Akdağ, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Sağlık Bakanlığının 2017 yılı bütçesinin sunumunu yaptı.
Akdağ, konuşmasına başlamadan önce, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla farkındalığı artırmak amacıyla "Diyabete Göz Yumma" yazılı kokart dağıtıldığını belirterek, diyabetin tüm dünya için önemli bir sağlık sorunu olduğunu söyledi. Diyabetin geçmişte daha çok gelişmiş ülkelerin, şimdi ise gelişmekte olan ülkelerin problemi haline geldiğini ifade eden Akdağ, Türkiye'de bu alanda ciddi bir hastalık yükü olduğuna dikkati çekti.
Türkiye'de diyabetli kişi oranının, 2010'da yapılan iki ayrı çalışmaya göre yüzde 11 ve yüzde 13 çıktığını anımsatan Akdağ, "Diyabetli kişilerin ancak yarısı kendi hastalığını biliyordu. Bunun azaltılabilmesi için bize düşen görevler var. Toplumun farkındalığını artırmak, her türlü koruyucu tedbirleri almak, hastalarımızın tedavilerine yönelik gerekenleri yapmak açısından herkese ihtiyacımız var." diye konuştu.
Akdağ, 2016-2017 bütçelerine ilişkin karşılaştırma yaparak, "Bu sene merkez yönetim bütçesi ve döner sermaye bütçesinden 64 milyar 43 milyon lira ödenek tahsisi talebiyle komisyona geldik. Merkezi yönetimden 32 milyar 302 milyon, döner sermaye bütçesinden 31 milyar 741 milyon lira bütçe yaptık. Merkezi yönetim bütçemiz yüzde 26.3 artarken döner sermaye bütçemiz 15.1 arttı. Toplamda yüzde 20.5'lik değişimimiz var. Geçen yıllarda döner sermaye bütçesinde yer alan yatırım ödenek kalemi bu yıl genel bütçeye aktarıldı." dedi.
Bakan Akdağ, toplam bütçe kurumlara göre dağıtıldığında Halk Sağlığı ve Kamu Hastaneleri Kurumlarının en yüksek payı aldığını söyledi.
"KORUYUCU VE TEMEL SAĞLIK HİZMETLERİ BÜTÇESİ 4.6 KAT ARTI"
"Herkes İçin Sağlık" prensibiyle 2003 yılında hayata geçirilen Sağlıkta Dönüşüm Programı hakkında bilgi veren Akdağ, programın hükümetlerce bugünde kadar kararlılıkla yürütüldüğünü dile getirdi. Akdağ, "Programın 13. yılı tamamlandığında doğumda beklenen yaşam süresi 72.5 yıldan 78 yıla yükseldi. Bebek ölüm hızı bin canlı doğumda 31.5'ten 7.6'ya geriledi. Anne ölüm oranı da yüzbin canlı doğumda 64'ten 14.7'ye geriledi." ifadelerini kullandı.
Bakan Akdağ, yıkıcı sağlık harcamalarında (katastrofik) ciddi bir azalmanın söz konusu olduğunu da vurgulayarak, bunun yüzde 81'den 2014 yılı itibariyle yüzde 31'e düştüğünü kaydetti. Akdağ, sağlık hizmetlerinden memnuniyetin ise 2003 yılında yüzde 39.5 iken bunun 2015'te 72.3'e çıktığına değindi.
Koruyucu ve temel sağlık hizmetleri için ayrılan bütçenin reel olarak 4.6 kat artırıldığını aktaran Akdağ, 2017 yılında bu alana ayrılan bütçenin 12 milyar 706 milyon lira olduğunu bildirdi.
"YENİ TARAMA PROGRAMI BAŞLATILACAK"
Aşılama hizmetleri açısından, Türkiye'nin dünyanın en ileri ülkeleri arasında olduğunun altını çizen Akdağ, şunları kaydetti:
"13 ayrı aşı çeşidiyle çocuklarımızı ücretsiz olarak aşılıyoruz. En geniş aşılama programını uygulayan ülkeler arasındayız ve yüzde 97 oranında aşılamayı yakalamış durumdayız. Elektronik aşı takip ve soğuk zincir izleme sistemimiz var. Bu sistemde, bir aşının herhangi bir aşı merkezinde soğuk zincire uygun olarak saklanıp saklanmadığını elektronik olarak takip edebiliyoruz. Tüm aşı saklama dolaplarında elektronik aygıtlar var ve biz bunu merkezi olarak takip edecek durumdayız. Dünyada ikinci bir örneği de yok.
