Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nin (AKPM), Türkiye'nin denetim sürecine alınmasına yönelik kararına ilişkin, "Şu anda Türkiye'ye karşı alınan bu karar tamamen siyasidir. Biz zaten böyle bir kararı tanımıyoruz. İstedikleri kadar böyle bir kararı almış olsunlar. Çok da büyütmüyoruz. Bu karar alınmıştır, geçmiştir." değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, Reuters'a verdiği röportajda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu ve soruları yanıtladı.
AKPM'nin "siyasi denetim" kararına ilişkin soru üzerine Erdoğan, Fransa'da pazar günü bir seçim yapıldığını hatırlatarak, bu seçimin OHAL şartları içerisinde gerçekleştiğini belirtti.
Fransa'da yaklaşık 1,5 yıldır neden OHAL uygulamasının yürürlükte olduğunu soran Erdoğan, "Sadece bir terör örgütüne karşı -ki sadece 15-20 kişinin öldürüldüğü bir terör olayıydı bu, bunun ardından- böyle uzun süreli bir OHAL uygulamasına başladı. Pazar günü yapılan seçim OHAL şartları altında yapıldı. Şimdi 15 gün sonra yapılacak olan seçim yine OHAL şartları altında yapılacak. Peki Fransa ile ilgili acaba böyle bir şart ve yahut böyle bir uygulama gündeme geliyor mu? Böyle bir şey asla yok. Türkiye'de devletin yıkılmasına yönelik bir darbe girişimi var. Bu darbe girişimine karşı Türkiye OHAL'i uygularken, silahlı kuvvetlerinin içerisindeki bu FETÖ mensuplarını temizliyorsunuz, emniyetin içerisindeki terör örgütü mensuplarını temizliyoruz, aynı şekilde devletin kurumlarının içerisine sızmış olan bu terör örgütü mensuplarını temizliyoruz. Bunu temizlemek mecburiyetindeyiz." diye konuştu.
Doğu Almanya ile Batı Almanya'nın birleşmesi sürecinde 500 bini aşkın insanın devletten temizlendiğini belirten Erdoğan, "Buna kimse bir şey diyebilmiş midir? Dememiştir. Şu anda Türkiye'ye karşı alınan bu karar tamamen siyasidir. Biz zaten böyle bir kararı tanımıyoruz. İstedikleri kadar böyle bir kararı almış olsunlar. Çok da büyütmüyoruz. Bu karar alınmıştır, geçmiştir." dedi.
Erdoğan, şu anda bu durumda olan 10 kadar ülkenin olduğunu dile getirerek, bunların içerisinde Arnavutluk, Azerbaycan, Bosna Hersek, Ermenistan, Gürcistan, Moldova, Rusya, Sırbistan ve Ukrayna'nın bulunduğunu anlattı.
Dünyaya seslenen Erdoğan, "İşin hakikatı budur. Böyle bir hakikatın olduğu yerde insanları biz insanları özellikle vicdana bir defa siyasi yaklaşımlardan uzak olarak vicdanlarının sesini duymaya özellikle çağırıyoruz. Uyarlar uymazlar, hiç önemli değil ama biz hak ve özgürlükler noktasında mücadelemizi aynı samimiyetle sürdüreceğiz ama bu terör örgütlerine de başta PKK, FETÖ ve DEAŞ tüm bunlara karşı verdiğimiz mücadeleden asla taviz vermeyeceğiz, kararlı şekilde de yolumuza devam edeceğiz." değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği'nin (AB) kendini çek etmesi gerektiğini belirterek "AB şu anda bir dağılma sürecinin içerisine girmiştir. Bir tane, iki tane ülke şu anda AB'yi ayakta tutamaz. Bunu bilmeleri lazım ama Türkiye gibi samimi ve farklı bir inancı temsil eden ülkenin orada olması onlara güç katardı. Onlar halen bunun farkında değil çünkü AB'nin içerisinde halkı Müslüman olan bir tane ülke yok. Olursa sadece Türkiye olur ama bunu da 54 senedir hazmedemediler." dedi.
Erdoğan, Reuters'a verdiği röportajda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu ve soruları yanıtladı.
