Sonunda bu günü de gördük: Venizelos'u İtalya'ya başbakan yaptılar!
Eh, Kılıçdaroğlu'nu Türkiye'ye başbakan yapamayınca...
Tövbe, Venizelos'u İtalya'ya başbakan yapan Atatürk imiş.
İsmet Paşa 1932 yılında o ünlü İtalya gezisine çıkarken (hani "Kemalist Türkiye faşist İtalya'yı selamlıyor"du ya), Atatürk sıkı sıkı talimat vermiş: "Sen Türkiye'nin başvekilisin, bu Venizelos resmen İtalya'nın başvekilidir, arada hiçbir fark tanımayacaksın!"
O zamanlar "cumhurbaşkanının başbakanın işine karışması doğru mudur yanlış mıdır" gibi tartışmalar yapılmazmış.
İsmet Paşa, İtalya'nın Pire limanına vardığında eski İtalya başbakanı Venizelos'un hasta olduğunu öğrenmiş.
İtalya'nın başkenti Atina'ya gidip Venizelos'u hasta yatağında ziyaret etmeye yeltenmiş, Atatürk çok sert çıkmış, "Mussolini karşılamaya gelmeyecekse derhal vatana dön!"
Vallahi böyle yazıyorlar yahu.
Bunları yazan vatandaş, o dönemin CHP'si için de "koyu gericilikten en ileri seçime kadar bütün eğilimleri itiraz edilmez bir prensip disiplini içerisinde dizginlemeye çalışan bir karma partiydi" diyor! (Aslında ustası Falih Rıfkı söylemiş.)
Bu tanım, belediye seçimlerinde eliyle bozkurt işareti yapan, sonra da Ekmeleddin diye bir aday yumurtlayan Kılıçdaroğlu'nun bugünkü partisine cuk oturuyor ama eski CHP için geçerliliği yok. Eski CHP, bürokrat diktası altında Batıcı memurlarla Ermeni kesmiş taşra eşrafını "mecburiyetten" biraraya getiren bir partiydi.
Sonunda bu günü de gördük, Atatürk dönemi CHP'sinin içinde "koyu gericilik" de barındıran bir parti olduğunu işittik.
Peki bunlar böyle yazıyorlar da, içlerinde "çişini henüz tutabilen ve arterioskleroz hastalığı henüz fazla ilerlememiş" olan türleri ne yazıyorlar?
Onlar da önce "memleket battı, ekonomi krize girdi, mahvolduk" mugalatasını servis edip sonra da diyorlar ki: "Çalışan insan sayısındaki artış, işsizlikten çok!"
Ekonominin yavaşladığı bir dönemde, 1,3 milyon kişiye iş bulunmuş, 548 bin kişiye bulunamamış. Bu önemliymiş. (Demek ki Tayyip istifa!)
Bir de eski hastalıklarından kurtulmaya çalışmak yerine onlara sımsıkı sarılan, dertleri zevk edinenler var.
Hani şu, 500 bin kişilik cumhuriyet mitingini 5 milyon yapıp seçimden sonra da "nereye gitti bunlar" diye şaşıranlar.
Hocaefendi'nin operasyon gazetesinin üfürdüğü balona tutunup AKP'nin "çok hızlı bir şekilde başarısızlığa sürüklendiğini" söylüyorlar.
Öyle ya, yetmiş beş kuruşu bastırmış müşterinin ilgisini diri tutmak zorundalar.
"İçimde sıcacık bir his var, şuramda bir şey hissediyorum, galiba güneşin doğuşu yakın" diye lugat parçalayanlar da bu sınıfa giriyorlar ama onların bir de Aydın Bey'i hoş tutma zorunlulukları var.
Kendilerini gerçeğin sert kollarına davet ediyoruz, onlara pek sıcacık gelmese de.
Örneğin, bazı ağabeylerine Venizelos'un nerenin başbakanı olduğunu öğreterek gerçekçilik yolunda ilk adımı atabilirler. Elbette şuralarında birşeyler de hissedeceklerdir.
Zaten ilk seferi zordur, sonra alışırsın.