Anne ve çocuk sağlığı açısından doğum öncesi bakım hizmetlerimiz, sağlık kuruluşlarındaki doğum oranlarımız ve izlem sayılarımız gerçekten iyi. Bu konuda kaliteyi artırmak açısından daha yapmamız gerekenler mevcut. Tarama çalışmaları vardır. AK Parti olarak çalıştığımızda, yeni doğan bebeklerde bir tek hastalığa karşı tarama vardı ve yüzde 59 oranında gerçekleştirilebiliyordu. Hamilelere verdiğimiz ücretsiz demir desteğini 2017'de biraz daha artırarak yüzde 90'lara çıkartmak istiyoruz. Yeni bir hastalık grubu için yeni bir tarama programına 2017'de başlayacağız."
Akdağ, çocuklarda ağız ve diş sağlığı programlarında özellikle yaşamın bir parçası olabilmesi için okullara diş macunu ve diş fırçası dağıtılacağını dile getirerek, 2008 yılından bu yana yürütülen Misafir Anne Projesi'nin devam edeceğini söyledi. Akdağ, bu kapsamda yatak kapasitesinin 2017'de artırılacağını ifade etti.
"GEREKSİZ SEZARYENİN ÖNLENMESİ İÇİN DENETİM YAPILACAK"
Sezaryen uygulamalarına da değinen Akdağ, gereksiz sezaryen doğumların risk oluşturduğunu bildirdi. Akdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yapılan çalışmalarla 2010 ile 2012 yılları arasında bir mesafe katetmiştik. Özellikle ilk doğumlarda gereksiz sezaryenleri korumak lazım. Çünkü, anne ilk doğumunu sezaryenle yapmışsa sonraki doğumlarının da sezaryenle olması neredeyse kaçınılmaz. Sonraki doğumlar sezaryenle yapılmayabilir ama genellikle hekimlerimiz bu riske giremiyor. Bu nedenle ilk doğumların gereksiz sezaryenden korunması çok önemlidir.
Gebelerimizi bilgilendirecek sınıflar kurarak farkındalığı artırıyoruz. Ayrıca doğum eyleminde görev alan ebelerin hizmet içi eğitimlerini yapıyoruz. Sosyal Güvenlik Kurumu ile bir çalışma yapıyoruz şu anda. Normal doğumla sezaryene ödenen fiyatlar aynı. Aslında sezaryenin masrafı daha fazla olmasına rağmen, böyle bir politika izlemiştik. Bu politikanın yeterli olmadığını gördüğümüz için Sosyal güvenliğin ödeme tarifesinde normal doğum ücretinin yüzde 30 artırılması ve gereksiz sezaryen oranı yüksek hastanelerin hak edişlerinden kesinti yapılması konularını çalışıyoruz.
Normal doğum oranı çok düşük özel sektör kuruluşları var. Sezaryen oranı yüzde 80'lerin üzerine çıkmış özel sağlık kuruluşları var. Uzman hekimlerin doğum açısından yeniden eğitime alınmasını düşünüyoruz. Buradaki gözlemimiz şu: Normal doğum sayısı azaldıkça bir hekim uzmanlık öğrenciliğinden itibaren belli bir tecrübeye sahip değilse daha sonra bu cesaretini de kaybediyor. Dolayısıyla, böyle bir eğitim programına da başlamayı düşünüyoruz.
Öte yandan bilim dışı sezaryen doğumların önlenmesi için Bilim Kurulu aracılığıyla denetim yapılmasını planlıyoruz. Bu konu, tamamen bilimsel bir konudur. Geçtiğimiz ay Harvard Halk Sağlığı Okulunun yaptığı araştırmada, sezaryenle doğan bebeklerin diğer bebeklere göre daha sonraki yaşlarında daha şişman oldukları ortaya kondu. Sezaryen, anne ve bebeğin hayatı tehlikeye girmişse, anne ya da bebeğin ihtiyacı varsa yapılması gereken bir tıbbi işlemdir. Bunun kolaycılığa kaçıldığı için ya da maddi bir takım sebeplerle Türkiye'de böylesine çılgınca devam etmesine müsade etmeyeceğiz. Bu hususta çok kararlıyım ve değerli komisyonumuzu, Meclisimizin de desteğini bekliyorum."