Demokrasinin asla tek adam rejimi olmadığını ve olamayacağını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"15 Temmuz'da öyle bir darbe girişimiyle karşı karşı kalıyorsunuz ki 249 kişi şehit oluyor, 2 bin 193 yaralı var. Bütün bu insanların dalga dalga genişlediği bir Türkiye var. Düşünün ben o gece halkımı meydanlara çağırdığım zaman tereddütsüz meydanlara yürüdüler. Ben de halkımın arasına karıştım. Tabii ki bütün bu şehitlerin aileleri ve yaralıların aileleri meydanlarda bu yönetimle ilgili, referandumla ilgili yaptığımız mitinglerde hep bir şey söylediler. 'Benim evladımın ve eşimin, benim kardeşimin kanı yerde kalmasın. İdam, idam, idam' dediler. Benim de onlara verdiğim cevap ne olmuştur? Bu konuda karar halkımındır. Milletimin şu andaki sesini parlamentoya kim taşıyacak? Partiler taşıyacak. Partiler parlamentoya getirir, parlamento bu konuda böyle bir karar alır da bu da bana gelirse ben cumhurbaşkanı olarak böyle bir kararı onaylarım. Niye? Çünkü halkımın talebi budur da onun için. Demokrasi, halkların bir ülkeyi yönetimdeki sesi değil mi? Dolayısıyla onların sesine kulağımızı tıkamak mümkün mü? Hayır mümkün değil. Hatta ben şunu da söyledim. Gerekirse halka gidilir, bununla ilgili referandum yapılır, halk böyle bir referandumda eğer buna karar veriyorsa halkın talebine zaten uymak durumunda kalırsınız."
- "AB, Türkiye karşı hiçbir sözünü tutmamıştır"
İdamın uygulandığı ülke sayısının uygulanmayan ülkelerden çok daha fazla olduğuna dikkati çeken Erdoğan "O ülkeler AB üyesi değil diye mi onlar gündeme gelmiyor? Böyle bir durum var. Kaldı ki şu anda bizim ülkemizde henüz böyle adım atılmış değil. Şu anda parlamento açıldıktan sonra bu parlamento gündemine gelir mi, gelmez mi ayrı bir şey." dedi.
Türkiye'nin AB'ye 54 yıl önce başvurduğunu anımsatan Erdoğan, şunları söyledi:
"54 yıldır AB, Türkiye karşı hiçbir sözünü tutmamıştır, samimi davranmamıştır, dürüst davranmamıştır. En son 6 yıldan bu yana... Bakın Suriye'den, Irak'tan 3 milyona yakın insanı biz ülkemize kabul ettik. Bunlar nereden kaçıyordu? Bombalardan kaçıyordu. Biz bunları şu anda ülkemizde misafir ediyoruz. Peki AB tüm bu olaylar karşısında bize hangi sözü verdi? Dedi ki 'Temmuz 2016'da size 3 milyon avro vereceğiz. Verdi mi? Hayır. Hatta 'İkinci yine aynı yıl içerisinde bir 3 milyar avro daha vereceğiz.' Peki şu ana kadar verdiği ne biliyor musunuz? 725 milyon avro. BM Mülteciler Konseyi verdi mi? O da 550 milyon dolar verdi."
Erdoğan, Türkiye'nin sivil toplum kuruluşlarıyla beraber 25 milyar dolar harcama yaptığına işaret ederek şöyle konuştu:
"El insaf. Türkiye bu kadar büyük riskleri alacak, bu kadar insanı ülkesinde misafir edecek, Avrupa sürekli bunlardan kaçacak ve kalkıp halen Türkiye'nin üzerine üzerine gelecektir. Türkiye, şu anda bütün bunlara rağmen sabırla bu mültecileri ülkesinde ağırlamanın gayreti içerisinde. İster kabul ederler, ister etmezler. Irak'tan, Suriye'den ne kadar insan ülkemize gelirse gelsin biz bunlara kapımızı kapatmayacağız çünkü o bombalardan kaçan insanları biz dışlayamayız. Onlara gönlümüzü açtık, elimizdeki bir tas çorbayı onlarla paylaştık, paylaşmaya da devam ediyoruz."
- "Latin Amerika ülkelerine vize yok ama Türkiye vizeye tabi"
Lübnan ve Ürdün'ün de mültecileri kabul ettiğini dile getiren Erdoğan, "Avrupa ise dikkat edin hep kaçıyor, kabul etmiyor. Dolayısıyla biz onurlu şekilde bunlarla bütünleşmeye bu yolda da devam edeceğiz ama ben AB'yi özellikle sözünü tutmaya davet ediyorum. AB bugüne kadar sözünü tutmamıştır. Halen tutmamakta direnmektedir. Bize böyle kenardan köşeden bazı şeyler uydurmasının hiçbir anlamı yok." dedi.
Erdoğan, ilk dönemde 15 olan fasıl sayısının Almanya Başbakanı Angela Merkel ve eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin ülkelerindeki seçimleri kazandıktan sonra 35'e çıkarıldığını hatırlattı.
