Burhanettin Duran / Sabah.com.tr
16 Nisan referandumuna giderken "evet" ve "hayır" cepheleri kararsızları etkilemenin peşinde. Şimdilik birçok anket "evet" tercihini önde gösterse de sekiz haftalık kıyasıya bir kampanya bekliyor bizleri.
Kampanyanın ana odağı cumhurbaşkanlığı sisteminin maddeleri ve teknik özelliklerinden ziyade getirilmek istenen değişimin genel mahiyet üzerinde toplanıyor. Siyasetçiler Cumhuriyet tarihinin bütün birikimini bu referandumun süzgecinden geçirecek yeni bir okumanın gayreti içinde.
"Rejimin sona ereceğinden" "Cumhuriyet'in ilelebet payidar olacağına", "tek adamyönetiminden" "milletin dirilişine" kadar birçok tema arzı endam ediyor. Elbette, referandum günü yaklaştıkça seçmenin hükümet sistemi değişikliği etrafındaki ümitleri ve kaygıları netleşecek. Ve milli irade sandıklarda tecelli ederek siyasi tarihimizin önemli bir dönüşümüne rengini vuracak.
***
Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş referandumunda hangi cephe kararsızları ikna edecek? Kritik soru bu. Bu sorunun cevabı, kanaatimce, olumlu ve olumsuz temaları sentezleyen kampanyanın üstün çıkacağıdır.
"
Evet" cephesi mevcut parlamenter yapıya "
vesayet üretme," "
beka meselesi," "
yetki karmaşası," "
krizlere açık olma" gibi eleştirilerde bulunuyor. Ancak istikrar, kalkınma, etkin yönetim, uluslararası aktörlük ve terörle mücadele konularının da cumhurbaşkanlığı sistemi ile verimli şekilde sağlanabileceğini söylüyor. Bu hedefi de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Anadolu turunda dile getirdiği gibi "
2023 hedeflerine ulaşma" ve "
yeniden doğuş" olarak olumlu cümlelerle açıklıyor.
Böylece kendisinden kurtulmak istenen krizlerle ulaşılacak hedefler bir arada, umut vaat eden bir şekilde dile getiriliyor. Bu söylemin somut karşılığı ise AK Parti iktidarının geçmiş 15 yıllık icraatı. Köprülerden yollara ve sağlığa kadar bütün başarıları.
***
"
Hayır" cephesi ağırlıklı olarak korkulara, olumsuz unsurlara odaklanıyor. Cumhurbaşkanlığı sisteminin "
tek adamlık getireceğini" ve "
olağanüstü halikurumsallaştırarak demokrasiyi sona erdireceğini" iddia ediyor. Bu söylem AK
Parti iktidarına yönelik uzun süredir kullanılan
otoriterlik suçlamasının doğal bir uzantısı. Batı medyasının da aynı dili benimsediği görülüyor.
"
Diktatör" anlamında tek adamlık ziyadesiyle tüketilmiş bir sermaye.
Ancak teknik manada "
yürütmede bütün yetkilerin bir insana bırakılmaması"
gerektiği eleştirisini önemsemek gerekir.
Seçilen cumhurbaşkanının kişisel olarak değil kurumlar eliyle yöneteceği vurgulanmalı.
Erdoğan'ın güçlü liderliğine alışık seçmenler yürütmede yetki bölünmesinin getirdiği krizler konusunda bilgilendirilmeli.
Yine, "
Evet" cephesi, "
olağanüstülüğün kurumsallaşması" eleştirisini karşılayacak
bir avantaja sahip. Mevcut sistemin
bugün bize yaşattığı kronik krizlerinin ve olağanüstülüklerinin
geri dönülmez şekilde ortadan
kaldırılacağı öne sürülerek... Bir eleştiriyi
ümitvar bir öneriye çevirerek.
Cumhurbaşkanlığı sistemi, istikrar ve reformu bir arada harmanlayan bir teklif konumunda. Hem darbe ve muhtırayı imkânsız kılan hem de olağanüstülüğe ihtiyaç hissetmeden sorunları çözebilen bir sistemin kurgulanması.
***
Hayırcıların kampanyasındaki en büyük eksiklik ise olumlu bir unsurun bulunmayışı. Sandıkta "
hayır" denilmesi mevcut sorunlarımızdan hangisini çözecek sorusu cevap bulamıyor. Dahası, "
hayır" denildiğinde AK Parti iktidarından da kurtulmak söz konusu değil.
Belki tek elle tutulur argüman referandumdan hayır çıkması durumunda dahi Erdoğan'ın ve AK Parti'nin ülkeyi yönetmeye devam edecek olması.
"
Ne istediniz de yapamadınız?" sorusu icraat yapan aktörün "
değişim ihtiyacı" tezi yanında cılız bir eleştiri olmaya mahkûm.