincil vatandaş olarak görürken, bazen de ezilmelerinden de kadının kendisini sorumlu tutmaya kadar varır.
Aslına bakılırsa, Batı medyasının çarpıtmaları, böyle bir terör örgütünü zararsız gösterme girişimi bakımından çok yönlü ve karmaşıktır. Bir yandan, PKK/YPJ unsurları, tehlikeli terör örgütü IŞİD ile savaşan "kahramanlar" olarak gösterilmekte. Öte yandan, her ne kadar ikisi de terör örgütü olarak tanınmış olsa ve şu anda Türkiye'nin ulusal güvenliğine tehdit oluşturan unsurlar olarak kabul görse de, IŞİD imgelemi uluslararası topluma yönelik oluşturduğu tehditten ötürü öne çıkarılırken, PKK ve YPJ'nin imajı sönükleştirilmekte. PKK'nın Türkiye'nin ulusal güvenliğine oluşturduğu tehdidi sönükleştirmenin yanı sıra, bu örgüt IŞİD ile olan mücadelesiyle ön plana çıkarılmakta ve kötücül bir örgüte karşı savaşan devrimci kahramanlar olarak sunulmaktadır. Bununla birlikte Türkiye'nin Kürt vatandaşlarına yönelik hiçbir tutumu olmadan yalnızca bir terör örgütüyle mücadele etmesine rağmen, ülke "Kürtlere" karşı savaşıyor olarak resmedilmektedir. Buna ek olarak, Türkiye'nin, kuzey Irak'taki Kürtleri öldüren IŞİD'e karşı yeterince etkili savaşamadığı izlenimi verilmektedir.
Tüm bu motivasyonlar karmaşık bir algı yönetimi girişimi olarak görünse de, aslında denklem oldukça basit. Batı medyasının takıntı haline gelmiş Erdoğan karşıtlığı, onu bir terör örgütünü şeytanlaştırırken, diğerini desteklemesi yönünde teşvik ediyor. Türkiye her iki örgütle de ülke sınırlarının hem içinde hem de dışında savaşmakta ve her ikisini de ulusal güvenliğe tehdit olarak görmektedir. Ancak iki örgüte karşı mücadelesindeki çabalarının dinamikleri aynı değildir ve zaten aynı olması beklenemez. Çünkü PKK 30 yıldan uzun bir süredir bölgede varlığını sürdürürken, IŞİD Irak ve Suriye'deki siyasi istikrarsızlık nedeniyle henüz yeni ortaya çıkmış bir örgüt konumundadır.
1978'de kurulan PKK, bağımsız bir devlet kurmak için Türkiye devletiyle 2000'lerin başına kadar mücadele etti. Örgüt daha sonra Türkiye'nin Kürt nüfusu yoğun bölgelerinde özerklik ilan etme politikasını benimsedi.
PKK, 11 Temmuz 2015 tarihinde yaptığı bir açıklamayla, 2013 yılında PKK'nın tutuklu lideri Abdullah Öcalan'ın mesajıyla ilan edilen ateşkes döneminin bittiğini duyurdu.
Türk Hava Kuvvetleri Kuzey Irak'ta PKK'ya, kuzey Suriye'de ise IŞİD militanlarına karşı yürüttüğü hava operasyonlarını sürdürmektedir.