Türk vatandaşlarına vize serbestisi konusunda ise Erdoğan, "Bakın Latin Amerika ülkelerine vize yok ama Türkiye vizeye tabi. 2015'in sonunda vizeler kalkacaktı, 2016'ya ertelediler. 2016'da ne yazık ki halen kalkmadı ve şu anda 2017'deyiz. Dürüst değiller. Bu gerçekleri de görmemiz lazım." dedi.
- "AB şu anda bir dağılma sürecinin içerisine girmiştir"
Türkiye-AB ilişkileriyle ilgili Erdoğan, şu anda özellikle AB'nin tavrını çok merak ettiklerini bildirdi.
Bu ay sonunda Brüksel'de dışişleri bakanları toplantısı yapılacağına işaret eden Erdoğan, bu toplantıdan ne çıkacağını göreceklerini belirtti.
Erdoğan, şunları kaydetti:
"Avrupa eğer bu konularda, işte şu son bazı gelişmelerle birlikte bazıları çıkıyor ileri geri konuşuyorlar. 'Biz AB olarak Türkiye ile müzakereleri durdururuz' vesaire filan felan gibi şeyler yapıyor. Eğer anlayış ve mantık gerçekse o zaman tabii ki biz ne yapacağız, durumu gözden geçireceğiz çünkü Türkiye şu anda 35 fasılla ilgili her şeyde hazır. Türkiye'nin hazır olmadığı hiçbir fasıl yok. İstedikleri anda hepsini önlerine koyduk, koyuyoruz. Hangisini isterlerse. Bizim bu noktada açığımız yok ama onlar halen oyalıyorlar. Samimiyseler, dürüstseler AB'den Sorumlu Bakanım ve Dışişleri Bakanım dahil olmak üzere oturulur ve bir an önce bu iş hallolur. 'Ha bunu halletmeyeceğiz, biz 3-5 sene daha bunu sallayacağız' derlerse bize de o zaman yapacağımız tek şey kalıyor. Millete gitmek. İngiltere gitti mi millete? Gitti. Brexit kararını çıkardı mı? Çıkardı. Ne oldu. Şu anda çok da rahat huzurlu şekilde geleceğe yürüyorlar. Belki bunu şimdi başka ülkeler takip edecek. Buna 'hayır' diyemeyiz? Aynı şeyi mesela Norveç de yaptı. Biliyorsunuz Norveç'in girişiyle çıkışı bir oldu. Benzer bir şey Türkiye için niye olmasın? Çünkü karşımızdakiler samimi davranmıyor. Samimi davranmadığı için biz de başka çıkış yollarını bulmak zorundayız. Niye biz kadar bu kapıda oyalanalım ki? 54 sene dilek kolay. 54 sene Türkiye'yi AB kapısında oyalayacaksın, ondan sonra da niye böyle olacaksın. AB'nin kendi çek etmesi lazım. AB şu anda bir dağılma sürecinin içerisine girmiştir. Bir tane, iki tane ülke şu anda AB'yi ayakta tutamaz. Bunu bilmeleri lazım ama Türkiye gibi samimi ve farklı bir inancı temsil eden ülkenin orada olması onlara güç katardı. Onlar halen bunun farkında değil çünkü AB'nin içerisinde halkı Müslüman olan bir tane ülke yok. Olursa sadece Türkiye olur ama bunu da 54 senedir hazmedemediler. Belki de bu hazımsızlığın arkasında bu vardı. Şimdi bunlar yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Onun için biz şu anda aynen gözlemedeyiz, beklemedeyiz. Her an her şey olabilir."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Sincar ve Karaçok dağlarına yaptığı hava harekatına ilişkin, "TSK'nın Sincar'da, Karaçok'ta falan yapmış olduğu bu operasyon kesinlikle Peşmergelere karşı bir operasyon değildir. Bu daha önceden zaten Sayın Barzani'ye bildirilmiş olan bir operasyondur." dedi.
Erdoğan, Reuters'a verdiği röportajda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu ve soruları yanıtladı.
Gelecek ayın çok yoğun olacağını belirten Erdoğan, 30 Nisan'da Hindistan'a gideceğini, 2 Mayıs'ta burada görüşmeleri olacağını, daha sonra da Rusya ziyaretinde bulunacağını söyledi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşeceğini ifade eden Erdoğan, Rusya'nın ardından ise Çin'i ziyaret edeceğini, burada en üst düzey katılımlı bir zirve olacağını, ardından da ABD'ye geçeceğini anlattı.
ABD Başkanı Donald Trump'la görüşeceklerini aktaran Erdoğan, telefonda 3-4 kez görüştüklerini fakat şu anda Türkiye-ABD ilişkileri, Suriye ve Irak gibi bölgesel sorunlar, Türkiye ile ABD'nin NATO üyesi iki ülke olarak savunma alanındaki dayanışması, terörle mücadelede PKK, PYD, YPG, FETÖ konularının ele alınıp değerlendireceklerini dile getirdi.
