Mahmut Övür / Sabah.com.tr
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yeni siyaset ürütemiyor ama siyaset mühendisliğini iyi biliyor. 2010'da kaset komplosuyla önü açıldığında kimse bu kadar uzun koltukta oturacağına inanmıyordu.
Hem de 7 yılda 7 seçim kaybetmesine rağmen...
Bu süre içinde CHP'nin Deniz Baykal ve Önder Sav gibi kurt siyasetçilerini bile elimine ederek iktidarını sağlamlaştırdı.
En son 16 Nisan referandumunu da kaybedince "Bu kez kesin gider" gözüyle bakıldı.
Nasıl bakılmasın, daha referandum öncesi içi kaynamaya başlayan CHP'de, birbiri ardına çok sayıda siyasi aktör ortaya çıkıp olağanüstü kongre istedi.
Deniz Baykal, Fikri Sağlar, Muharrem İnce neler neler söylediler.
Hatta genel başkan yardımcısı Selin Sayek Böke, Özgür Özel, Aykut Erdoğdu gibi yakın dostlarının dolduruşuna gelip istifa etmek durumunda kaldı.
Peki, şimdi ne oldu o muhalif seslere? Şu "adalet" yürüyüşü sıradan bir proje değil.
Aylardır bazı küresel mahfillerin seslendirdiği "pasif direniş" projesinin önemli bir ayağı.
Diktatör söylemlerine, seçimleri ve anayasa değişikliğini gayrimeşru ilan etmelerine rağmen "sivil yürüyüşüyle" birkaç kuş birden vurulmak isteniyor.
Öncelik de kuşkusuz Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik küresel kuşatmayı, içeriden destekle derinleştirmek. Bu Türkiye'yi bölgesinde sıkıştırmanın da bir yolu...
Bu yüzden AB ve ABD'den ve tabii ki FETÖ'den büyük destek görecek ve görüyor.
Yürüyüş aynı zamanda içeride Erdoğan karşıtı ve "düşmanı" siyasi aktörleri de buluşturdu. O isimler yürüyüş boyunca farklı zaman aralıklarında ortaya sürülerek CHP, eski merkez sağın, MHP muhaliflerinin, hatta AK Parti küskünlerinin de buluşacağı yeni adres olacak. Meral Akşener ve MHP'li muhalifler bu hazırlığı görüyorlar mı bilemem ama "adalet" kavramı tam da bu yüzden seçildi. Merkez sağın 60'larda Adalet Partisi'ni kurarak büyüdüğü, 2 binlerin başında ise "adalet ve kalkınma"yla AK Parti'nin kitleselleştiği gerçeğini CHP nihayet 2017'de keşfediyor ya da keşfettiriliyor.
Bu keşfin, yüzde 50 artı 1'le CHP'yi Türkiye'de iktidara taşımasa bile Kılıçdaroğlu'nun muhalefetteki iktidarını sağlamlaştırdığı çok açık. Manzara ortada.
Yürüyüş başladığı andan itibaren CHP içi muhaliflerin sesi soluğu kesildi. Baykal ve Sağlar suskun. Muharrem İnce ise yürüyüşün ateşli destekçisi. Parti içinde Kılıçdaroğlu'na yakın oldukları halde "2019'a Kemal Bey'le gidemeyiz, yeni bir isim bulmalıyız" diyenler ise tam anlamıyla abandone olmuş durumda.
Kılıçdaroğlu hepsinin ezberini bozdu.
Şimdi herkes Maçka parkından, Ankaraİstanbul hattına koşturarak küçük iktidarları için pozisyon alıyor. Kimi büyükşehir kimi il kimi de ilçe belediye başkanlığı hesabı yapıyor.
İşin ilginç yanı, İstanbul'da bir ilçe başkanlığı kapmak isteyen çok sayıda kelli felli siyasi aktör bile var. Kimse yüzde 50 artı 1 alma ve ülkeyi yönetme derdinde değil.
Referandumda İstanbul ve Antalya dahil bazı büyükşehirlerde ve bazı önemli ilçelerde "hayır" oylarının fazla çıkması onları heveslendirmiş.
İstanbul Büyükşehir için aylardır kulis yapan Akif Hamzaçebi ve Gürsel Tekin rekabeti hâlâ sürüyor. Genel başkanlık hevesi yarım kalan Muharrem İnce'nin Ankara büyükşehir belediye başkanlığına fit olacağı söyleniyor. İlçe başkanlıklarına da adı geçenler var. Engin Altay'ın Beşiktaş'ı, Levent Gök'ün Çankaya'yı, İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat'ın ise Şişli'yi istemesi ilginç.
Bu durumda merak ediyorum acaba Baykal Antalya'yı, Fikri Sağlar da Mersin'i ister mi?