"Demokrasi olmadan barış olmaz" sloganı, çözüm sürecinin başladığı günlerde dolaşıma sokuldu. Kısa sürede çözüme karşı olan çevrelerin dayanak noktası haline geldi. Hâlâ bu sloganın arkasına sığınarak barışa karşı çıkıyorlar. Mantıklı görünen bu görüşün tutarlı bir yanı yok aslında. Bu slogan, muhalefetin sürece karşı çıkmak için "meşru" bir gerekçe arayışından doğdu. Barışa karşı çıkmak için en az barış kadar "ahlaklı" bir dayanağa ihtiyaçları vardı ki, bu da "demokrasi" oldu.
Aslında demokrasiyle de, barışla da uzaktan yakından ilişkileri yok. Son iki yılda bunu kanıtladılar. Barışı engellemek için gözlerini kırpmadan demokrasiye ihanet ettiler. Siyasal iktidarı demokrasi dışı yollardan devirmeye kalktılar. Cemaat'in savcı ve polis şefleriyle birlikte darbeye giriştiler. Hâlâ da derin devletin bir kolu gibi hareket ediyorlar.
Bir istihbarat şebekesinin operasyonuyla "demokrasi" gelebileceğini sananların, silahların susmasında demokrasiye aykırı veya karşı bir yan bulması çelişki değil mi? Barış sürecinde demokratik bir içerik göremediler ama Cemaat darbesinde savunacak "demokratik" bir yan buldular. "Demokrasi olmadan barış olmaz" diye yola çıktılar ama 17-25 Aralık'ta "Demokrasi, darbeyle de gelir" noktasına vardılar.
* * *
Görüldüğü gibi "demokrasi", barış sürecini engellemek için arkasına sığındıkları, ahlaklı görünen siyasi bir dayanak sadece. Oysa demokrasiye sahip çıkmak için barışa karşı çıkmak gerekmiyor. Barış, bu ülkenin en büyük demokratikleşme projesi; ayrımcılığın, eşitsizliğin, adaletsizliğin giderilmesi için barışa ihtiyacımız var. Daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük barışla gelir ancak. Sorun demokrasiyi barıştan, barışı demokrasiden ayırmakla başladı. Demokrasiyi barışın karşısına çıkarmak, zaten daha başından çözüm sürecine karşı çıkmak anlamına geliyordu ki; AK Parti karşıtı koalisyon, ilk günden beri, biraz da utangaç bir şekilde tam da bunu yapıyor. Barış sağlandığında demokrasi elbette otomatik olarak gelmeyecek; ama barışa karşı çıkılırsa demokrasiye kapıları baştan kapatmış olursunuz.
* * *
Muhalefet cephesini anlamak zor değil kuşkusuz; peki ya Kürt siyaseti neden süreci zehirliyor? Kandil ve HDP'nin barıştan anladığı çatışmadan anladığından pek farklı değil; Kürt hareketi, çözüm sürecini şiddeti daha da büyütmek için bir güç toplama molası olarak görüyor. Türkiye barış süreciyle normalleşirken Kandil ve HDP, normalleşmenin önünü almak için bölgede gerilimi sürekli canlı tutuyor. Şehirleri el altından silahla, bombalarla dolduruyorlar. Daha büyük çatışmalara hazırlık yapıyorlar. Dolmabahçe toplantısı gibi tarihi bir jeste, izleme kurulu gibi tarihi bir adıma bile çözüm sürecini itibarsızlaştırmaya çalışarak karşılık verdiler. Selahattin Demirtaş ve Cemil Bayık, çözümün mimarı ve aynı zamanda teminatı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı "diktatör" ve "tımarhanelik deli" diye saldırmaya başladı. Demirtaş ve Cemil Bayık'ın bu ağır tahriklerinin sebebi, hükümetin de Apo'ya "bebek katili" diye saldırmasını mı sağlamak acaba? Asıl amaçları galiba bu; tekrar eskiye dönmek...
Kurtulış Tayiz / Akşam