Bu konuda daha önce birçok belge ve bilgiyi ABD tarafına aktardıklarını hatırlatan Erdoğan, o belgeler çerçevesinde şu an yapılan bazı hazırlıklar olduğunu ve bunların da karşı tarafa iletileceğini bildirdi.
- Sarraf ile Atilla'nın ABD'de yargılanması
İş adamı Rıza Sarraf ile Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla'nın ABD'de yargılanmasına ilişkin Erdoğan, şöyle konuştu:
"Rıza Sarraf benim babamın oğlu değil ama benim bir vatandaşımdır. Devletlerin yöneticilerinin herhalde bir görevi de kendi vatandaşlarının hukukunu korumaktır. Eğer varsa bir suçu, bunlar bizim Adalet Bakanlığımıza da bildirilir ve gereği yapılır ama yoksa durup dururken hemen bazı şeyler uydurulmak suretiyle insanlar alınırsa o zaman tabii ki kendi vatandaşına sahip çıkamayan bir ülke konumuna düşersiniz. Diğer Hakan Bey ise bizim adeta devlet bankamız konumunda olan bir bankanın genel müdür muavinidir ve şu ana kadar Amerika'ya 7 kez girip çıkmıştır. Herhangi bir şey yokken son anda böyle bir şeyin genel müdür muavinimize uygulanmış olması, bunun burada art niyetli bazı girişimlerin olduğunu göstermektedir.
Belki burada da biz tabii FETÖ'yle ilgili bağlantıların olduğunu hissediyoruz, görüyoruz ve bizim yaptığımız tespitler de bu istikamettedir. Bu oyunun bozulması gerekiyor. Yani şu anda tabii ki Halk Bankası'nın tuttuğu avukatlar var, Sayın Sarraf'ın tuttuğu avukatlar var. Aynı şekilde bizim, şu anda devlet olarak bu konuda, tabii ki bizi işin içine sokmaya gayret edenler var, bu noktada avukatların çalışması var. Bütün bunların hepsini Sayın Başkan'la ele alacağız. En azından idari noktada atılabilecek bazı adımlar niye atılmıyor bunu soracağız. Feto denilen bu teröristin, yani burada yaklaşık 19 senedir 400 dönümlük bir arazi içinde misafir ediliyor olması düşündürücüdür. Yani en azından bu kişinin idari olarak gözaltına alınması veya tutuklanması beklentimizdir çünkü bu 170 ülkede adeta bir mikserdir. 'Eğitim, vesaire gibi bu tür hizmetler yapıyorum' kılıfına bürünmek suretiyle bu işleri yürütmektedir. Biz bunları da tabii Sayın Trump'la paylaşacağız. Görüşmemiz tabii ki zengin olacak, üzerinde duracağımız konular çok fazla olacak diye planlıyoruz."
- "TSK'nın operasyonu kesinlikle Peşmergelere karşı değil"
TSK'nın Sincar ve Karaçok'taki hava harekatına ilişkin bir soruyu yanıtlayan Erdoğan, "TSK'nın Sincar'da, Karaçok'da falan yapmış olduğu bu operasyon kesinlikle Peşmergelere karşı bir operasyon değildir. Bu daha önceden zaten Sayın Barzani'ye, onlara bildirilmiş olan bir operasyondur." dedi.
Erdoğan, Türkiye için tehdit oluşturan terör örgütünün silah ve mühimmat gibi malzemelerinin bulunduğu yaklaşık 40 noktada kimsenin olmaması gerektiğinin ABD ve Rusya'ya da ayrıca bildirildiğini ifade ederek operasyon öncesinde de tekrar bildirimde bulunulduğunu vurguladı.
Erdoğan, "Yaklaşık 45 dakikalık bir süre içerisinde yapılan bu operasyonla buradaki bu noktalar yüzde 100 isabetle vurulmuştur fakat bu arada da 5-6 Peşmerge'nin öldüğü bilgisi bize geldi. Bu tabii bizim için arzu edilmeyen bir konuydu ama böyle bir şey söz konusu oldu. Bunun ne yazık ki önceden kendilerine bildirilmiş olmasına rağmen böyle bir neticenin çıkması bizim üzüntümüze muciptir." diye konuştu.
