Salih Tuna / Yeni Şafak
Memleketin tüm "güzide" gazetecileri tarihe tanıklık etmek için hazır vaziyete geçmişlerdi.
Müthiş operasyon başlamak üzereydi.
Polisler gece yarısı bir evi basacaklardı. Ne ki, baskın yapılan yer terörist evi değildi. Silah kaçakçılığı toplantısı veya eroin ticareti falan da yapılmıyordu.
Ya?
Orta yaşlı bir adamla genç bir kadının "zinası" söz konusuydu. Hayır, pop star da değillerdi. (Ayrıca, orta yaşlı adam, "imam nikahlı eşim" diye feveran edecekti ama kimsecikler o heyulada duymayacaktı.)
Gazetecilerin onca alakasının sırrı…
Mezkur "zina" üzerinden oluşturulan atmosferde "Türkiye laiktir laik kalacak" sloganları atılınca anlaşılacaktı.
Sizin anlayacağınız, magazinci milletinin "yasak aşk" tesmiye ettiği söz konusu "ilişki" "laikliği" tehlikeye sokmuş, laik eşhas da "laikliği" kurtarmak adına Sincan'da tankları yürütenlere alkış tutmuştu.
Gülmeyin, durum aynen böyleydi.
Maksat (daha evvel bu köşecikte söylediğim gibi) post modern tesmiye edilen darbelerine zemin hazırlamak için sarıklı, sakallı Müslüm Gündüz'ü "zâni", başörtülü / türbanlı Fadime Şahin'i de "zâniye" ilan ederek iki simge isme dönüştürmekti.
O kadar ki, "tarikatçı" deyince akla Müslüm Gündüz, "başörtülü/ türbanlı" deyince de Fadime Şahin gelsin istemişlerdi.
Çok tuhaftı…
CHP Milletvekili Tuncay Özkan bu işin arkasında "FETÖkulli" olduğunu yıllar sonra şöyle faş etmişti: "Çağırdım muhabir arkadaşı; dedim ki, adamın yatak odasında sizin ne işiniz var? Gazeteci dediğiniz adam elinde kamerayla Müslüm Gündüz'ü kapısının önünde beklemez. Böyle bir görevimiz yok bizim. Dedi ki, İstihbarat Şube Müdürü bizzat aradı; burada çok önemli bir operasyon yapacağız hadi o operasyon için gelin, dedi. Biz de gittik…"
Mahut operasyon için gazetecileri çağıran İstihbarat Şube Müdürünün yıllar sonra Fetullahçı olduğu ortaya çıktı.
Hrant Dink cinayeti davasından cezaevinde tutuklu yargılanan Ramazan Akyürek ve İstanbul İstihbarat Şubesinin eski müdürü Ali Fuat Yılmazer de bu kurgunun arkasındaydı.
Yani…
Ergenekon / Balyoz kumpaslarını gerçekleştirenlerle 28 Şubat'ın simge olayını (Fadime Şahin - Müslim Gündüz) kurgulayanlar aynı ellerdi.
FETÖ sadece 28 Şubat'ta "hizmet" vermedi.
DHKP-C içinde kurduğu "Kaos Timi" üzerinden de "hizmetlerini" sürdürdü.
Bunu da, emniyetteki "kumpas" merkezleri (C- 5 ) dağıldıktan sonra ortaya saçılan itiraflardan anlıyoruz. (Hrant Dink cinayetinde "FETÖkulli"ye duçar olan Erhan Tuncel'in Dink suikastının perde arkasını anlattığı "Amerika'nın Yeniçerileri" kitabına bakabilirsiniz.)
Yaşanan onca şeyden sonra bütün bunlarda şaşacak bir şey yok. Nihayetinde her türlü örgüte, cemaate, partiye "sızan" bir örgütten söz ediyoruz.
Gelgelelim, Bingöl'de gözaltına alınan 2 DEAŞ'lının, ByLock kullandığının tespit edildiğini gazetemizden okuyunca yine de şaştım.
Nasıl korkunç bir örgüttür bu!
Bir yandan, Türkiye'yi uluslararası toplumda terörü destekleyen ülke olarak gösterebilmek için MİT TIR'larına saldırıp, bilumum Can Dündar'ların dilinden "Türkiye DAEŞ'e yardım ediyor" iftirasını atacaksın, öte yandan bizzat DEAŞ'te yer alacaksın!