TUZ TÜKETİMİ AZALTILACAK
Akdağ, aile hekimliği uygulamalarına ilişkin olarak da değerlendirme yaparak, "Aile hekimi başına düşen nüfus ortalama 3 bin 520'dir. Yıl sonuna kadar bir hekim başına düşen ortalama nüfusu 3 bin 250'ye, 2017'de 2 bin 900'a indirmeyi düşünüyoruz." dedi.
Türkiye Sağlıklı Beslenme Hareketli Hayat Programının devam ettiğini dile getiren Akdağ, şöyle devam etti:
"Yeni ihtiyaçları, Dünya Sağlık Örgütünün eylem planlarını dikkate alarak 2017-2021 dönemi için güncelliyoruz. Tütünle mücadelede mesafe almak, hareketsizlik ve şişmanlık konusunda mesafe almaktan daha kolay. Meksika'da, ABD'nin bazı eyaletlerinde, İngiltere'de yürütülen çalışmalarda çok büyük başarılar göremiyoruz. Toplumda yaşam biçimini değiştirmeye yönelik çalışmalar, aslında kolay çalışmalar değil. Bunlar uzun soluklu çalışmalar ama bunu başaracağımıza inanıyoruz. Çok ciddi bir program hazırlıyoruz, 2017'de bu programı yürürlüğe koyacağız. İyi hazırlanmış medya kampanyalarıyla birlikte bu programı, çok paydaşlı bir sorumluluk altında yürüteceğiz.
Bu hususta 2015 yılında bisiklet dağıtma kampanyamızda 2016'da 275 bin bisiklet dağıttık ve yeni dönemde de buna devam edeceğiz. Belediyeleri bisiklet yolları yapması için teşvik etmek istiyoruz.
Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat programı kapsamında, okullarda ciddi tedbirler aldık. Bugün, okul kantinlerinde zararlı maddeler içeren kola ve gazlı içecekler, enerji içecekleri, cips ve gevrek çerezler, tüm şeker ve şekerleme tür ve benzeri gıdaların satışını yasakladık.
Kahvaltılık gevrekler, simit ve poğaça gibi unlu mamüller, buzlu içicekler gibi besin değeri düşük ancak yüksek kalorili gıdaları artık okul kantinlerinde sattırmıyoruz. Yeni bir beslenme rehberi hazırladık ve yayımladık. "
Bakan Akdağ, tuz tüketimin de azaltılabilmesi için çalışma yapıldığını belirterek, tuz tüketiminin kişi başı 15 gramdan 12 grama indirilebildiğine, ancak bunun hala yeterli olmadığına dikkati çekti. Gıdaların içerdiği tuz oranlarının azaltıldığının altını çizen Akdağ, "2020'ye kadar tüm kategorilerde tuz oranlarını yüzde 20 daha azaltacağız." dedi.
"TÜRKİYE, TÜTÜNLE MÜCADELEDE MODEL ÜLKE"
Tütünle mücadele kapsamında yapılanlar hakkında da bilgi veren Akdağ, Türkiye'nin tütünle mücadele programında dünya birincisi olduğunu anımsattı.
Akdağ, Türkiye'nin Dünya Sağlık Örgütünün belirlediği kriterlerin tamamını karşılayan ilk ülke olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Dünya Sağlık Örgütünce 4 kez ödüllendirildik. Türkiye, tütünle mücadelede bir model ülke olarak kabul edildi ancak yapmamız gereken yeni hamleler var. Yürüyüş yolu ve çocuk parkı gibi kamuya açık alanlarda tütün kullanımının önlenmesine yönelik bir genelge düzenledik. Burada, yeni iki alanı önümüzdeki yıl, belki bu yıl huzurunuza getirmeyi düşünüyoruz.
Bunlardan birisi 'düz paket' uygulaması dediğimiz uygulamadır. Avusturalya'nın başlattığı bir uygulamadır. Markanın paket üzerinde hemen hemen hiç görülemediği, küçücük bir marka konularak sadece uyarılarla dolu bir paket sistemi.
İkinci olarak tütünle ilgili kanunumuzda tütün mamüllerinin satıldığı yerlerin, dışarıdan görülemeyecek şekilde olması gerektiğine dair böyle bir hüküm var. Ama oradaki cümlenin yapısından dolayı, vitrinden görülmeyecek ancak içeriden görülebilecek şekilde satılıyor. Dolayısıyla, bunu da düzelterek, açıkta satılamayacak duruma getirmeyi, kapalı dolaplara konularak tütünün satılması gerektiğini de mevzuatımıza eklemeyi düşünüyoruz."