- "Son terörist yok edilinceye kadar mücadelemiz sürecek"
Operasyonların devamının gelip gelmeyeceğinin sorulması üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
"Kesinlikle, yani bizim oradaki terörle mücadelede hep söylüyoruz, son terörist yok edilinceye kadar bu mücadelemiz içerde ve dışarıda sürecektir. Kandil'de, Kuzey Suriye, Kuzey Irak'ta sürecektir. Mesela şimdi Sincar bölgesi bizim için, daha önce açıkladım ben, burası bizim açımızdan ikinci bir Kandil'dir. Biz ikinci bir Kandil'in oluşmasına müsaade etmeyeceğiz çünkü Sincar'da yaklaşık 2 bin civarında PKK'lı var. Biz orada böyle bir şeyin oluşmasına müsaade edemeyiz. Eğer müsaade edersek yarın orası bir tehdit oluşturacak. Tedbirimizi almaya mecburuz. Eğer biz bataklığı kurutmazsak, bataklık haline gelince bir daha burayı kurutmak mümkün değildir. Onun için adımlarımızı atmak zorundayız. Bunu Amerikalı dostlarımızla da paylaştık, paylaşıyoruz. Rus dostlarımızla da paylaştık, paylaşıyoruz. Aynı şekilde Kuzey Irak yerel yönetimiyle de bunları zaten sürekli paylaşıyoruz. Onun için son teröriste kadar bu mücadelemizi sürdüreceğiz çünkü bütün sınır vilayetlerimizde huzuru temin etmemiz lazım."
YSK'nın halk oylaması sonuçlarına ilişkin kesin kararını açıklamasının ardından partiye üyelikle ilgili herhangi bir başvuru yapıp yapmayacağına ilişkin soruyu cevaplayan Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım'ın partinin olağan kongre tarihleriyle ilgili bir açıklama yaptığını aktardı.
Yıldırım'ın AK Parti'nin olağan kongre tarihinin 2018 yılı içerisinde olduğunu ifade ettiğini belirten Erdoğan, ancak bunun "2017 içerisinde herhangi bir kongre yapılamayacağı" anlamına gelmediğini söyledi.
Olağanüstü kongre kararlarını partinin yetkili kurullarının aldığını bildiren Erdoğan, "Şu anda şahsımın partime, kurucusu olduğum partime geçişim YSK'nın seçimlerin kesin neticelerini açıklamasından sonra olacaktır." dedi.
AK Parti'ye döndükten sonra partinin yetkili kurullarının ne gibi bir adım atacağını şu anda kendisinin söyleyemeyeceğini dile getiren Erdoğan, "Bu talep delegeden, MKYK'dan, Merkez Yürütme Kurulu'ndan gelir. Oralardan gelir, geldikten sonra da bunu değerlendirir, ona göre adımları atarız." diye konuştu.
- "Putin bana 'Ben Esed'in avukatı değilim' dedi"
Suriye'ye dair hala bir umut olup olmadığının ve durumun iyileşeceğini düşünüp düşünmediğinin sorulması üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:
"Zaten Esed bir çözüm adresi değil ki. Suriye'nin Esed'den kurtulması lazım ki çözüme yürüyelim. Esed orada kaldığı sürece asla Suriye'de çözüm olmaz. Suriye'yi bu hale getiren o. Devlet terörü estiren o. Onunla beraber nasıl olacak da Suriye barışı yakalayacak? Kendi halkına, kendi vatandaşına tanklarla, toplarla saldıran, uçaklarla, varil bombalarıyla, kimyasal silahlarla halkını öldüren bir insan çözüm aracı olabilir mi? Biz bugüne kadar hep söyledik, Esed'siz çözüm. Dediler 'Kim, DEAŞ mı?' Ya size DEAŞ'ı kim söyledi? DEAŞ'a karşı en büyük mücadeleyi veren biziz. Şu ana kadar biz DEAŞ'tan binlerce insanı öldürdük. Niye? Çünkü onlar İslam'ın temsilcisi olamaz. İslam için onlar birer yüz karasıdır. İslam'la DEAŞ'ın yakından uzaktan alakası yok. Bunu bir defa Müslümanların kabul etmesi lazım. Ve asla savunmasız insanlara silah sıkmaya, onları öldürmeye ister Müslüman olsun ister olmasın kimsenin hakkı yok. DEAŞ bunları yapmıştır.
Dolayısıyla burada atılması gereken adım, ben bunu Sayın Putin'le görüştüm, Sayın Trump'la telefonda görüştüm, Sayın Obama'yla zaten çok görüştüm ama hiçbir netice alamadım. Şimdi bu dönemde görüşeceğiz ve diyoruz ki burada adımı gelin öyle bir atalım ki buranın kaderini Suriye halkı kendisi belirlesin. Demokrasi bu değil mi? Eğer demokrasi buysa bırakalım kararı Suriye halkı versin. Biz ne yapalım? Biz güvenliğini sağlayalım. ABD, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, İran, hep beraber bir araya gelelim sandıkları getirelim Suriye halkı liderini seçsin. Partisini belirlesin. Öyle ülkeler var ki 20-30 tane parti var, burada da belki o kadar kurulacak. Bırakın kursunlar. Seçim yapılsın, sandıktan kim geliyorsa hepimiz ona 'Başımız gözümüz üstüne' diyelim, işi bitirelim ama ne yazık ki hep bize şunu söylediler 'DEAŞ gelir.' Ya sanki Esed'in yaptığı DEAŞ'tan iyi mi?"
