Okan Müderrisoğlu / sabah.com.tr
Referandumun ardından gündem, "seçimden geçime yani ekonomiye" dönmeye başladı. Siyasal basınç azaldıkça ekonominin genel gidişatı ile ilgili birbirinden önemli değerlendirme ve yorumlar da birbirini izlemekte. Kısa vadeden ziyade orta ve uzun vadeye bakanlar açısından Türkiye ekonomisi yine "fırsatlar sunuyor." Peki, "Bunu, neyedayanarak söylüyoruz?" Ağırlıklı olarak küresel yatırımcılardan gelen net mesajlara göre.
Nitekim IMF ve Dünya Bankası ara dönem toplantıları için yakın zamanda ABD'ye giden ekonomi kurmaylarına aktarılan görüşler, ileriye dönük ciddi sinyaller içermekte. Örneğin, JP Morgan'ın yaptığı sunuş ve ardından sorulan sorulara uluslararası sermayenin verdiği yanıtlar... Hele biri var ki gerçek anlamda gösterge:
"Gelecekte yatırım yapmayı düşündüğünüz veya portföyünüzü artırabileceğiniz 3 ülkeyi sıralar mısınız?" O ilk 3'ün içinde mutlaka "Türkiye" de var.
İşte bu nedenle Türkiye'nin, referandumun sonuçlarını doğru tahlil ederek, 2019'a kadar geçecek süreyi etkili ve verimli kullanması, yani "pozitif sürprizlerle piyasaları peşindensürüklemesi" gerekli.
Referandumu tahlil eden yabancılar, Türkiye'nin sistem yönetimi noktasında daha ileri adımlar da atacağını öngörüyorlar.
Yüzde 51.4'e yüzde 48.6 dengesinin, iddiaların aksine Türkiye'deki kutuplaşma riskini azaltacağını düşünüyorlar. Çok daha önemlisi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın liderliğine ve AK Parti'nin pragmatizmine güveniyorlar. Bu da demek oluyor ki, bilhassa yılbaşında yaşanan çoklu çökertme ataklarına karşı direnç gösterebilen Türkiye ekonomisi, yeniden "psikolojik üstünlüğü" ele almış durumda.
Tabii bütün olumlu işaretlere rağmen eksiklikler ve riskler de yok değil. Yabancılara, "Türkiye ekonomisinde en çok neyi görmek istiyorsunuz?" diye sorulduğunda, "Ekonomi yönetiminin tek elden güçlü koordinasyonu ve takvime bağlanmış işler listesi" cevabı alınıyor.
Bu iki beklenti de AK Parti'nin, ekonomik başarı öyküsünün anahtarları zaten. Ekonomide yetki ve alan dağılımının dengeleyici yanları olduğu kadar ekonominin tek patronunun bulunmasının da avantajları olabiliyor. Bu, siyasi tercih meselesi ama piyasaların eğilimini okumak da önemli.
Netice olarak...
AK Parti'nin, 21 Mayıs'taki 3. Olağanüstü Kongresi, "baş ile gövdenin" buluşmasına sahne olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, AK Parti Genel Başkanlığı'nı üstlenmesi ile yeni bir dönemin kapısı aralanacak. Bu dönemin belirleyici iki özelliğini ise "halkın gönlüne girme ve ekonomiyi canlı tutma stratejisi" oluşturacak. Kabineden parti yönetimine kadar en geniş yelpazede gerçekleşecek inşa süreci artık rutin faaliyetin ötesinde gereklilik halinde.