İsmail Küçükkaya'nın "Çalar Saat" programının Rize bölümünü izlediğimde, "Biz yandaşsak, bu İsmail ne oluyor?" diye tepki göstermiş, sonra da İsmail'in elindeki mikrofonu "derhal bırakması" gerektiğini söylemiştim.
Bakmayın "İsmail" deyip durduğuma, kendisini tanımam.
Bir gazetede genel yayın yönetmenliği yapıyordu. Neden ayrıldığını yahut ayırtıldığını bilmiyorum. Bir arkadaşım, "Felsefeye meraklıdır, esasında iyi bir insandır" demişti. Hakkındaki bilgim bu kadar...
İşbu İsmail, elinde mikrofon, (herhalde) il il dolaşıyor, vatandaşın hissiyatını soruyor.
Rize'ye de gitmiş...
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "benim hemşerilerim" dediği Rizelilere mikrofon uzatmış.
İzlediğim bölümde gördüklerim şunlardı:
İsmail Küçükkaya (öncesinde nasıl bir diyalog yaşandıysa artık) "Bu AK Parti hiç mi iyi bir şey yapmadı kardeşim?" diyen Rizeli vatandaşın açıklamalarına kaynak yapıyor, söylenenleri itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Daha doğrusu, program bir AK Parti övgüsüne dönüşmesin diye "didiniyor..."
Hayır, didinmesini "rahatsız edici" bulmadım.
Programını kurtarmaya çalışıyordur. İyi de ediyordur.
Fakat didinmesi, bir süre sonra, lüzumsuz çıkıntılığa ve CHP propagandasına dönüşüyor.
Sözü bu defa bir hanımefendi alıyor: "Erdoğan hazineyi doldurdu, Kılıçdaroğlu boşaltacak. Kaynak nerede?"
Kılıçdaroğlu'nun imdadına İsmail Küçükkaya yetişiyor: "Ülkemizde iki milyon Suriyeli var..."
Demek ki kaynak, ülkemizdeki iki milyon Suriyelinin sınır dışı edilmesiyle sağlanacak...
İsmail Küçükkaya (tehcir politikasını savunma ayıbı bir yana), Rizeli hanımefendinin "Ensar" hatırlatmasını bile anlamıyor. Çünkü felsefeye meraklı İsmail Küçükkaya "tarihimizi" bilmiyor. "Muhacir" diye bir şey duymamış. Müthiş meraksız...
Bitti mi?
Bir başka vatandaş söz alıyor, sahil yolunu hatırlatıyor, "Bu yol Erdoğan sayesinde tamamlandı" diyor.
İsmail durur mu: "Ya Mesut Yılmaz?" diye ekliyor.
Mikrofon bir başka Rizeliye geçiyor, Karadeniz bölgesini Doğu'ya bağlayan tünelden bahisle, "Hükümet hiçbir şey yapmadıysa, bu tüneli yapıyor" diyor.
İsmail durur mu?
Huzursuzca araya giriyor ve müthiş sorusunu patlatıyor: "Tünel kaç metre ki?"
İlginçtir, Rizelinin "Kaç metre olduğunu bilemem kardeşim... Tünel yapılıyor mu yapılmıyor mu, sen ona bak!" çıkışı bile İsmail'in yüzündeki lakayt ve aymaz tebessümü değiştirmiyor.
Konuşmalar bu minval üzere uzayıp gidiyor...
Mikrofon elden ele dolaşıyor, ille de AK Parti'ye çakacak bir "ses" aranıyor ama bulunamıyor.
Bu eksikliği, lakayt ve pespaye sorularıyla İsmail gidermeye çalışıyor. Bunu da "hakkıyla" başaramıyor. Çünkü aldığı kontra cevaplar karşısında dumur üstüne dumur yaşadığı için, ikide bir "ara" diyor: "Bir araya gitmemiz gerekiyor sayın seyirciler."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki gün Rize'de yaptığı konuşmada, (haklı olarak) bu gazetecilik çabasını eleştirdi.
İsmail durur mu?
Hemen cevabını yapıştırdı: "Burası özel ve özerk bir kanal. Biz burası demokrasi platformu olsun isteriz. Siz olsanız, tam program bitmek üzereyken, 15 kişi oradaki insanları dinlemek yerine slogan atsa ne yaparsınız? Medeniyet böyle bir şey değil, ama neyse..."
İsmail, kabahati, slogan atan üç-beş Rizeliye yıkmaya çalışıyor ama konumuz bu değil.
Konumuz, İsmail'in temellük etmeye çalıştığı gazetecilik...
Böyle bir gazetecilik olmaz...
Bu yaklaşımla "demokrasi platformu" kurulmaz...
İsmail'e yapacağım hatırlatma şudur:
Nasıl ki AK Parti'ye yönelik eleştirileri saygıyla dinliyorsun ve hiçbir ekleme yapmadan izleyicilerine aktarıyorsun (ki, bunu sık yapıyorsun), AK Parti övgüleri karşısında da aynı "saygıyı" göstermeli ve gereksiz "çıkıntılıklar" yapmamalısın.
Star / Ahmet Kekeç