- "Nihai kararı bırakalım Suriye halkı versin diyorum"
Türkiye'nin 3 milyon, Lübnan'ın 1,5 milyon ve Ürdün'ün de 1 milyon sığınmacı barındırdığına dikkati çeken Erdoğan, bu insanların kendi topraklarından kaçtıklarını vurguladı.
Bunun sebebinin de Esed olduğunu söyleyen Erdoğan, artık kalkıp da "Esed'li mi Esed'siz mi?" gibi bir tartışma yapılamayacağını, yapılırsa yazık olacağını ifade etti.
Suriye halkının liderini kendi belirlemesi konusunda hiçbir tereddüdü olmadığını belirten Erdoğan, bunun için çok da ideal isimler olduğuna dikkati çekti.
"Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in ise bunu dinlemediği" yorumu üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
"Sayın Putin hatta bana şu ifadeyi bile kullanmıştır, 'Yani Erdoğan beni yanlış anlama, ben Esed'in avukatı değilim.' demiştir. Bunu bana Sayın Putin söyledi ama demek ki başka bazı şartlar, gelişmeler vesaire, bizimle paylaşamadığı şeyler olabilir ama şu anda Trump, Putin, biz, hatta İran, Suudi Arabistan, Katar çünkü bu işin içinde aktif roller aldıkları için, hep birlikte otururuz, konuşuruz ve bizler yardımcı oluruz. Ama nihai kararı bırakalım Suriye halkı versin diyorum."
Avrupa Birliği (AB) ile ilişkiler bağlamında Türkiye'ye yönelik dış yatırımların azalıp azalmayacağı riskleriyle ilgili iddialar hakkındaki soru üzerine Erdoğan, maalesef böyle bir kampanya sürdürüldüğünü belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin ekonomik alanda herhangi bir sıkıntısının bulunmadığını, dik bir şekilde yoluna devam ettiğini anlattı.
Ekonomide Türkiye AB ülkelerine ne kadar bağımlıysa AB ülkelerinin de Türkiye'ye o kadar bağımlı olduğunu dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şu anda AB ülkelerinin birçok firmasının Türkiye'de yatırımları var mı? Var. Türkiye'de bunlar çok ciddi kazanımlar elde ediyorlar mı? Ediyorlar. Onların buradan çıkıp gitmeleri söz konusu olabilir mi? Olamaz çünkü onlar sadece Türkiye'ye çalışmıyorlar, Türkiye'den dünyanın değişik ülkelerine çalışıyorlar. Bunların hemen hemen tamamına yakını özel sektör firmaları. Dolayısıyla benim ekonomide öğrendiğim bir şifre vardır; 'Para, sermaye, finans cıva gibidir, kendisi için uygun zemin nerede bulursa oraya kaçar.' Şimdi böyle bir gerçek var."
Türkiye'nin ekonomide AB'nin 7'nci ortağı olduğuna dikkati çeken Erdoğan, böyle bir tablonun bulunduğunu ifade etti.
"Borsa tavan yaptı"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 18 Mart'ta temelini attıkları Çanakkale 1915 Köprüsü'nün bedelinin 3-3,5 milyar dolar olduğunu, yarı yarıya olmak üzere bunun yapımını Koreli bir firmayla sürdürdüklerini hatırlattı.
Herkesin "bitti, çöktü" dediği bir dönemde Kore ile Türk firmasının ortaklaşa bu adımı attığını söyleyen Erdoğan, "Eee buyur. Bak oluyor. Şimdi başka yatırımlar var sırada. Mesela Kanal İstanbul var. Aynı şekilde bir de boğazın içinden, şimdi bir de tekrar boğazından altında üç katlı bir tünel geçecek. Bu da çok ciddi bir rakam. Bunun iki katı otomobiller, bir katı raylı sistem." değerlendirmesini yaptı.
Saydığı bu yatırımların ciddi maliyetleri olduğuna ve küresel sermaye gerektirdiğine değinen Erdoğan, savunma sanayisi, turizm, altyapı, üstyapı yatırımlarına yönelik küresel sermayenin Türkiye'yi tercih etmesinin anlamlı olduğunu vurguladı.
