Melih Altınok / sabah.com.tr
Söylenebilecek her türlü yalan söylendi.
Çarpıtmalar birbiri ardına dizildi.
Siyasi ihanetin manifestoları yazıldı.
Tehdidin, parmak sallamanın bini bir para...
Ama bitmedi.
Çünkü işe yaramıyor.
Zira seçmen elinde söyleyecek tek bir doğrusu olanın "Referandumda eğer evet çıkarsaCumhurbaşkanı 1+1 evleri yasaklayabilecek" türünden zavallıca yalanlara tenezzül etmeyeceğini biliyor.
"Tek adamlık geliyor" diye karşı çıktığı sistemi aynı zamanda "çok başlılık olacak" diye de eleştirebilen muhalefet liderine çocuklar bile gülüyor.
"Evet diyorum" dediği yazısında niçin hayır oyu verilmesi gerektiğini anlatan ve küskün olduğu kadar sinsi de olabilen ikbal pervanelerini kimse ciddiye almıyor.
"Evet" mitingine katılacağı duyurulunca hayırcıların sitem ettiği siyasilere gramsaygınlığı, özgül ağırlığı hatta adı bile kalmadı.
Elindeki kadehi bile dökebileceğinden şüphe ettiğimiz tiplerin "evet" oyu verecek vatandaşı Yunan askeri gibi İzmir'den denize dökmekle tehdit etmesi ancak geyiklerekonu oluyor.
Dün de neyiyle meşhur olduğu sorulduğunda kimsenin tek çırpıda karar veremediği 3B sınıfından Pelin sahnedeydi.
Evet, evet, CHP'nin televizyonu Halk TV'de katıldığı programda "Hızlı tren dediler sonra mühendisler ortaya çıktı, hızlı tren değil, sadece daha fazla kömür atarak hızlandırılmış" tespitiyle gönüllere taht kuran arkadaşımızdan bahsediyorum.
Bir müsamerede kürsüye çıkan Pelin, Evetçilerin Mao'nun kültür ihtilalindeki gibi ikna kamplarında hizaya çekilmesini öneren dinleyicilerine niçin "Hayır" denilmesi gerektiğinigözyaşlarıyla anlattı.
Peki, niye mi ağlıyordu Pelin?
Nasıl ağlamasındı?
Küçük kız bu panele katılabilmek için annesinden "fotokopi çektirmeye çıkıyorum"diyerek izin almıştı.
İşte o kadar kötü durumdaydı ülke. Ve "Evet" kazanırsa, evden çıkmak için annesi Pelin'e belki de bir daha hiç izin vermeyecekti.
Ne diyelim... Ağlama Pelin.
Jacques Seguela'nın "Anneme reklamcı olduğumu söylemeyin..." isimli meşhur bir kitabı var. Onun bir özetini bul belki bir çıkış yolu bulursun.
Evet, gülüyoruz ama işin şakaya gelir yanı yok aslında.
Çünkü sömürgecilerin saltanatının sarsılacağı referandumdan önceki son haftaya girdik.
Ve 15 Temmuz'dan canımızla, kanımızla biliyoruz ki, ellerinde halkın iradesine karşıdeneyecekleri yol yöntem kalmayınca alçaklıkta sınır tanımıyorlar.
Önümüzdeki hafta da yalanın, çarpıtmanın, ihanetin, tehdidin, ajitasyonun, iftiranın dibine vuracaklar.
Ha derseniz ki "Ne olacak, alayı gelsin..." Haklısınız, aynen öyle.
Flaşlar bu zor zamanlarda tüm yüzlerde patladı, resimleri gün gibi ortada.
Ama yurtseverlerin diri durmasında fayda var.
Zira 16 Temmuz sabahından biliyorsunuz, karıştırdıkları ülkeyi onlar için de durultmak, bu topraklara sahip çıkmak yine bize, halka düşüyor.
Sırtımızda yumurta kefesi, ülkemiz var.