Erdoğan, yaptıkları görüşmelerde herhangi bir sıkıntının söz konusu olmadığını gördüklerini, zaten Türkiye'nin şu anda attığı adımlara bakıldığında gerek gayrisafi milli hasılası itibarıyla gerekse de Menkul Kıymetler Borsasının tavan yaptığını bildirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Borsa İstanbul'un dün itibarıyla Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamına ulaştığını, bunun dünyada görülen bir şey olmadığını dile getirdi.
Türkiye'nin küresel sermaye girişi bakımından da gayet iyi bir konumda olduğunu aktaran Erdoğan, kendisinin başbakanlığı döneminde yıllık bazda bu miktarın 22,5 milyar dolara kadar çıktığını, bunu hem yakalayıp hem de aşacaklarını ifade etti. Bu yıl ilerleyişin bunu gösterdiğine işaret eden Erdoğan, özelleştirmede güzel gelişmeler olduğunu anlattı.
Erdoğan, "Bizim AB ile ilgili şu andaki gelişmeler ve görüşmelerde bunlar menfaate ve çıkara dayalı olan ilişkilerdir. Bu konuda biz kapımızı kimseye kapatmadık. AB de öyle zannediyorum ki kapısını kolay kolay kapatamayacaktır. Olayın aslı budur." diye konuştu.
"Evet demek de haktır hayır demek de haktır"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir soru üzerine, 16 Nisan'da gerçekleştirilen anayasa değişikliği halk oylamasına da değindi.
Kendisinin 2014 yılında yüzde 52 oyla cumhurbaşkanı seçildiğini anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bütün büyükşehirler, Ankara, İstanbul buralar da dahil olmak üzere burada bir gerçek var? Nedir. Şimdi o seçimde örneğin ben AK Parti'nin bir adayı olarak çıktım. Karşımda ise bütün siyasi partiler, 14 parti bir araya geldi. Bu seçim ise farklıydı. Bu referandum, 'hayır' oyları bir partinin oyu değil, 'evet' oyları da bir partinin oyu değil. Dolayısıyla burada bir yanlışın içerisine kesinlikle düşmemek lazım. Bu nerede belli olacak. Bu Mart 2019'daki yerel seçimlerde bir yere kadar belli olacak ama nihai değildir. Asıl nerede belli olacak? Kasım 2019'da belli olacak çünkü Kasım 2019'da iki sandık gelecek. Bunlardan biri parlamentodur, bir diğeri başkanlık içindir. Burada her şey net ortaya çıkmış olacak. Bir de şu var; bakalım o zaman siyasi partiler kendi adaylarını ortaya çıkarabilecek mi veya konsolidasyona mı gidecekler? Hepsini orada göreceğiz.
Bir şeyi özellikle vurgulamak isterim. Şu ifade bana göre doğru değil; bölünmüşlük. Böyle bir şey söz konusu değil ki. Yani eğer bir referanduma gidiyorsanız bir 'beyaz' olacaktır bir 'siyah' olacaktır. Yani bir 'evet' olacaktır bir 'hayır' olacaktır. 'Evet' veya 'hayır' çıktı diye buna bölünmüş dersek bu yanlış olur. Oyun kaderinde o var. Bu oy da birisi 'evet'tir birisi 'hayır'dır. 'Evet' demek de haktır 'hayır' demek de haktır. Yani biz 'hayır' diyen seçmene 'Sen kötüsün', 'evet' diyene 'Sen iyisin' deme hakkına sahip miyiz? Demokrasilerde ona da saygı duymak zorundasınız, öbürüne de. Hepsini anlayışla karşılayacaksınız. 'Hayır' diyen 'evet'i anlayışla karşılayacak, 'evet' diyen de 'hayır' diyeni anlayışla karşılayacak."
"Hiçbir zaman mağlubiyeti hazmedememişlerdir"
Karşısındakinin görüşünü anlayışla karşılamanın demokrasinin gereği olduğuna, güzelliğinin de zaten bu noktada bulunduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, ancak bunu bazılarının hazmedemediğini anlattı.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Örneğin, şu anda Türkiye'de ana muhalefetin hazmedemediği gibi. Çığırtkanlık; 'Ülke bölünüyor, ülke şöyle oluyor.' Ülkede bir defa bir gerçek var. Nedir? Önce hukuku bileceksin, demokrasinin bir hukuku var, sandığın bir hukuku var. Bu hukuk nedir? Seçim biter, sayımlar yapılır, İlçe ve İl Seçim Kurulları, ondan sonra bütün itirazlar nereye gider en sonunda? Yüksek Seçim Kuruluna (YSK) gider ama YSK'nın verdiği karar nihaidir. Onun daha ilerisi yoktur. Seçimin kuralı bu. Şimdi ana muhalefet YSK'ya gitti, olmadı. Tuttu, bugüne kadar olmamış mekanizma; Danıştaya gitti. Ya neticesi belli zaten. Danıştayın böyle bir yetkisi yok. Ne oldu? Danıştay da açıkladı kararını, 'Benim böyle bir yetkim yok' dedi. Şimdi ne diyorlar? Şimdi Anayasa Mahkemesine gideceğiz. Anayasa Mahkemesinin de böyle bir yetkisi yok çünkü siyasi alanda kullanılan oylarla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin böyle bir karar verme yetkisi yok. Ondan sonra ne diyor? AİHM'e gideceğim diyor. AİHM bu işlere karışamaz, böyle bir yetkisi yok. Şimdi dert nedir? Sadece bulandırmak. Hazımsızlık. Bu siyasi örgütün tarihine baktığınızda tarihi boyunca hep böyledir. Hiçbir zaman mağlubiyeti hazmedememişlerdir, şimdi de hazmedemiyorlar."
"Kimse kalkıp da 'İngiltere bölündü' diyebilir mi?"
Referandum sonuçlarını hatırlatan Erdoğan, "hayır" karşısında "evet"in yaklaşık 1 milyon 380 bin oy farkla kazandığını belirtti.
ABD'de geçen yıl kasım ayında yapılan başkanlık seçimine değinen Erdoğan, "ABD'de Trump, toplam oy yüzdesinin yüzde 45,9'unu almıştır ama sistem gereği kongredeki üye sayısı 304'tür. Kaybeden yüzde 48 almıştır Clinton ama kongredeki üye sayısı 227. Peki kimse buna bir şey diyebiliyor mu? Ne oldular, bağırdılar, çağırdılar, sonunda iş kapandı bitti. Şimdi aynı durum mesela Fransa'da birinci turda çıktı. Birinci turda bir neticeye gidilemedi. Şimdi ikinci tur. Bakalım şimdi ikinci turu önümüzdeki hafta göreceğiz ne çıkacak. Oralarda da buna yakın şeyler olabilir. Orada bir seçime, neticeye varılacaktır." ifadelerini kullandı.
Brexit'te ise AB'den "ayrılma" taraftarlarının oy yüzdesinin 51,9 ve "kalma" taraftarlarının ise 48,1 olduğunu anımsatan Erdoğan, toplam oyların ise "ayrılma" taraftarlarının 17 milyon 400 bin, "kalma" taraftarlarının ise 16 milyon 150 olduğunu söyledi.
Türkiye'deki referanduma katılımın yüzde 85'in üzerinde olduğunu kaydeden Erdoğan, "Böyle bir demokrasi mücadelesi olabilir mi? Bunu Türkiye gösterdi." yorumunu yaptı.
Erdoğan, Türkiye'deki referandumda "evet" ile "hayır" oyları arasındaki farkın Brexit'teki AB'den "ayrılma" ve "kalma" taraftarları arasındaki farktan fazla olduğuna işaret ederek, "Kimse kalkıp da 'İngiltere bölündü' diyebilir mi? İngiltere için bunu söylemeyenler acaba Türkiye için niçin 'bölünüyor' diye bir ifadeyi kullanıyorlar? Hayır asla biz ona da saygı gösteriyoruz ama 'evet'e de herkesin saygı göstermesi gerekir diyoruz." açıklamasında bulundu.
"Gündemi farklı yere kaydırmanın anlamı yok"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, erken seçim olabileceğine yönelik iddialar hakkında da değerlendirme yaptı.
Erdoğan, bu konuyla ilgili şunları aktardı:
"Şu anda Türkiye'nin gündeminde, hükümetimizin de yaptığı açıklama, ortada böyle bir şey gündemde değil çünkü var olan bir hükümet var ve hükümet de güçlü bir oy potansiyeliyle geldi. Parlamentoda güçlü bir milletvekili yapısına sahip. Öyleyse bir seçimle beraber tekrar gündemi farklı yere kaydırmanın anlamı yok. İşimize bakacağız, ekonomimizi güçlendireceğiz. Önümüzde seçime neredeyse 2,5 sene var. Bu 2,5 sene içerisinde çok çok büyük mesafeler alınması lazım. Yani biz geçmişteki o siyasi hayatı ülkemize yaşatmadık. 15 sene içerisinde yaşatmıyoruz. Ortalamasını aldığınızda çok partili hayatta 16 ayda bir bu ülkede seçim olmuş. Biz bunları yaşamak istemiyoruz. Bundan sonra inşallah Kasım 2019'dan sonra herkes bilecek ki 5 sene sonra şu gün Türkiye'de seçim var. Buna alışacağız."